Paylaş
Sürprizin adı var: Aslı Sevindim.
Bu genç Türk kadını, İstanbul ve Macaristan’ın Pecs şehriyle birlikte 2010 Avrupa Kültür Başkenti unvanına sahip Ruhr’un Sanat Direktörü.
Evet yanlış okumadınız.
Ailesi yıllarca önce Eskişehir’den göç etmiş olan Aslı Sevindim, Essen/Ruhr 2010’un Sanat Direktörü.
Merkel’in de konsolosluktaki konuşmasında değindiği gibi Ruhr bölgesi 53 kentiyle birlikte büyük bir değişimin eşiğinde.
Ruhr’un yıllarca kömür ve çelikle kararmış bedeninde şimdi taptaze bir kan akıyor.
Müzeleri, konserleri, festival ve sergileriyle tüm kılcal damarlarını dolduran şey bundan böyle sanat ve kültür.
Aslı Sevindim ve onun gibi gencecik kültür insanları bu değişimin sembolleri.
SLOGANI KÜLTÜRLE DEĞİŞİM
Merkel ve Başbakan Erdoğan’dan sonra söz alan Aslı Sevindim, Essen/Ruhr’un sloganını söylüyor:
“Kültürle değişim”.
“Bu slogan bizim için gerçekçi bir vizyon. Kültür artık Ruhr’un temel gıdası” diyor.
Sevindim’e göre, Essen/Ruhr’un “2010 Avrupa Kültür Başkenti” seçilmesinin en önemli nedeni 171 milletten insanıyla “çokkültürlü ” bir yapıya sahip olması.
Dolayısıyla “göç kültürü” önemli bir unsur.
Daha sonra ayaküstü sohbette Sevindim’e Ruhr 2010’un felsefesini sordum.
“5.3 milyon kişi için biz kimiz? Ne olmak istiyoruz? gibi sorulara cevap bulmaktı” diyor.
Ama işin püf noktası şu:
Bu sorulara cevap ararken 171 ülkeden göçmenleri de işin içine katmak.
Aslı Sevindim “Biz birlikte hangi yöne gideceğimizin yanıtını bulduk. Bunun ne olduğunu görmek istiyorsanız Ruhr’a bekleriz” diyor.
Bir küçük ipucu vereyim.
Bizim bağlama örneğin Ruhr’daki bazı Alman müzik okullarının programına alınmış.
Sevindim ile konuştuktan sonra aklıma “İstanbul 2010’un felsefesi ne?” sorusu takıldı.
HUMA KABAKÇI KOLEKSİYONU
Ruhr ile bir paralellik kurmak gerekirse İstanbul’u “Anadolu göç kültüründen” ayrı düşünmek mümkün mü?
Peki İstanbul 2010’u tasarlayanlar işin bu yönüyle ilgilendiler mi?
Müze gibi, opera binası gibi kalıcı bir şeylerden vazgeçtik.
15 milyonluk İstanbul’u ortak bir kültür penceresinde buluşturmak da kimsenin aklına gelmedi mi?
Kimse alınmasın ama keşke Aslı Sevindim, İstanbul 2010’un da Sanat Direktörü olsaydı diyeceğim.
Ruhr 2010’da yüzümüzün akı ikinci genç kadına gelirsek adı Huma Kabakçı.
Birkaç ay önce beklenmedik bir şekilde kaybettiğimiz ünlü koleksiyoner Nahit Kabakçı’nın kızı.
İşadamı Nahit Kabakçı, 30 yılda satın aldığı 10 bine yakın resimden eleye eleye ortaya çıkan yaklaşık 500 eserlik koleksiyonuna kızının adını vermişti.
Huma Kabakçı Koleksiyonu’nun İstanbul 2010 etkinliklerinde yer almasını çok arzu etmişti.
İstanbul sesine kulak vermemişti ama Ruhr 2010 ile Pecs 2010 Kabakçı’nın koleksiyonuna kucak açmıştı.
İLK KEZ AVRUPA’DA
Ne yazık ki Nahit Kabakçı’nın ömrü, İstanbul dışındaki Avrupa Kültür Başkentleri’ndeki bu sergileri hazırlamaya yetmedi.
Bayrağı şimdi kızı Huma Kabakçı devralıyor.
Çocukluğundan beri babasıyla müzeleri, sergileri ve sanatçı atölyelerini gezmiş olan Huma Kabakçı’nın “koleksiyoner sezgileri” hayli güçlü.
Şimdi Ruhr 2010 kapsamında “Huma Kabakçı Koleksiyonu”nun katılacağı iki sergiye hazırlanıyor.
İlk sergi önümüzdeki 9 Mayıs tarihinde aynı zamanda Almanya’nın ilk çağdaş sanat müzesi olan Hagen’deki Osthaus Müzesi’nde.
İkinci sergi ise ağustos ayında Goslar’da Mönchehaus Müzesi’nde.
Huma Kabakçı Koleksiyonu ekim ayında ise Pecs’te Modern Macar Galerisi’nde sergilenecek.
İlk kez bir Türk çağdaş sanat koleksiyonunun Avrupa’da sergilenmesinin yükü 19 yaşında genç bir kızın omuzlarında.
Bunun altından başarıyla kalkacağından eminim.
Paylaş