Paylaş
Hafta içi 19.00, hafta sonu 15.00’te kapanan bir otoparkın abonesiydim. Mecburen. Evime yakındı, ötekilerde yer yoktu. Baktım ki kapanmadan yetişme telaşım anksiyeteye dönüşmek üzere, terkettim otomobilimi bu hapishaneye. Zorunlu haller dışında almadım. Ta ki Şeker Bayramı’na kadar. Gittiğimde yüksek demir parmaklıklarda kocaman asma kilit ve “Bayram münasebetiyle üç gün kapalıyız” yazısı... Elim ayağıma dolaştı öfkeden. Birkaç gün önce ödediğim aylık ücreti yakıp yeni otopark bulmaya karar verince rahatladım. Epey uzakta yenisini buldum. Pek çok otoparkta olduğu üzre anahtar istendi. Benzin aldıktan sonra tedbiren kilometre göstergesini sıfırladım. Teslim ettiğimde 37 kilometredeydi. Araya bir haftalık iş seyahati girdi. Döndüğümde manzara şuydu: Sarı basın levham ön camın ortasına getirilmiş, arkasına yumruk kadar mukavva destek konmuştu. Aynaya koku kesesi asılmıştı. Afili bir erkek gözlüğü ile telefon şarj aleti bana bakıyordu. Kapı ceplerine pet su şişeleri dizilmişti. Ve gösterge 315 kilometredeydi! Görevliler, "Görmedik, duymadık, bilmiyoruz" halinde. Israrım akşam üstü sonuç verdi ve sorumlu kendini ele verdi. Telefondaki otopark yöneticisi, "Allah Allah, o kadar olmuş mu, 20 liralık benzin bile koymuştum" demez mi? Aboneliğimin haftasında terkettim ve daha uzakta, daha pahalı yeni otopark buldum.
İçimi bir kurt kemiriyor. HGS’mi sorguladım, köprü ve otoban çıkışı görünmüyor. E5’ten Tekirdağ’a köfte, Kumburgaz’a deniz sefasına gidilmiş olmasını diliyorum. Aracımın karıştığı kriminal vaka nedeniyle polisin gelme ihtimalini düşünüyor, kapı zili çaldığında ürperiyorum. Bagajı hâlâ açamadım. Beynimde bir burgu dönüyor: O 278 kilometrede neler oldu?
Paylaş