Bir vakıf öyküsüBir okurum 27.7.1994 tarihli gazetede çıkan küçük bir haberi geçmeseydi ‘‘Bu hafta ne yazacağım?’’ diye kara kara düşünecektim. Haber, şöyleydi:‘‘İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu, Ankara Valisi Erdoğan Şahinoğlu, İzmir Valisi Kutlu Aktaş ve İçişleri Bakanlığı Müşteşarı Bekir Aksoy ile Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar eş ve çoçukları için vakıf kurdu. Vakıfa, ‘Türk İdareciler Vakfı' adı verildi. Vakfın mal varlığı 250 milyon lira nakit olarak belirlendi.’’ Şimdi ‘‘Ne var bu haberde?’’ diyebilirsiniz. Hiç, canım Mehmet Ağar’dan bahsetmek istiyordu da, nasıl bahsedeceğime karar verememiştim. Tabii ondan bahsederken, Hayri Kozakçıoğlu için de iki satır yazar, rahatlarım. Üstelik vakıftakiler geçen zaman içinde çok daha önemli mevkilere geldiler, milletvekili ve bakan oldular. Hatta iki İçişleri Bakanımız da bu vakfın kurucuları arasında. Aslında halef-selef oldular sayılır. Mehmet Ağar ve Kutlu Aktaş. Aktaş bakanlığının hakkını veriyor ve bu yüzden çok sayılıyor. Ağar ise, Susurluk'tan sonra tüm prestijini kaybetti, istifa etmek zorunda kaldı. Dokunulmazlığı bile elden gitti. Mehmet Ağar, uzun yıllar Emniyet Genel Müdürü oldu. Babası da, emniyettendi. Ağar, işler sarpa sarınca ‘‘Ben ne yaptıysam devlet için yaptım, hepsi devlet sırrı’’ demeyi adet haline getirdi. Sokaktaki çocukların bildiğini toplumdan gizlemeyi marifet sandı... DERİN İLİŞKİLER Geçenlerde arşivimi karıştırıyordum, bir de ne okuyayım, Mehmet Ağar meğerse Ömer Lütfü Topal'ın komşusuymuş, ama bilmiyormuş. Derken Çakıcı'nın yakın adamı Erol Evcil'in özel uçağına bindiğinde de ‘‘kim olduğunu bilmiyordum’’ dedi. Komiğime gitti. Erol Evcil ne kadar emniyet emeklisi varsa hepsine iş vermişti. Hırsız-polis ilişkisini bilirim, ama polis-zeytin ilişkisini çözemiyorum... Evcil'in yanında bu kadar çok sayıda polis çalıştırmasınına Bursalılar da bir anlam veremiyordu. Bir sürü eski memurundan bilgi alabilecekken, Ağar ‘‘kim olduğunu bilmiyorum’’ demesi beni hâlâ çok güldürüyor. Ağar'ın yakın arkadaşı, İş Bankası eski Genel Müdürü Ünal Korukçu'nun, Evcil'e 150 milyon dolar kredi verdiği her yerde konuşuluyor ama Ağar, uçağını isteyecek kadar samimi arkadaşı olan ‘‘zeytinci’’nin kim olduğunu bilmiyor. Niso Malki, cinayeti örtbas edilirken kendisi Emniyet Genel Müdürü idi. Örtbas etme işinde herhalde destek olmuştur. Erol Evcil'in yükselişi benim ilgimi çekiyor, ama Türk emniyet teşkilatını emanet ettiğimiz zatın dikkatini çekmiyor. Kendisine sadece Türk emniyetini değil, İçişleri ve Adalet Bakanlıkları'nı bile emanet ettik. Galiba bu ülkeyi yönetenler ve vatandaşlar, hakikaten saf. Ömer Lütfü Topal'ı, Erol Evcil'i araştırma; Elazığ-Diyarbakır maçına özel uçakla gidecek, seçim konuşmaları için özel uçak malum kişi tarafından verilecek... Bu işler genellikle al gülüm ver gülüm şeklinde olur... Susurluk kazası olmasaydı karizmatik kişiliği, sempatikliği ve herkesle dost oluşu sayesinde Ağar belki de bugün Başbakandı. Hâlâ DYP içinde Tansu Çiller'i devirebilme gücüne sahip tek kişi. Tansu, ondan hep çekindi, hâlâ çekiniyor. Oğlunun düğününü siyasal bir şova çevirmeyi başardı. Demirel son dakika su koymasaydı şahiti de Evren ve Demirel olacaktı. Ama bugünlerde başı fena halde sert bir kayaya çarptı. Buraya kadar tökezleye tökezleye geldi, ama şimdi işi gerçekten zor. Biz de, Cumhuriyetin 75. yıldönümünde devletimizin nasıl yozlaştığını, içimiz kan ağlaya ağlaya görüyoruz. Hergün yeni bir şok yaşıyoruz. Mesut Bey'in sohbet toplantısının yankıları uzun sürecek. O geceki konuşmalar içinde Ağar'la ilgili bölüm çok çarpıcı. Kayıp silahlar, 75 yılın en büyük skandalı. Bunu Başbakan'ın ağzından duymak insanı ister istemez çok etkiliyor. Evet Sayın Ağar, Başbakan bu sözüyle size bir top atıyor. Gol mu yiyeceksiniz? Yoksa, derin devletin dehlizlerinde eşinize, dostunuza mı sığınacaksınız, göreceğiz... Kim neredeydi? NESİM Malki'nin (Niso) öldürüldüğü 28 Kasım 1995 günü kim nerede, ne görevdeydi. Bu sırada, Türkiye seçim süresine girmişti. Milletvekilliği adaylığı nedeniyle bazı isimler, DYP'den adaylık için istifa etmişlerdi. O günkü görevlileri bir daha gözden geçirelim. Yarın öbürgün bu şema gerekebilir: Başbakan: Tansu Çiller Başbakan Yardımcısı: Deniz Baykal Özelleştirmeden sorumlu Devlet Bakanı: Ufuk Söylemez Adalet Bakanı: Mehmet Moğoltay İçişleri Bakanı: Nahit Menteşe Jandarma Genel Komutanı: Orgeneral Teoman Koman (Cavit Çağlar'ın İnterbank'ında Yönetim Kurulu üyesi) MİT Müsteşarı: Sönmez Köksal (Özer Çiller'in okul arkadaşı) Emniyet Genel Müdürü: Mehmet Ağar İstanbul Valisi: Hayri Kozakçıoğlu/Rıdvan Yenişen (Bursa'dan vekaleten geldi.) İstanbul Emniyet Müdürü: Orhan Taşanlar (Necdet Menzir) Tuncabank Genel Müdürü: Şükrü Karahasanoğlu. Niso'nun yakınları: Korkmaz Yiğit, Kemal Gülman, Hayim Aksel, Erol Evcil, Hayim Garipoğlu, Emin Cankurtaran, Cavit Çağlar, Ali Osman Sönmez, Jefi Kamhi, Erol Erkohen, Moris Sadioğlu, Hayri Kozakçıoğlu (Korkmaz Yiğitin villalarında mülkü olan devlet memurlarından). Başbakanla geyik muhabbeti BAŞBAKAN Mesut Yılmaz'ın gazetecileri davet ettiği yemeğe katılamadım. Ama sizler için diğer gazetelerde olmayan bir ayrıntıyı bulup yazmak istedim. Maalesef hemen hemen bütün gazeteler herşeyi yazmışlar. Tabii Hürriyet Gazetesi haberi en iyi değerlendirmiş. Bunun üzerine uğraştım, didindim sizleri habersiz bırakmayım diye kendimi perişan ettim. Sonunda toplantıya katılanlar moralimin çok bozulduğunu görünce bana acıdılar ve beni beslediler. Ben de gazetecilerle Mesut Yılmaz arasındaki ‘‘geyik muhabetini’’ yazmayı başardım...Mesut Yılmaz'la gazeteciler arasında geçen muhabet toplantı başlamadan önce yemek yenirken yapılmış... Çiller, Başbakanlık döneminde Başbakanlık Konutu'nun salonunda yuvarlak delikler açtırmıştı. Tam altında havuz olduğu için balıkları seyrediyordu. Toplantıya katılan Sabah Gazetesi yazarı Güngör Mengi, bu konuda Yılmaz'a soru yönelti: Mengi: Tansu Hanım'ın açtırdığı o deliklerden yararlanıyor musunuz? Yılmaz: Evet balıkları seyrediyorum. Bunlar balık gözetleme daireleri, Özkök: Balıklar duruyor mu hala? Yılmaz: Evet duruyor. Özkök: Bir de ördekler mi vardı, ördekler ne oldu? Yılmaz: Ördek yoktu, balık vardı. Özkök: Ördekleri sonra gönderdiler. Güneş Taner- Onlar ördek değil, kaz'dı. Onlar koruma görevi yapıyordu. Yılmaz: Bir de ayrıca yüzme havuzu var, ben hiç görmedim, bir de sauna var. Bunlar T.C. Başbakanlık Konutu'na Çiller ailesinin armağanıdır. Özkök: Dışişleri, Hariciye Köşkü'nde de var. Türk hamamı da var... Gördünüz mü? Yılmaz: Ben Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmenimiyim ki, oraları gezeyim. (Kahkahalar...) Emin Çölaşan: Ertuğrul maşallah yav. Özkök: Siz görmediniz mi? Çölaşan: Nereden göreyim? TRANSFERLER Bir noktada gazeteci transferleri konuşulmaya başlanıyor ve alınan transfer paralarından söz ediliyor. Transfer paraları konuşulunca, Zekeriya Temizel ilgilenmeye başlıyor. Temizel'in ilgilenmesi üzerine gazeteciler ‘‘Eyvah sakın bir daha Maliye Bakanı'nın yanında böyle şeyleri konuşmayın’’ diyorlar Bunun üzerine bir gazeteci, ‘‘Zekeriya Bey koku aldı galiba’’ diye ortaya bir laf atıyor. Temizel şöyle diyor: ‘‘Bunlar devleti uyuyor zannediyorlar.’’. Mesut Yılmaz, sağ yanında oturan Okay Gönensin'e dönerek ‘‘Demek patron oldun ha...’’ diyor. ‘‘Okay'ın 240 tane müstahdemi var’’ diye ekliyor Özkök: Okay, borç-morç sana değil değil mi, üzerine borcu alma ha!.. Okay: Şu anda borç yok ama olacak. Çölaşan: (Okay ın patron olmasını kastederek) Ertuğrul, darısı başına. Bir başka gazeteci, ‘‘Bir banta bakar’’ diye takılıyor. Güneş Taner: Zekeriya Bey'e ben bir sır vereyim. Kendi alacaklarını almaya geldiğinde işbirliğine çok açıktır. Ancak siz ondan birşey almaya kalktığınız zaman milim kımıldatmaz... Onun için önce Zekeriya Bey'den alacağını alacaksın, sonra vereceğini vereceksin. Size tavsiyem. Sohbetin bir y
button