Paylaş
Yemin ederim düşüp bayılacağım.
Muhalefetin, özellikle CHP ve MHP’nin içişlerini takipten bıktık.
Kurultay, delege, kongre, imza, aday, liste lafı duymaktan içimiz şişti.
Ben niye vatandaş olarak PM, MYK gibi kısaltmaların anlamını bilmek zorundayım? Niye parti tüzüklerinizi öğrenmek mecburiyetindeyim? Bana ne kardeşim?
Biz dizi yaparken hikâyeyi, rolleri, esprileri filan bir kenara bırakıp teknik ekipteki değişiklikleri, hangi yardımcı yönetmenin kimle sorunu olup ayrıldığını, onun yerine kimin geldiğini filan ekrana yansıtıyor muyuz? Yoo. Size iyi dizi yapmaya çalışıyoruz.
Bir şirket bize mal veya hizmet satacakken hangi birim müdürünün ötekiyle kavga ettiğini, CEO’dan kimlerin memnun olmadığını, iç yazışmaları, kadrodaki cepheleşmeleri bütün gün anlatıyor, bizi ve kendini bununla meşgul ediyor mu?
Bize ne yahu?
Performans istiyoruz performans!
MHP desen daha beter. Belli ki tüm araştırmalar ve hatta araştırmaya gerek bırakmayacak, apaçık görünen vaziyet “Yeni genel başkan lazııım!” diye bağırıyor!
Ama olağan kongreler, olağanüstü kongreler, muhalif kanatlar, Bahçeli’ci kanatlar bir olmuş... Olağanüstü sıkıcı şekilde, konjonktüre göre partinin en uçabileceği dönemde kanatlanmasını önlüyor.
HDP’den hiç bahsetmiyorum bile. Onlar teröre doğru dürüst iki laf etmeye korkarak, haziran seçimleri öncesi bir kesime ümit veren yeni bir sol partiden, bir dahaki seçimde baraj altında kalmayı garanti etmiş, ülkenin çoğunun diş
bilediği bir yapı haline gelmeyi başardılar.
Bakın mesela CHP kurultayında en yüksek oyu Selin Sayek Böke aldı. Çünkü çalışıyor, proje üretiyor, fikir çıkarıyor, araştırıp uygulama şeklini kuruyor. Laf ebeliğiyle, eski moda kulislerle, küf kokulu ayak oyunlarıyla uğraşmıyor. Şimdi lütfen alın bu yöntemi, tüm muhalefete uygulayın!
Bu noktada, hepiniz için ağır konuşacağım:
Öncelikle, demin bana bile sinirden “konjonktür” dedirttiğiniz için hiçbirinize hakkımı helal etmiyorum!
İki, siz “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” değilsiniz efendiler!
Siz kurultaydı, karıştaydı tay tay tay yürürken, otoriterliğe doğru dörtnala giden bir ülkede, her zamankinden çok ihtiyaç duyulan muhalefetsiniz.
İş yapsanıza arkadaşım! Öneri getirin. Çözüm getirin. Fikir getirin. Kadro getirin. Güçlü, net, AK Parti’yle “Patronun dedikodusunu yapar tarzda” uğraşmayan, vatandaşın dili olan, ağırlığı olan bir söylem getirin. Kendinizi bırakın bize çalışın yav.
Dizi yapıyor gibi düşünün. İç yazışmalarınızı, kulislerinizi, entrikalarınızı, ‘kim kimin adamı’larınızı alın gidin ve bize senaryoyla, ekiple, performansla gelin!
Yoksa yayından kaldırılma ihtimaliniz yüksek!
O zaman da olan hepimize olacak...
Konuşan kitaplar, seslenen kitaplar...
“SESLENEN kitap” aplikasyonu son zamanlarda favorim. Seslendirme sanatçıları ve oyuncular popüler kitapları seslendirmişler. iTunes hesabınızla indirip telefonunuzdan dinliyorsunuz. Yürürken, arabada, spor yaparken nefis.
Ama esas bahsetmek istediğim “Konuşan Kitaplar”. Dünya Göz Vakfı ve Boğaziçi Üniversitesi’nin ortak projesi bu. Dileyen herkes bir kitabı seslendiriyor. Böylece görme engelliler ve az görenler için müthiş bir kütüphane oluşuyor.
Ben pek yakında Haldun Taner’in öykülerini seslendirme şerefine erişeceğim.
Benim sesimden bu öyküler ‘Seslenen Kitap’ aplikasyonunda yayınlanacak ve geliri de görme engellilere hayatlarını çok kolaylaştıran özel cep telefonlarından hediye edilmesi için kullanılacak.
Bir bakın bakalım şu işe...
Paylaş