Türkiye’nin bu konularda üzerine pek çok şey düşüyor.
Önlem almak hayat kurtarır.
Bugün Türkiye’de, geçen hafta İspanya’da, geçen yıl ABD’de sellere yol açan şey "küresel ısınma".
"Küresel ısınma" bundan böyle giderek daha fazla çevre felaketine yol açacak.
Dünya Bankası’nın eski şef ekonomistlerinden Sir Nicholas Stern, "küresel ısınma"yla tam 700 sayfalık bir rapor hazırlamış.
Amacı hükümetleri uyarmak.
Stern’in hesaplarına göre, önümüzdeki 10 yılda acilen önlem alınmadığı takdirde "küresel ısınma"nın dünya ekonomisine maliyeti 5.5 trilyon Euro olacak.
Bu maliyet, iki dünya savaşından ve 1929 Büyük Bunalımı’nın toplam maliyetinden fazla imiş Stern’e göre.
Ancak madalyonun bir de başka yüzü var.
Dünya, seller ve kuraklık yüzünden yollara düşen 200 milyon dolayındaki göçmen kriziyle de karşı karşıya kalacak.
Stern’in hazırladığı rapor geçtiğimiz ay başında Meksika’da bir araya gelen çevre bakanlarına sunulmuş.
Stern, o toplantıda acilen önlem alınmasını istemiş.
"Sera gazlarını sınırlamak için Kyoto Anlaşması’nın 2010 yılında bitmesini beklemeden yeni bir anlaşma gerekiyor" demiş.
Hem İngiliz basını, hem Fransız basını Stern’in uyarılarını ciddiye almış görünüyor.
Esas mesele, saldığı gazlarla iklimin dengesini en fazla bozan ve Kyoto’yu bile imzalamamış olan ABD’nin takınacağı tavır.
Seçim heyecanıyla rapora tepkisiz kalması muhtemel.
Anlamadığım nokta şu:
Pek çok meselede başı çeken Amerikalı STK’lar böylesine ciddi bir konuda nasıl daha fazla ses çıkartmıyorlar?
Tekstilciler enseyi karartmayın
İSTANBUL Sanayi Odası’nın 5. Kongresi’nin sektör oturumları önünü görmek açısından önemli.
Kongrenin ilk günü tercihim tekstil ve konfeksiyon sanayi oturumundan yana.
Oturumun iki yabancı konuğu var.
Biri Uluslararası Hazır Giyim Federasyonu Başkanı Vassilis Masselos.
Diğeri, İspanyol Persentili Internacional’den Cecilio Marino Calvo.
Konuşmacılardan, Avrupa Giyim ve Tekstil Organizasyonu Euratex Başkan Yardımcısı Bülent Başer, hem dünyada, hem Türkiye’deki tekstil ve hazır giyim sektörleri için pembe bir tablo çiziyor.
Sektörler hem dünyada, hem Türkiye’de büyüme trendinde.
Üretici durumundaki iki devin Çin ve Hindistan’ın, 2010 yılına kadar tüketici olarak ciddi bir potansiyel olarak ortaya çıkmaları büyümeyi teşvik eden bir faktör.
Şimdiye kadar üreten bu iki büyük ülke hızla tüketen toplumlara dönüşüyor.
Başer’in verdiği rakamlara göre, Türkiye’nin tekstil ve hazır giyim ihracatında büyüme trendi Çin ve Hindistan’ı geçmiş.
"10 yılda yükselen bir başarı çizgisi yakaladık" diyor.
Türkiye’nin avantajları AB pazarına coğrafi yakınlığı ve entegre altyapı.
AB tekstil ve hazır giyimde ihracatının yüzde 25’ini, Türkiye’nin de dahil olduğu AB aday üyelerinden ve Akdeniz havzasından yapıyor.
Yapması gereken bu yüzde 25’lik pastada payını büyütmek.
Bunu nasıl yapacak?
"Hızlı moda" trendine ayak uydurarak.
Anladığım kadarıyla bu trendin başı çeken markaları Zara ve H&M.
Başarılarının anahtar sözcükleri teknoloji, tasarım, hızlı tedarik ve yılda 6 ila 8 koleksiyon.
Türkiye’nin bu yoldan giderek başarmaması için hiçbir neden yok.
Konuşmacılar arasında Masselos’un söylediği iki şey dikkatimi çekiyor.
Biri şu: "Markaya fazla kafanızı takmayın".
Diğeri de "İstanbul’u moda merkezi yapacağınıza genç tasarımcılara yatırım yapın. Şehre değil insanlara..."
Bence akılda tutulması gereken öğütler.
"Markalaşma yerine yabancı marka satın alın" da akılcı gibi görünüyor.
Oturumdan çıkardığım sonuç şu:
Çin ve Hindistan tehlikesi olsun ya da olmasın Türk tekstilciliği birkaç hamleyle daha da zirveye çıkabilir.
Akgül’den sanayicilere israfı önleme öğütleri
AKP Diyarbakır milletvekili ve Türkiye İsrafı Önleme Vakfı Başkanı Prof. Dr. Aziz Akgül deİSO Kongresi’nin konuşmacıları arasındaydı.
Akgül’ün konuşmacı olduğu öğle yemeğine kalamadım ama kendisiyle sohbet imkanı buldum.
Akgül, mikro kredi konusunda kendisine örnek aldığı Muhammed Yunus’un Nobel Barış Ödülü almış olmasından dolayı pek mutlu.
Önümüzdeki günlerde Türkiye’nin mikro kredi serüvenini anlatmak için Kanada yolcusu.
1998 yılından beri Diyarbakır’da uyguladığı mikro kredilerden 4 bin yoksul kadın yararlanmış.
"Aldıkları kredi yüzde yüz geri döndü" diyor.
Diyarbakır’daki uygulamayı önümüzdeki günlerde Ankara Mamak’a da uygulamayı planlıyor.
Mikro kredinin dışında Aziz Akgül’ünodaklandığı en önemli konu israf.
Sunumuna göz atıyorum.
Sanayicilere, 1 milyon işlemde en fazla 3 hatayı öngören "altı sigma" yöntemini anlatıyor.
"İsraf, gereksiz, amaçsız ve yararsız yere yapılan her şeydir" diyor.
OECD ülkeleri içerisinde en müsrifi Türkiye imiş.
Peki bunun müsebbibi kim?
İkide bir kaldırımları döşeyip söken, yıkılacak binaya ruhsat veren, hiç çalışmayacak fabrikanın temelini atan, devletin kadrolarını şişiren kim?
"Altı Sigma" dersi sanayicilerden önce işte bunlara olmalı.