Paylaş
Yılın son günlerinden en çarpıcı fotograf karelerinden biri, Başbakan Erdoğan’ın Dolmbahçe’de rektörler buluşmasını protesto eden öğrencilerin polis tekmeleri altında kıvranmalarıydı.
İstanbul Üniversitesinin polise, öğrencileri sınırsız arama yetkisi vermesi de protestolara yol açtı.
Tam yılbaşı öncesi televizyonda İstanbul Üniversitesi önünde gösteri yapan öğrencilere kulak verdim.
“Üniversiteleri yarı açık cezaevi haline getirmek istiyorlar. Temel haklarımız ihlal ediliyor. Bedenlerimizin, çantalarımızın ellenmesini istemiyoruz” diye tepki gösteriyorlardı.
Bir de pankart açmışlardı.
“Aradığın şey çantamda değil kafamda” diye.
Yine yılın son günü liselilerin oldukça naif bir eylemi karakolda bitmişti.
Sarıyer’de Behçet Kemal Çağlar Lisesi’nde kantinindeki zamları evlerinden getirdikleri börekleri, kekleri bedava dağıtarak protesto etmek isteyen öğrenciler, müdürün polisi çağırması üzerine kendilerini karakolda buldular.
İnsaf…
Bu kadar yaratıcı bir protestoyu alkışlamak varken polisi çağırmak niye?
Gençlerimiz ne talep ediyor, dertleri nedir?
BETİL’DEN BAŞBAKANA MEKTUP
Bunları konuşacak, tartışacak yerde sürekli seslerini kısmaya çalışıyoruz.
Oysa elimizin altında yıllardan beri üniversitelerde gönüllü gençlerle çalışan Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın önemli bir araştırması var.
“Üniversite Gençliğinin İhtiyaçları Araştırması”.
TOG geçen yıl yaptırmış olduğu araştırmanın sonuçları tüm ilgili kurumlara ulaştırmış.
Dolmabahçe olaylarından hemen sonra TOG Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Betil araştırmanın sonuçlarını Başbakan Erdoğan’a da iletiyor.
Betil ,geçtiğimiz 15 Aralık tarihinde Başbakan Erdoğan’a hitaben yazdığı mektubunda şu satırlara yer veriyor:
“Gençliğin ihtiyaçları bilinmiyor, anlaşılmıyor, karşılanmıyor. Gençlik tanınmıyor, hesaba alınmıyor, gençliğin muhatabı yok. Oysa gençler ne istediklerini biliyorlar. Gençler kendilerini geliştirmek için ortam ve fırsat istiyor. Katılmak, söz söylemek ve sorumluluk almak istiyor”.
Yrd. Doç Dr. Ekrem Düzen tarafından yürütülen araştırmanın çarpıcı sonuçlarından biri de şöyle:
Gençlerin yüzde 43’ü kaynak yetersizliğinden şikâyetçi.
Yüzde 51’i kaynakların yönetim tarafından verimsiz kullanıldığına inanıyor.
Yüzde 6’sı ise gençlerin kaynakları verimsiz kullanıldığını düşünüyor.
GENÇLERE SORUMLULUK
Düzen’in şöyle bir tespiti var.
“Kaynakların verimsiz kullanılmasının nedeni üniversite yönetimi ile üniversite gençliği arasındaki mesafenin uzaklığı”.
Bu sözünü ettiğim araştırma geçen yıl yaptırılmış.
TOG bu yıl, Düzen ve ekibine ikinci bir araştırma görevi veriyor.
“Sivil Katılımın Sosyal ve Bireysel Gelişime Katkısı”.
73 il, 117 üniversitede toplam 2 bin 242 öğrenciyle konuşuluyor.
Öğrencilerin bin 944 Toplum Gönüllüsü gençler, diğerleri değil.
Araştırma şunu ortaya koyuyor:
TOG şemsiyesi altındaki sosyal sorumluluk projeleri geliştiren, uygulayan gençler sosyal ve bireysel gelişmelerinde akranlarına göre yüzde 20’lik bir fark söz
konusu.
Çatışmalarda daha uyumlu bir portre çiziyorlar, daha etkili bir iletişim kurabiliyorlar.
Özetle, gençlere güvendiğiniz, sorumluluk verdiğiniz takdirde sosyal ve bireysel gelişimlerinde fark yaratıyorsunuz.
Demek ki, yılın son günlerinde üniversite gençlerine gördüğümüz baskı hiçbir işe yaramayacak.
TOG’un elinin altında önemli iki bilimsel araştırma var.
Devletin gençlerle ilgili her kurumu bunlardan kolaylıkla yararlanabilir.
2011 yılının gençlere güvendiğimiz bir yıl olmasını diliyorum.
Neden yumurta?
YRD.Doç. Dr. Ekrem Düzen TOG için ilk araştırmayı yaptığında Sabancı Üniversitesi’ndeydi.
Şimdi kariyerine İzmir Üniversitesi Psikoloji bölümünde devam ediyor.
Yıllardır gençlerin davranış biçimi üzerine çalışan Düzen, Egemen Bağış, Burhan Kuzu, Süheyl Batum ve daha birçok kişiye öğrencilerin yumurtalı protestosunu “yumuşak bir protesto” olarak tanımlıyor.
“Üniversite çevreleri, yetkililer bu protestoyu gereğinden çok katı karşıladı. Gençler yumurta yerine bozuk para da atabilirlerdi” diyor.
“Kimse neden öğrencilerin bir şeyler fırlatma ihtiyacını hissettiklerini sorgulamıyor” diye ekliyor.
Peki neden yumurta?
“Çünkü gençler söyleyemedikleri sözün görünebilir olmasını, iz bırakmasını istiyorlar”.
Düzen’in verdiği bilgiye göre yumurta modern çağların bir protesto biçimi değil.
Ta Ortaçağ’dan beri süre gelen bir eylem.
Gençlik Ajansı 2012’yı mi kaldı?
İBRAHİM Betil ve TOG ekibi henüz ortada gözükmeyen “gençlik politikalarının” belirlenmesinde önemli bir çaba harcıyorlar.
Spor ve Gençlikten sorumlu daha geçenlerde Devlet Bakanı Faruk Özak TOG merkezini ziyaret etmiş.
TOG Gençlik Ajansı’nın kurulması için gerekli yasa taslağının hazırlanması aşamasında devreye girmiş.
Başbakanlığa bağlı olarak çalışması tasarlanan Gençlik Ajansı’nın önemine Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek de değinmişti.
Nüfusun yüzde 52’sini30 yaşın, yüzde 34’ünü ise 20 yaşın altındakileri oluşturuyor.
Böyle bir tabloda bir gençlik politikasının olmaması gerçekten büyük bir eksiklik.
TOG yetkililerine göre böyle bir ajansın kurulması 2011 bütçesinde görünmüyor.
Demek ki 2012 yılına kaldı.
Oysa elimizi ne kadar çabuk tutsak o kadar iyi.
Paylaş