Çocuklara sevgiyi paylaşımı ve sorumluluğu öğretmek için onlara mutlaka bir hayvan alınması gerektiğini savunurum hep.
Meğer bilmeden bilimadamlarının ve pedagogların düşüncelerini yansıtırmışım... Bir dört ayaklı dost, çocuklara en güzel terapi yerine geçiyormuş. Bütün dünyada Hayvanları Koruma Günü olarak kabul edilen bu 4 Ekim’de bir müjdeli haberimiz de var:
Şu yetersiz Hayvan Hakları Yasası’nın dışında, Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun önerisiyle, ilk kez Hayvan Hakları, Anayasa’ya 129’uncu madde olarak giriyor. Ben de her yıl olduğu gibi bu yıl da köşemi dört ayaklı dostlarımıza ayırdım. İşte hayvan dostlarının görüşleri...
Gelin siz de hayvanseverlere el verin
Bugün 4 Ekim, her yıl özlemle beklenen gün: Hayvanları Koruma Günü. Onlar, senede bir gün değil, her gün korunmak istiyor. Çünkü onlar, senede bir gün değil, ama her gün işkence görüyor, tecavüze uğruyor, öldürülüyor, dövülüyor, kendilerini koruyamıyor acı çekiyor, ama seslerini bize duyuramıyor. Çünkü onlar senede bir gün değil, ama her gün sokaklarımızda bizlere inat yaşama tutunmaya çalışıyor. Çünkü onlar senede bir gün değil, ama her gün barınaklarda açlık ve hastalıkla ölüme terk ediliyor, günlerce acı içinde kıvranarak ölüyor.
Çünkü onları koruyan bir yasaları varsa da, o yasa onları gerektiği gibi koruyamıyor. Çünkü o yasada işkencenin, tecavüzün, öldürmenin caydırıcı cezaları bulunmuyor.
Açlıktan köye inen kurdu yakalıyor birileri; ağzını bağladıktan sonra saatlerce işkence edip öldürüyor. Bunu büyük bir zevkle yaparken hatıra fotoğrafı çektiriyor. Uyguladıkları vahşetin karşılığında sadece 225 YTL para cezası alıyorlar. Onlar bunu hep yapıyor ve yapacaklar. Çünkü hayvanlara yapılan hiçbir işkence, tecavüz, öldürme vb. eylemi TCK kapsamında cezalandırılmıyor.
O zaman ne oluyor? Serinlemek için göle inen ayı yavrusunu, 2 saat boyunca "Vurun Kahpeye" filmini hatırlatırcasına taşlayarak öldürüyorlar. Ve sonra utanmadan, gururla "Biz daha önce de 9 tanesini öldürdük bu şekilde" diyebiliyor bunlar. Sivas’ta birileri hayvan barınağına giriyor, gecenin ilerleyen karanlığında, ellerinde bira şişeleri, akıllarında sapkın düşleri. Önce anne köpeğe, sonra da 2 aylık bebeklerine tecavüz ediyorlar. Anne, ertesi sabah barınağa gelen gönüllülere yavrularının soğumuş bedenlerini gösteriyor. Anne bakıyor sadece, bizim insanlığımıza bakıyor, gözlerinde dünyanın tüm acıları yüklü.
Senede bir gün değil ama her gün türlü türlü işkencelere maruz kalan tüm sessiz canlar için biz bugün ve bundan sonraki her gün diyoruz ki : "Hedef: 5.199.000 imza!"
Ve ülkemizde "5.199.000 merhametli insan" arıyoruz. Çünkü biz bugün ve bundan sonraki her gün, ta ki sesimiz duyulana kadar: "5.199 sayılı yasa, TCK kapsamına alınsın" diyoruz.
Bugün ve bundan sonraki her gün, sizce de gerçek bir Hayvan Koruma Günü olsun mu? Gelin o zaman, el verin bize: http://www.yasamhakkinasaygi.com/5199.htm
Yaşlanmaktan korkan takvime bakmazmış. Bir Sunay Akın kitabında okumuştum: "İstanbul’sa bir Zürafa" O günden beri ne zaman hayvan dostlarıma bir zulüm yapılsa aynı hikaye aklıma geliyor. Bildiğim tek şey, tarihin kendini durmadan tekrarlaması. 12 Haziran 1910 günü Fransız karikatürist George Goursat, Hayırsız Ada’ya yaklaşırken, tekneye doğru çaresizlik içinde yüzen köpekleri çizmektedir. İstanbul sokaklarından toplanan köpeklerin ölü arkadaşlarını yemek için birbirleriyle dalaştığına tanık olan Goursat, vicdansızca ölüme terk edilen zavallı hayvanların ağlamalarını bebek ağlayışına, uzaktan görünüşlerini ise bir lokma için sağa sola koşuşan aç karıncalara benzetiyordu.
Geminin güvertesindeki tahta kafesleri tıka basa dolduran sokak köpekleri ile göz göze gelmemek için insanlığından utanarak başını öne eğiyor. II. Meşrutiyet Dönemi’nde II. Wilhelm’in ziyareti esnasında şehri daha medeni göstermek için yapılmış bu zalimlik... Taaa 1910 yılında başlayan bu zalimliğe halkın, köpeklerin birbirini yemesi ve ağlama seslerine dayanamaması nedeni ile ara verilmiş. Yıl 2008... Neredeyse 100 koca yıl geçmiş. Benzer hikayeler hálá şehirde yaşanıyor. Bu görev bilinci sona ermeden ne biz hayvan korurlara ne de hayvan dostlarımıza rahat yok. Bu sene "4 Ekim Hayvan Hakları Günü"nde her şeyin değişeceğini ummaktan başka çarem yok. Yürüdüğümüz yolda 4 patili dostlarıma bir kap su bile veren herkese gönülden sevgiler.
Gönüllü Barınak Yöneticisi Mimar Meral Olcay/ Yedikule
Her türlü şiddeti kınıyoruz
Bazı merhametsiz insanların, yeryüzünde yaşayan tek canlı türünün insan olmadığını idrak etmiyor olması düşündürücüdür. Bunca yazılan çizilenlere rağmen, bencil, maddi çıkar gafletine düşmüş bazı insanların bu gerçeği kabullenme kapasitesinin hálá gelişmemiş olması ise kaygı verici.
Tüm canlılar doğar, yaşar, acı çeker, ölürler. Nasıl ki sevdiklerimiz acı çektiklerinde, öldüklerinde, haksızlığa, şiddete maruz kaldıklarında, insan olarak tepki veriyorsak, aynı duyguya hayvanlar için de kalbimizde yer vermeliyiz.
İnsanlığın faziletlerinin başında sevgi, merhamet ve hoşgörü gelmektedir. Sevgi emektir ve saygı duyulmalıdır. Sevgi karşılıksızdır. Bazı insanlar, kalplerinde eksik olan sevgi, merhamet nedeniyle, hayattaki maddi beklentileri ile etraflarında yaşanan trajedileri görmezlikten gelirler ve buna karşılık vicdan muhasebesi yapmak yerine, karşılıksız sevgi ve emek harcayan kişilere tahammül edemezler. Bizler sokak hayvanlarının kısacık ömürlerinde, kısırlaştırılmış, aşılanmış olarak hayatta kalabilmeleri için uğraşan, insanlık erdemlerini kaybetmemiş kişileriz. 4 Ekim Dünya Hayvan Hakları Günü münasebetiyle bir kez daha, çevremizde hayvanlara yönelik, her türlü şiddeti kınıyoruz. Bizler, yaşam mücadelesi veren tüm hayvanların korunması için 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun gerçek anlamda uygulanması için tüm yetkili resmi birimleri göreve davet ediyoruz.
Hülya Alpgiray /Başkan Yardımcısı /ASKOD Aliağa Sokak Hayvanlarını Koruyanlar Derneği www.askod.org