Lübnan’ın Berlusconi’si 40 milyar dolarlık borç batağında

BEYRUT küllerinden yeniden doğuyor.

Lübnan 1975-1990 yılları arasında tam 15 yıl iç savaşla boğuşmuş bir ülke.

Bugün nasıl Irak ile ilgili haberlere her gün gazetelerde rastlıyorsak, gazeteciliğe başladığım 1980’li yıllarda da Lübnan hep manşetlerdeydi.

100 bin ila 140 bin kişinin ölümüne yol açan iç savaş bittiğinde, güzelliği ve yaşam tarzıyla dillere destan Beyrut tam bir harabeye dönmüştü.

Şimdi yeni yapılan yolları, lüks evleri, kafeleri, otelleriyle eski günlere dönme çabasında.

Beyrut’un yeniden yapılandırılması projesinin başındaki adam Başbakan Refik Hariri.

Arap ülkelerinden, 1943’e kadar bu toprakları yöneten Fransa’dan ve özel bankalardan gelen para yardımlarıyla Beyrut’u eski günlerine kavuşturma görevinin büyük bir kısmı da Solidere adındaki inşaat şirketine verilmiş.

Solidere, esasında Hariri’nin.

Future adında bir özel televizyonu, gazetesi olan Hariri, 1992’de çıkardığı özel bir yasayla Beyrut’un yeniden inşasının Solidere’ye verilmesini sağlamış.

Şu anda kafeleriyle, lokantalarıyla Beyrut’un en cıvıl cıvıl yeri olan Etoile Meydanı eskiden iş merkeziymiş.

Hariri’nin şirketi Solidere, savaşta harabeye dönen buradaki tüm binaların sahiplerine hisse dağıtıp binaları almış ve inşaata başlamış.

Etoile Meydanı’nındaki şık ofislerin kiraları şimdi inanılmaz pahalı.

Ama esas sahiplerin cebine bir şey girmiyor.

Solidere’nin gazabına uğrayanlardan biri de Beyrut’un en köklü ailelerinden olan Khoury Ailesi.

Ailenin elindeki Saint-George Oteli’ni almak için her yolu deneyen Solidere, otelin plajını marinaya çevirmiş.

Peki Lübnanlılar’ın ‘bizim Berlusconi’ dedikleri Başbakan Refik Hariri için her şey güllük gülistanlık mı?

Hayır değil.

Bir kere Lübnan tam da bugünlerde politik bir kaosun içerisinde.

Bizim ziyaretimizden birkaç gün önce Suriye’nin baskısıyla anayasa değiştirilmiş ve görev süresi 6 yıl ile sınırlanmış olan Emile Lahud üç yıllığına yeniden seçilmiş.

Beyrut sokaklarında Lahud ile Suriye lideri Başer Esad’ın portreleri aynı dev afişte.

Hatta Hafız Esad’ın portrelerini görmek bile mümkün.

1976’da ABD’nin talebiyle Lübnan’a giren Suriye’nin varlığı her yerde.

Suriye’nin desteğiyle seçilmiş olan Hariri bugün Lahud’a karşı.

Kabinesinden dört bakan da Lahud’u protesto için istifa etmiş.

Politika gibi ülkenin ekonomisi de kaynama noktasında.

Lübnan’ın iç ve dış borcu 40 milyar dolar.

Bankalar borcun çevrilmesi için devlete sıfır faizle 6 milyar dolar kredi açmış.

Hesaplara göre, her Lübnanlı’nın payına düşen 12 bin dolar.

Doğrusu bu hesaplamanın nasıl yapıldığını bilmiyorum zira Beyrut Elçimiz Cemalettin Kart 1932’den beri sayım yapılmadığını söylüyor.

Lübnan’ın da, Beyrut’un da tam nüfusu bilinmiyor.

Beyrut için 1 milyon diyenler de var, 3 milyon da.

Nüfus sayımının yapılmamasının en büyük nedeni ise şu anda iktidarı paylaşan Hıristiyan, Sünni Müslümanlar ve Şii Müslümanlar arasındaki dengeyi bozma kaygısı.

Bozulduğu takdirde elveda istikrar.

Hayrünisa Gül’ün ayakkabıcısı ve Prens Tallal’ın oteli

İÇ
savaşın yaralarını sarma çabasındaki Lübnan’a 11 Eylül’ün şöyle bir katkısı olmuş.

Ülkeye zaten gelmekte olan Suudi sermayesinin akışı hızlanmış, Avrupa yerine Lübnan’ı tercih eden Arap turistlerin sayısında patlama olmuş.

Lübnan bu yıl 1.3 milyon turist bekliyor.

Ağustos ayında Beyrut’a gelen Suudi Kralı Fahd’dan önce 200 Mercedes arabasının geldiği anlatılıyor. Başkente tepeden bakan Şuf Dağları’ndaki lüks villarının pek çoğu da zaten bu ülkeye tatile gelen Arap zenginlerinin.

Bu arada küçük bir parantez.

Kaldığımız Mövenpick Oteli’nin de sahibi, Batı’daki yatırımlarıyla tanınan Kral Fahd’ın yeğenlerinden Prens Velid bin Tallal.

Prens Bin Tallal Beyrut’ta Four Seasons Oteli’nin de inşaatına başlamış.

Beyrut’un hızla eskisi gibi eğlence merkezi olmaya başlaması Arap turistleri

cezbederken, bunda göz alıcı butiklerin de katkısını saymak gerek.

Yukarıda değindiğim Etoile Meydanı’nda ve çevresindeki butikler Avrupa standartlarında.

Ayakkabı satan Rock Shoes’un Adana kökenli Ermeni sahibiyle konuşurken, 2-4 Temmuz tarihleri arasında Lübnan’a resmi bir ziyaret yapan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün eşi Hayrünisa Gül’ün bu butiğe uğradığı ve beş, altı çift ayakkabı satın aldığı ortaya çıkıyor.

Türk-Lübnan ticaretinde Gazianteplilerin rolü

BEYRUT
elçimiz Cemalettin Kart’tan geçtiğimiz mayıs ayında Beyrut’ta bir Türk Haftası yapıldığını öğreniyoruz.

Çeşitli Türk ürünlerinin sergilendiği Türk Haftası’nın gerçekleşmesi için Gaziantepliler oldukça destek olmuş.

Komşularla ticareti önemseyen Gaziantep, önümüzdeki günlerde Ticaret Odası Başkanı, Vali Lütfullah Bilgin ve 57 işadamıyla Beyrut’a bir çıkarmaya hazırlanıyor.

Lübnan ile ticari ilişkilerini geliştirmeye çalışan sadece Gaziantep desek haksızlık olur.

Yılda 16 fuar düzenleyen Türkel Fuarcılık bugünlerde bu ülkede üçüncü fuarını düzenlemiş durumda.

Beyrut 2004 Moda Fuarı’na 34 firma ve tanınmış mankenlerimizi getiren Türkel Fuarcılık gezdiğimiz fuara Türkiye damgasını atmayı başarmış. Zira önceki gün Beyrut’tan dönerken uçakta gözattığım Fransızca ‘L’Orient, Le Jour’ da aynen bu başlığı atmıştı: ‘Fuarda Türkiye damgası.’

Yine elçimiz Cemalettin Kart’tan aldığımız bilgilere göre, Lübnanlıların aşina oldukları Türk markaları arasında Vestel, Damat Tween, Zeki Triko, Escort bilgisayar, Mavi Jeans, Sarar, Beko’yu saymak mümkün.

İskenderun karidesi nasıl kurtulacak?

BEYRUT
deniz kıyısında ama balığı kıt.

Dinamitlemeden ötürü balık azaldığı için deniz ürünlerinin çoğu Dubai’den ve İskenderun’dan geliyor. Na yazık ki, ta Lübnan’a mal gönderen İskenderunlu balıkçılar şimdi MV Ulla gemisinin yol açtığı çevre felaketiyle karşı karşıya. İnsanlar nasıl denize girecek? Balıklar ve özellikle artık marka haline gelmiş ‘İskenderun karidesleri’ ne olacak?

Dün sabah Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri ortak sekreteri ve İskenderun Çevre Koruma Derneği Genel Sekreteri Oktay Demirkan ile konuşuyorum. Çevre Koruma Derneği, 13 Ağustos’ta bir bildiriyle tehlikeye dikkat çekmiş.

Demirkan ‘Tam 24 gün sonra gemi battı’ diyor. Dernek, batan geminin ne durumda olduğunu belirlemek için dün bir tespit davası açmış. ‘Sabotaj varsa bunu ortaya çıkartabiliriz. Şu anda ne olduğu belli değil’ diyor Demirkan.

Verdiği bilgiye göre, gemideki krom maddesi suyla temasta çimento gibi oluyormuş. Yapılması gereken, hızla batığın çıkartılması ve su ile balık analizlerinin yapılması.

‘Halk panik içerisinde. Balıkçılar mal satamamış. Kromun suya karışıp karışmadığını anlamak için yapılacak tek şey analiz’ diyen Demirken gönüllü bilimsel araştırma kuruluşlarına çağrıda bulunuyor. Umarım çağrısına hemen kulak verecek birileri çıkar.
Yazarın Tüm Yazıları