Paylaş
İletişim az, hayal çok, hisler iki aşırı uca gidip geliyor. Gülümsediklerinde nikâhı basmaya, soğuk davrandıklarında selamı sabahı kesmeye karar veriyoruz!
Biz Avrupa Birliği’ne milletçe bildiğin karakter atıyoruz! Nasıl kişiselleştirdiysek konuyu.
Birkaç ay önce Marshall Fonu’nun Transatlantik Eğilimler 2014 araştırmasında Türkiye’de “AB iyi bir şeydir” diyenlerin oranı yüzde 53 çıktı. Oysa 2013 verileri yüzde 45’ti. Hükümetle görüşmeler hızlanıp iyimserleşince, herkes bu anketleri öpe öpe kaleme sarıldı: “Vatandaş Avrupa Birliği’ni eskisinden daha çok istiyor.”
Birkaç gün geçmedi gündem değişti; AB, Türkiye’ye basın özgürlüğü ve hukuk konusunda atarlandı. Cumhurbaşkanı “Üzerinize vazife değil, kendi işinize bakın” gibilerinden cevap verince, aniden yeni bir sayı açıklandı: “AB’ye girelim” diyenler yüzde 28’e düşmüş! Cümleye “Eyy Avrupa..” diye başlansaydı 23’lere kadar bile düşebilirdi kanımca. Hatta Avrupa’nın içindeki AB’ye destek bile düşebilirdi. Angela Merkel, “Tayyip Bey birliği ezikledi, İngiltere de mırın kırın ediyor, biz de mi çıksak kız?” diyebilirdi. O “Eyyy..”den sonra gelen hiçbir kişi veya kurum iflah olmuyor çünkü.
AB ile ilgili gelgitli hissiyatımızın iki açıklaması olabilir: Ya bu anketleri yapanlar soruları eşine dostuna soruyor ya da kuvvetle muhtemel, milletçe “Onlar bizi istemiyorsa, biz onları hiç istemiyoruz” kafasındayız.
Avrupa her kaşlarını çattığında, genellikle bunun Müslüman, Osmanlı, esmer, aşırı güçlü, fazla akıllı vs olduğumuzdan yapıldığı düşünülür. Avrupa’da son dönem sağ siyasetin güçlenmesini göz önüne alırsak, haklılık payı da olabilir. Ama Avrupalıların kıskançlık, gıcıklık veya kibir yüzünden bizi aralarına almadıkları fikri, ne anketçilere, ne bize fayda sağlıyor.
Beni beğenmiyor musun?
Alman turist kıza kur yapan, hem aşık, hem alıngan, Bodrumlu bir maço delikanlı gibiyiz! Dil ve kültür farkı sorunu olduğundan kız tam ne istiyor anlamıyoruz. Gülümsediğinde yarın yüzük takmaya niyetlenip, biraz soğuk davrandığında hemen gurur yapıp, karakter atıyor, arkadaşlarımızın yanına koşup “Yek yeaa, zaten çirkindi” diyoruz. Bir ara canını acıtmak için Şanghay Beşlisi ile kıskandırmayı bile denedik, hatırlarsınız!
Vatandaşa “Avrupa Birliği’nin getirecekleri nedir sence” diye bir sormak lazım. Muhtemelen o maço genç gibi hissi düşünmeyen, konuya en hâkim olanlar bile vizesiz Avrupa’ya gitmek, yurtdışında çalışabilmek ve zenginleşmekten bahsedecektir. Hukuki standartlar, ekonomik işleyişiyle ilgili yeni kurallar (“Kokoreç yasaklanacakmış”ın nasıl galeyan yarattığını hatırlarsınız) ve özgürlükler detaylı anlatılsa, Allah bilir oranlar daha da düşebilir! Açık konuşalım, biz Türkler (en azından çoğunluğumuz), kendimize benzemeyenler için daha çok özgürlük ve demokrasi fikrine bayılmayız. “Onlara fazla yüz verirsen iş çığırından çıkar”, her kesimin ‘öteki’ için hissettiği derin ve karanlık duygudur. Zaten bunun kökünü kazıdığımız gün problemlerimizin çoğu çözülmüş olacaktır.
Ama en başında tertemiz, masum Avrupa hayallerimiz vardı tabii. 17 Aralık 2004’te ne mutluyduk değil mi? Avrupa Birliği ile üyelik müzakereleri başlıyor diye AB ve Türk bayraklı balonlar filan uçurulmuştu. “Bugün bayram” denmişti. Herkes gelecek umudundan patlamak üzereydi. On yıl önceydi, iklim yumuşaktı buralarda, Avrupa Yakası ikinci sezonundaydı. Hey gidi hey (Bana teyzee, teyze teyzee dedileeer!)
Avrupalı sakinliği Türk inadı
O günden bugüne, her eleştiri, her zora koşma, her “Türkler mi? Ahaha, hiç sanmam”ın kibarca ifadesi, kalbimizi biraz daha kırdı. Her ümit veren vaat, her ilerleme, her dostane cümle aşkımızı tekrar alevlendirdi! Ama son gelişmede “Ya bırak, zaten çirkindi” deyip arkadaşlarla efkârlı bir rakı masasına oturacak kıvama geldik.
Ve şu an en tehlikelisi de bu vazgeçiş. AB hedefinde Avrupalılar kadar sakin ve soğukkanlı bir tavır, her Türk’te olan pratik zekâ ve keçi inadı lazım. Ülkenin her alanda kurtuluşu ve geleceği orada çünkü. Hatta hamasi bir şaka yapma pahasına, biz o kıtanın kapılarını yüzyıllardır zorluyoruz, şimdi niye vazgeçelim?
Var ya, ben bu işin peşini bırakmam. On senedir bu yola baş koymuşum. Bizim kaderimiz birlikteeaa... Alma bardağı önümden oğlum ya!
Paylaş