Gülse Birsel

Kahraman hacamatçı tıp doktoruna karşı!

4 Şubat 2018
Hacamattı, sülüktü, kupa çekmekti, okuyup üflemeydi, cin çıkarmaydı, reiki’ydi, bunları yabana atmayın. Hacamatçılar tıp hekimlerini protesto etti diye gülünecek bir şey de yok! Eskiden tıp mı vardı? Tıp ne Allasen? Hayat kurtarıyorlar diye iyice şımarttınız bu doktorları ha!

Bir grup vatandaş Türk Tabipler Birliği yöneticilerinin Twitter üzerinden Afrin operasyonunu “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” şeklinde eleştirmesini elbette protesto edebilir.
Farklı mesleklerde insanlardan oluşan bir sivil toplum örgütü çıkıp TTB’yi pankartlarla tenkit edebilir. Slogan atabilir. Demokratik hakkıdır, fikridir.
Ama bunu yapan, hacamatçıların muhtelif federasyon ve dernekleri olunca, e şimdi ben nasıl yazmayayım bunu?
Özellikle de zamanında TTB, hacamatçıların halk sağlığını tehdit ettiği konusunda uyarı yapmışken, hacamatçılar zaten hekimlere kızgınken!
Aslında bugüne kadar hacamatçıların toplu olarak herhangi bir konuyu protesto ettiklerini görmemiştim. Sanırım kızgınlıkları dışında, muhatap olarak, aynı alanda ve eşdeğer meslek erbabı olarak kendilerine tıp hekimlerini görmüşler. Ki kıskandığım bir özgüvendir. Takdir ediyorum.
Bu vesileyle de, artık tıbba, bilime milime bu kadar da prim vermeyelim demek istiyorum! Sonuçta 3-4 yüzyıl geriye gittiğinde doğru düzgün tıp mı vardı Allasen? Yeni çıkmış antin kuntinlikler bunlar. Ama bir hacamat, bir sülük, bir büyü bozma kim bilir kaç asırlık. Penisilin 1928’de bulundu da ne oldu? Alıyorsun, bağırsakların bozuluyor, bırak yav.

Yazının Devamını Oku

'Kelebekler' özgürdür

31 Ocak 2018
SUNDANCE, New York’ta sinema okurken okul arkadaşlarımla en heyecan verici bulduğumuz, en çok ağzımızın suyu akan, bir gün gitmeyi en çok hayal ettiğimiz festivaldi.

Yıl 1994’tü ve festivalin açılış filmi, İngiliz yapımı, Hugh Grant’li, Andie MacDowell’lı “Dört Düğün Bir Cenaze”ydi. Favori filmlerimdendir.

Her yıl Sundance’in ödül listesine bakıp illa seyretmem gereken filmleri o listeden bulurum. Hiç de boş çıkmaz.

Tüm dünyadan stüdyo sistemi dışında yapılmış bağımsız filmlerin hem gişe iddiası olanlarını hem olmayanlarını değerlendiren nefis bir yerdir Sundance.

Bizim memlekette en çok eksikliği hissedilen şeydir bu mesela. Gişe potansiyeli olan filmler, onların senarist ve yönetmenleri yarışmalardan, festivallerden uzak tutulur, tek tük, ayıp olmasın diye, sadece oyuncuları aday gösterilir. “Festival filmleri” ayrıdır, ödüller onların arasında dağıtılır. Belki bunun da payı vardır gişe ve kaliteyi aynı anda tutturan filme bizde az rastlanmasında. Popüler ve kaliteli filmin seyirci alkışı dışında alkışı, ödülü, aferini yoktur bizim memlekette.

Yazının Devamını Oku

Gördük ki...

24 Ocak 2018
“AZEZ-MARE hattı”, “Burseya Dağı”, “Afrin”, “Menbiç”, “hava taarruzu”, “obüsler”, “çok namlulu roketatarlar”, “sınır hattında cep açılması”...

Askeri terimlere, bölgedeki yer isimlerine aşina olmaya başladık. Elimiz günlük işlerde, ama gözümüz haberlerde, yüreğimizde bir ağırlık...

Gördük ki...

“Bütün dünya buna inansa, insanlar el ele tutuşsa, hayat bayram olsa” filan palavra, bu kadar yüzyılda dünya bir arpa boyu yol gitmemiş.

Savaşlarımız daha bitmemiş...

Ben askeriyeden, stratejiden, silahtan, jeopolitikten anlamam. Bu tür haberleri iki-üç kere okuyorum kavramak için.

Ama insan hikâyelerinden anlarım. Onun için şehitler beni darmaduman ediyor.

Şimdiden 2 şehidimiz var. İki gencecik, cesur adam.

Fotoğraflarına baktım. Ve en çok da o özel günlerde çekilmiş mutlu fotoğrafları vuruyor beni.

Yazının Devamını Oku

Devlet Bahçeli Murat Boz Hadise, Sibel Can aynı cümlede!

17 Ocak 2018
OSMANİYE’de MHP’li belediye Masal Park adında bir eğlence ve oyun parkı açıyor. Açılışa Devlet Bahçeli de geliyor. Açılıştan sonraki Murat Boz ve Hadise konserine kalamıyor.

Dönüş yolunda Aksaray’da verdiği molada gazetecilere açıklama yapıyor. Genelde ılımlı, sakin bir bakış açısıyla cevap veriyor, hatta Mehmet Altan ve Şahin Alpay kararı sorulduğunda içerideki iki insanın tahliye umudu, beklentisi ve psikolojilerinden de bahsediyor. Sohbet esnasında daha da ilginç bir şey oluyor, Bahçeli Murat Boz’u telefonla arıyor! Konsere kalamadığı için üzüntülerini bildiriyor ve “Hadise Hanım’a hürmetlerimi söyleyiniz” diyor. Yetinmiyor, “MHP iddiaların üstünde oy alırsa ne dersiniz” sorusuna “Sibel Can’ın bir şarkısı var: Kader eşitsizsin” diyor! Ardından hep birlikte telefondan Sibel Can’ın Hançer isimli bu şarkısı dinleniyor!

Ne oluyor? Siyasette, en azından MHP’de Özal’vari bir hafiflik, güleryüz, bir popüler kültür ve sanata yakınlık, sanatçıyla muhabbet mi başlıyor?

Peki bu trend tüm sağ siyasete yayılır mı? Hayır asık surat, bağırış çağırış ve höt zöt’ten o kadar bıktı ki millet... İnanın gündem mündem yazasım bile gelmiyor.

ABD İLE AZ BİLİNEN BİR DİPLOMATİK KRİZ

Washington’da yaşayan bir Türk gazeteci tweet atmış. Tarih vs. gibi hatalar olsa da, ilginç bir tarihi olay anlatıyor.

1930’lu yıllarda ABD ile şimdi yaşadığımızdan çok daha farklı, ilginç, pek bilinmeyen ufak çaplı bir krizin bilgisi ortaya çıkıyor.

O yıllarda ünlü müzik yapımcısı Ahmet Ertegün’ün babası Münir Ertegün bizim ABD büyükelçimiz. 1934-1944 arası bu görevde. 30’lu yıllarda Ahmet Ertegün, kardeşi Nasuhi ile birlikte büyükelçilik rezidansında siyaseten doğrucu ifadeyle Afro-Amerikan, halk diliyle siyahi caz müzisyenleri konuk ediyorlar. Rezidansta blues ve caz çalınıyor, jam session’lar yapılıyor. Fakat bu davetlerde tabii ABD’nin o yıllardaki ırk ayrımcılığı kuralları da çiğneniyor. Zira 1950’ye kadar yürürlükteki kanuna göre, ABD’de kamusal alanda, mesela toplu taşımada, okullarda, orduda, hatta eğlence yerlerinde siyahilerin beyazlarla aynı yerde bulunması yasak! Söylenenlere göre senato bu konuda Türk büyükelçiliğine bir uyarı yapıyor ama Ertegün’ler kulak asmıyor, siyahi Amerikalıları rezidansta misafir etmeye devam ediyorlar.

1930’lara özgürlük ve eşitlik konusunda biz böyle girmişiz, Amerika öyle... Şimdiyi tartışmayacağım, son yıllar her iki ülke için de pek çok farklı yoruma açıktır.

Yazının Devamını Oku

Yediğin içtiğin senin olsun ne soluduğunu anlat!

10 Ocak 2018
Enerjİmiz düşük, uykumuzu alamıyoruz, kronik yorgunluk kol geziyor.

“Avokado yiyin, iyi yağlardan bol tüketin” deniyor, yok efendim chia tohumu furyası başlıyor, “Vücudunuza ekmek-şeker sokmayın” tavsiyesi veriliyor, spiraluna gibi yosundan yapılmış “süper gıda” hapları bile rağbet görüyor.

Sıkıntı sadece yiyip içtiğimizde olmayabilir mi?

Gıdamız yerinde ama oksijenimiz eksik olabilir mi?

2 gün önce Hürriyet’te çıkan araştırmanın haberi hem mecazi hem gerçek anlamda nefes kesiciydi.

Türkiye’de 2010-2016 arasında solunum sistemine bağlı ölümler incelenmiş. TUİK verilerine göre bu 6 yılda solunum sistemi hastalıklarına bağlı ölümlerde yüzde 99 artış saptanmış! En fazla artış 15-44 yaş arasında.

Yani genç insanlar gittikçe daha çok solunum sistemi hastalığı geçiriyor.

Şehre basan tuhaf sislerin, özellikle sis varken arada durup dururken öksürdüğünüzün farkında mısınız? Yani esas tehlikenin farkında mısınız?

Soluduğumuz hava berbat. İstanbul’da ve büyük kentlerde, kentsel dönüşüm kaynaklı inşaat tozları, termik santraller, fosil yakıtlar, filtresiz bacalar ve yoğun trafikten neredeyse oksijen kalmamış. Türkiye’de havası temiz sadece 6 il var: Artvin, Bitlis, Eskişehir, Yozgat, Kırşehir ve Kırıkkale. Kirli hava elbette solunum enfeksiyonlarına sebep oluyor. Üzerine koy bir de farklı topraklardan göçlerle gelen bağışıklık sistemimizin yabancı olduğu virüsleri...

Yazının Devamını Oku

Bir teknolojik inovasyoncu olarak Hazreti Nuh!

7 Ocak 2018
Artık bizim üniversitelerde yaratıcı düşüncenin olmadığından kimse şikâyet etmeyecek! Herkes susacak, haddini bilecek! Deniz Bilimleri Fakültesi’ndeki Yavuz Örnek Hoca, Nuh tufanına getirdiği cep telefonu, nükleer enerji ve insansız hava araçlı açıklamalarla yaratıcı düşüncenin şahikasıdır! Senaristlerin ağzı açık, gözleri yaşlıdır.

Yanarım yanarım Boğaziçi’nde okuduğuma yanarım.

Entelektüel, aklı başında, mantıklı profesörlerle dolu, o hayalgücümü hiç gıdıklamayan yıllardan bir senarist olarak çıkmam mucizedir.

O yıllarda derslerde hayal etmemiz istenen şeyler işte ne bileyim “Büyümesi sıfır olan bir ekonomi”, efendime söyleyeyim “Endüstri devriminin hiç gerçekleşmemiş olması” veya en fazla “Dünyadaki tüm tekstil şirketlerinin birleşip oligopol olması durumunda ne giyeceğimiz” filan gibi durumlardı. Şimdiki aklım olsa İstanbul Üniversitesi’nin Deniz Bilimleri Fakültesi’ne girer, Yavuz Örnek Hoca’nın öğrencisi olurdum! Talebeleri ne kadar şanslı olduklarını, gelecekte mizah, sinema ve televizyon sektörünü düşünüyorlarsa ne kadar avantajlı başladıklarını biliyorlar mı acaba?

* * * 

Sayın hocamız TRT’de Öteki Gündem programına çıkmış. Nuh tufanı konuşuluyormuş. Hocamız da muhtemelen Nuh’un gemisine dair detaylar hakkındaki görüşleri için programa davet edilmiştir diye düşünüyorum. Yani işte, o dönemde gemiler nasıldı filan gibi... Ama belli ki Dr. Yavuz Örnek bilimin farklı disiplinler arasında bağ kurması gerektiğini bilen bir şahıs! Denizcilikle ilgili pek konuşmamış. Bunun yerine insansız hava araçlarından, nükleer enerjiden, cep telefonlarından bahsetmiş. Yalnız olay hala Nuh tufanı zamanında geçiyor, dikkatinizi çekerim.

* * *

Yavuz Örnek Hoca, Hz. Nuh’un çelik levhalardan yapılmış nükleer enerjiyle çalışan bir gemi yaptığını, kendisine inanmayan oğlunu da cep telefonuyla konuşarak ikna ettiğini söylüyor. Ya Hz. Nuh’un oğlunu zaten anlamak mümkün değil. Baban milattan önce nükleer enerjiyi ve cep telefonunu bulmuş, sana “Oğlum gel, dünyayı sel basacak, herkes kendini kurtarır sen ortada kalırsın” diyor, sen muhtemelen yine babanın icat ettiği WhatsApp’dan “Baba ok, tünele giriyorum çekmez, bye” filan yazıp adamı kaale almıyorsun. Bunun üzerine adam bizzat aramak zorunda kalıyor. Ayıp. Nuh tufanına bambaşka bir gözle bakıyorum şu an.

Yazının Devamını Oku

Yılbaşı gecesi polise bir çay - çorba tedarik edemiyor muyuz?

3 Ocak 2018
Bu yılbaşı gecesi belli ki her yıldan daha yüksek bir tehlike, daha güçlü bir veya birkaç ihbar vardı.

Sabahtan itibaren yollar kapatıldı. Her köşe başı polis, araçlar durduruluyor, içindekiler indirilip üst araması yapılıyor.

Yılbaşı gecesi muhtemelen bu sıkı güvenlik sayesinde sakin geçti. İstanbul terk edilmiş şehir gibiydi maalesef. Üzücü bir görüntüydü, ama buna girmeyeceğim.

Zira anladığım kadarıyla tehlike büyüktü ve atlattık. Kimsenin burnu kanamadı.

Şimdi elbette polis takdir edilecek, onların fedakârlıklarından, güvenlik güçleri sayesinde evlerimizde huzurla oturduğumuzdan, yılbaşını güven içinde kutladığımızdan, rahat uyuduğumuzdan filan bahsedilip duygusal yazılar yazılacak. Hepsine katılıyorum ama bu iş sadece lafla, iltifatla olmaz demek zorundayım.

Yazının Devamını Oku

Mutsuz gibi davran baana, herkes bizi öyle bilsiiin...

31 Aralık 2017
Yılbaşı kutlamalarının ülke çapında yasaklanmasını destekliyorum. Herkesin yaşlanmasını kimse kutlayamaz! Ayrıca bu milletteki gülmece merakı, bitmeyen neşe, hayat sevinci, mizah aşkı, tencere tıkırtısına oynama sevdası da sinirimi bozuyor! Hâlâ mı yahu? Bir ağır olsanıza!

Bu yıl yılbaşı kutlamaları yasak. Beyoğlu, Beşiktaş ve Şişli’de kutlamalara, konserlere vesaireye yasak getirildi. Güvenlik açısından sakıncalı olduğu ifade edildi.

Sonra da okullarda yapılacak etkinlik ve kutlamaların yasaklandığı duyuruldu. Sanırım bu güvenlik sebepli değil. ‘Çocukların, misal, birbirine çatapat hediye etmesi sebebiyle ortaya çıkacak olası kazalar’ filan gibi bir gerekçe belirtilmemiş.

Kanımca devlet görevlileri hep orta yaşta ve kimse bir yıl daha yaşlandığını tekrar tekrar duymak ve bu gerçeğin altının çizilmesini istemiyor! Ben başka açıklama bulamıyorum ve bu yasaklara katılıyorum. Kimse vatandaşın ihtiyarlamasını göbek atarak, kutlayamaz arkadaş! Herkesin yaş almasından kimse neşelenemez! Şu “Bir yıl daha bitti, heyoo, zaman hızlı geçiyor” coşkusuna son derece karşıyım. Devlet ne yaparsa onda derin, ince manalar vardır, ama anlayana.

Ayrıca bu milletteki bitmeyen gülmece merakı, yaşam sevinci, tencere tıkırtısına oynama sevdası da sinirimi bozuyor! Başımıza gelmedik kalmadı, hâlâ bir coşku. Biraz ağır olun lütfen! Bu akşam için önemli uyarılarım var! Lütfen adam gibi okuyun ve harfi harfine uyun, asabımı bozmayın!

Yazının Devamını Oku