Paylaş
Bir süredir başta siyasetçiler, millet olarak ruhumuz grip! Yorgunluk, halsizlik, yer yer yüksek ateş, tıkanan sistemler, hazımsızlık, bedbinlik, huysuzluk, huzursuzluk, belirtiler arasında! Rengimiz ruhsarımız kaçtı. Seslerimiz değişti, kalınlaşıp çatlaklaştı. Kulaklarımız tıkalı, birbirimizi duymuyoruz. Nefes alamıyoruz!
Beden grip olursa kolay. Daya çayı, çorbayı, al ilacı, bir haftaya kalk. Ama ruhun ilacı ne?
“Ülke olarak keçileri kaçırdık” demek istemiyorum ama 75 milyonun neşe patlaması yaşamadığı da ortada! Dolayısıyla, eski zamanların akıl hastalarına ilaç olarak müzik kullanıldığını hatırlatmak istiyorum.
Yani bu hafta, hem bireysel hem memlekette mutluluk için, müzikten medet umduğum bir hafta. Bakın bugün bayram tatilinin son günü. Bünyeyi sarmıştır bir depresyon. Hepinizin evine gelip teker teker espri yapamayacağıma göre, tavsiyem, enerjinizi yükseltmek ve ruh gribini savuşturmak için, yarın sabahtan itibaren kalkar kalkmaz müzik açın! Her sabah bir doz ruh ilacınızı alın, ve öyle güne başlayın. Kanat Atkaya’nın alanına ‘barnağımı’ sokmak gibi olmasın ama bakınız, ayrı bir kutu olarak, son zamanlarda çıkan albümlerden, en sevdiğim şarkıların bir ‘karışık kaset’ listesini bile verdim!
HOCA DERSİ BIRAKTI
Müziği bir ucundan tutun arkadaş, benden söylemesi. New York Times’ın bu hafta en çok tıklanan haberlerinden biri de, iş hayatında başarılı insanların genellikle müzikle ilgilenen kişiler olmasıyla ilgili. Misal, Condoleezza Rice, konser piyanistliği eğitimi almış. Müziğin, matematikle bağlantısı bir yana, yaratıcı düşünceyi, işbirliğini, karşındakini dinleme yeteneğini, farklı fikirleri bir araya uyum içinde getirme becerisini öğrettiği söyleniyor.
Bu iddialar doğruysa, bizim Meclis’te, fonda bir piyano, bir bağlama, bir şey çalsın gözünüzü seveyim, vallahi ben sponsor olacağım!
Şahsen çocukluğumdan beri iyi bir müzik dinleyicisi olduğumu söyleyebilirim. Performansa gelince, o konudaki eksikliğimin sebebi, yanlış yerden başlamak. Zira Türk’ün müzikal bahtsızlığı, mecburi ilk enstrümanı olan blokflüte dayanır! Bach, ortaokulda tüm sınıfla beraber blokflütle ‘Oynaya Oynaya Gelin Çocuklar’ı çalmış olsaydı, inanıyorum ki marangoz olurdu! İtiraf edelim, bir blokflütten çıkabilecek mucizevi ses, istersen virtüözü ol, sonuçta ‘fittiri fittiri’dir yani!
Ailemse, müzik eğitimimde blokflütle yetinmeyecek kadar azimli ve alafrangaydı. Dolayısıyla derhal, tüm zamanların en zor müzik aletlerinden biri ve iyi aile kızlarının kâbusu olan bir adet piyano alındı ve perşembe akşamları saat altıda gelecek bir müzik hocasıyla anlaşıldı. Sekiz yıl, her perşembe akşamı, hocanın bize gelmesini engelleyecek bir trafik tıkanıklığı, bir deprem, bir sel felaketi için dua ettim, hiç işe yaramadı! Ama sekiz yılın sonunda, nota okumaya tembellik ettiğim için şarkıları kulaktan ezberleyip notaya bakma numarası yaparak çaldığımı keşfeden müzik hocası, annemlere bir iyi, bir kötü haber verdi: Müthiş bir kulağım vardı ama kendisi işi bırakıyordu!
Yıllar sonra, Gag programında, özel bir skeçte Türk sanat müziğinden parçalar okumam gerekti. Annem eskiden radyo korosunda musiki icra etmiş, usul ve makam bilen bir ses olduğundan ve çocukluğumdan beri sanat müziği şarkılarına aşinalığımdan, sözleri ezberlememe gerek kalmadı. Ne yazık ki provada ilk şarkının sonunda, o aralar Ebru Gündeş’in filan arkasında çalan sazlar, bir büyük şişe viski istediler. “Sesinizi açar, çok iyi gelir” dediler. Prodüksiyon masraftan kaçınmadı, beş dakika sonra şişe geldi, ancak ben bir dublesini bile göremeden tükendi. Neden sonra ortaya çıktı ki, benim sesim açılsın diye değil, sazların kulakları müthiş performansıma tahammül etsin diye istenmiş o alkol desteği!
Gel gör ki piyanoda ne kadar hevessizsem, şanda da o kadar coşkuluyum! Bu hadsiz müzik sevgimi bilen bir arkadaşım, “Bakalım müzik de seni o kadar seviyor mu?” demedi, doğum günümde bana şan dersi hediye etti. Benim açımdan çok başarılı ve faydalı geçen altı şan dersinden sonra, bu tecrübenin hocam Gül Hanım için tadında kalması gerektiğini düşünerek dersleri bıraktım! Tesadüftür, birkaç hafta sonra ‘Yedi Kocalı Hürmüz’ filminde, şarkı söylememi gerektiren bir rol geldi. Gerek Gül Hanım’ın o altı dersi, gerek filmin müziklerini yapan Ender Akay ve Sunay Özgür’ün harikalığı sayesinde, hâlâ internette tıklanan ‘El Hubb’ şarkısını söyledim. Zorla, cebren ve hileyle, “Bağır, o tize gelince daha da bağır, o es’te nefes al” diye diye, benden, alkolsüz tahammül edilebilecek bir şarkı sesi çıkardılar, minnettarım!
GİTARLI ORTAMLAR
Şan derslerine tekrar başlayacağım. Hevesliyim kardeşim ne yapayım. Yazarlık işi, şarkı söylemenin yanında, feci emek yoğun ve sıkıcı. Bildiğin hammaliye. Kapan odana tek başına, çatır çatır günlerce yaz, çok şanslıysan birileri okusun, seyretsin, “Bravo ne akıllı!” filan desin. Halbuki patlat bir şarkı, bütün ülke kâh ağlasın, kâh ayaklara fırlayıp sağa sola sallansın! Mizahın kendi ritmi, müziği vardır bir kere, çoğu mizahcının kulağı ve ritim duygusu iyidir, o bakımdan ümitlerim yüksek! Gerçi konuşma sesim değil ama, şarkı sesim biraz pes tonda. Ama belki Mehmet Erdem’in kadın versiyonu gibi bir şey çıkabilir benden, neden olmasın? En azından gitarlı arkadaş ortamlarında!
Hiç olmadı, duşta söylerim, azıcık ruhum aydınlanır, fena mı olur?
Gülse’nin 2013 karışık kaseti (Ama çok karışık!)
Red Hot Chilli Peppers / Meet Me at the Corner
Zaz / Cette Journee
Duman / Yürek
Pink Martini / Ich dich liebe
Sting / August Winds
Nouvelle Vague / Le Poisson des Mers du Sud
Can Bonomo / Derda
Zaza Fournier / La Vie a Deux
Nina Zilli / 50 Milla
Jason Mraz & Colbie Caillat / Lucky
Paylaş