Paylaş
AKDENİZ Üniversitesi yediğimiz sebze ve meyvelerin yüzde 25’inde kabul edilebilir değerlerin çok üstünde pestisit, yani ilaç kalıntısı bulunduğunu açıkladı. Araştırma 3 yıldır yapılıyor ve her yıl aşırı pestisit içeren sebze-meyve oranı daha yüksek çıkıyor. Pestisitlerin hormonal dengesizliklerden obeziteye, sindirim sistemi hastalıklarından bağışıklık bozukluklarına, sağlığımıza birçok tatsız şakası var!
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ise bilgilerin asılsız olduğunu iddia etti. Bu oranın en fazla yüzde bir olduğunu söyledi.
Burada birinci sorun, Tarım Bakanlığı’nın verilerini baz alsak bile, halihazırda pestisit dolu kilolarca sebze ve meyvenin piyasada olması. Bunlar bizi hasta ediyor.
İkinci sorun, haberi okuyan pek çok insan gibi benim de üniversitenin araştırmasına Tarım Bakanlığı’nın söylediklerinden daha çok güveniyor olmam. Yıllardır memlekette o kadar çok dümen, şaibe, yandaş kayırma, usulsüzlük gördük ki. “Hiçbir konuda tarafsızlık, adalet, hukuk kalmamışken, sebzelerdeki pestisit standardı mı kapı gibi sağlam duracaktı?” diye düşünüyor insan.
Başka bir örnek: Kocaeli Karamürsel’deki mavi bayraklı plajın suyu turuncuya döndü! Suda bir “Alg patlaması” yaşanmış. “Alg”, yani yosun patlaması, kirlilik sonucu oluşuyor. Yosunlar evsel veya sanayi atıklarının suya boşaltılmasıyla oluşan besinlere saldırıp hızlı ürüyor, sonra pH artışından ötürü ölüyorlar.
Kocaeli Belediyesi İzmit Körfezi’nin alınan önlemlerle temizlendiğini öne sürüp, 2013 yılında bu plaja mavi bayrak alınmasını sağlamış. Belediyenin internet sitesinde “Bu renk, denizin kendi kendini temizlediği doğal bir oluşumdur” deniyor. TÜBİTAK yetkilileri de teyit etmiş.
Allah aşkına söyleyin. Koskoca belediye ve TÜBİTAK’a rağmen, bebeğinizi Karamürsel Plajı’nda denize sokar mısınız? Peki Tarım Bakanlığı’nın kapı gibi açıklamasına rağmen, pestisit içeren sebzelerin yüzde yirmi beş oranında olduğunu mu düşünüyorsunuz, yüzde bir mi?
Anlatabildim mi esas problemimizi?
Siyasetin hâkim olduğu kurumlara güvenilmezlik öyle bir boyuta vardı ki, mahallenin ilkokul öğrencileri fen bilimleri ödevinde plajdaki suyu ve sebzeleri inceleyip devletin açıklamalarıyla ters düşseler, öğrencilere inanacak haldeyiz!
Denizde birikmiş kirlilik “alg patlamasına” sebep oluyor. Siyasette birikmiş kirlilik ise bu “algı patlamasına”!
Koalisyon kim olacaksa, öncelikle devleti kirlilik ve pestisitten arındırmalı!
Koalisyonu koklayarak öpünüz!
SELÇUK Şirin’in “Erken seçimden tek parti çıkar mı?” yazısını okuyunuz, okutturunuz. Seçim sonrası anketlerin analizine göre, erken seçim ihtimalinde 7 Haziran sonuçları pek değişmiyor. Seçmen kime, niye oy verdiğini iyi biliyor ve tercihini değiştirmek istemiyor. AK Parti, HDP ve MHP’nin yüzde yirmi oyunu kendine dönmeye ikna etse bile, milletvekili dağılımında ibre aynı şeyi gösteriyor! Meclis’te 4 parti olduğu sürece, 7 kere erken seçim de yapsanız koalisyon çıkacak.
Yani sevgili siyasetçi, vatandaş “Birbirinizle uzlaşın, birbirinize tahammül edin, anlaşın” diyor. “İster beğenin ister beğenmeyin, biz bir karma ekip istiyoruz” diyor.
Koalisyon fikrine alışınız! Koalisyonu iyi işletmeyi, uyumlu çalıştırmayı öğrenmeye acilen başlayınız. Fikrinizden ödün verebilme, farklılıklara saygı gösterme, orta yol bulma, ortak çözüm üretme gibi yaklaşımlara bacı gardaş gibi sarılınız! Vatandaşın kulağınıza bağırdığı “Koalisyon”u kötülemeyi bırakıp koklaya koklaya öpünüz.
Başka yolunuz yok efendiler!
‘Komşu’nun külüne göz dikmek
YUNANİSTAN’ın durumuyla ilgili etraftan duyduğum, okuduğum muhabbetler:
-Parasıyla değil mi, adaları bize satsınlar.
-Yunanistan’dan üç otuz paraya ev-arsa alma zamanı, koşun!
-Alacaksın eline nakit Avro’yu, gideceksin Yunanistan’a, pazarlık ede ede 500 Avro’luk tatili 200’e kapatacaksın.
-Şimdi feribotla gidip Yunan köylüsünden bedavaya zeytinyağı, sakız likörü, sakız reçeli şu bu alma zamanı. Sonra da getirip beş katına Bodrum’da, Çeşme’de satacaksın!
“Komşu komşunun külüne muhtaçtır” derler ama, sanırım biz onu “Komşunun evi yanıyorsa gidip külleri kapışalım” gibi anlıyoruz!
Paylaş