FRANSIZ elçi Paul Poudade dün sabah KAGİDER’in gelenekselaylık kahvaltısının konuşmacısıydı.
Kadın girişimcilerin davetini hiç tereddütsüz kabul eden Poudade konuşmasını Türkiye’nin AB üyeliği üzerinde yoğunlaştırıyor.
Chirac’ın ve Fransız hükümetinin desteğini hatırlatıyor.
Fransız kamuoyunun da, AB’nin genişlemesini ‘hazmedemediği’ için Türkiye’nin üyeliğine karşı çıktığını söylüyor. ‘Türkiye’de geçirmekte olduğu değişimlerden Avrupalıları ve Fransızları haberdar etmek zorunda’ diyor.
Özellikle ‘kadınların sesinin’ önemli olduğunu vurguluyor.
Poudade’a göre, Fransızların Türkiye’nin üyeliği için referanduma gitmeleri kaçınılmaz.
‘Fransa, demokrasi geleneğine göre, AB ile ilgili büyük kararlarda vatandaşlarının görüşüne başvurur’ diyor.
Ancak Türkiye için yapılacak referandumdan önce Fransa’nın Avrupa Anayasası için yapacağı referandum var.
İşte bu noktada Poudade kaygısını gizlemiyor.
Zira Fransa, 29 Mayıs günkü referandum için neredeyse yarı yarıya bölünmüş durumda.
Fransızlar’ın yüzde 53’ü ‘hayır’ diyor. Poudade‘Durum vahim... Avrupa Birliği’nin kurucularından olan Fransa’nın, referandumdan yüz akıyla çıkmaması Fransızların AB’ye güvenmedikleri anlamına gelir’ diyor.
Bu Fransa’nın derdi.
Bizim derdimiz ise Fransa’da imajımızı düzeltmek.
Fransız kamuoyunu tarafımıza çekmek. Elçiye göre, Fransa’da yaşayan Türkleri de seferber ederek Fransa’ya yönelik bir kampanya başlatmanın tam zamanı.
Poudade, bu kampanyada Fransız turistlerin de etkili olacağı görüşünde.
Dediğine göre, yılda 5 milyon Alman turiste karşılık, Fransa’dan gelen turist sayısı sadece 500 bin.
Bu yıl bu sayının artması bekleniyormuş.
Ayrıca Poudade, Fransız Turizm Bakanı’nın sonbahar aylarında Türkiye’ye geleceğini söylüyor.
Amaç, Türkiye’ye daha fazla Fransız turist.
Elçiye yöneltilen sorular arasında Türkiye’deki Fransız şirketlerinin de lobicilik faaliyetlerine katılıp katılmayacakları var.
Paul Poudade, bunu Fransız şirketleriyle görüşmüş ve haziran ayına kadar neler yapabileceklerine ilişkin bir plan istemiş.
Yani önümüzdeki aylarda Renault, Lafarge, Carrefour gibi önemli şirketler Türkiye’nin lobiciliğine soyunacak.
Cezayir’in başka yüzü de var
DIŞİŞLERİ Bakanı Abdullah Gül’ün Cezayir’e yaptığı gezi nedeniyle bir, iki günden beri Cezayir izlenimlerini okuyoruz.
İzlenimler genellikle olumlu.
Ancak dikkat.
Cezayir’in bir başka yüzü de var.
O da şu: Cezayir Devlet Başkanı Abdülaziz Buteflika, yeniden iktidara seçilmesinden bir yıl sonra muhaliflerini, basını, sendikaları susturmuş durumda.
Buteflika, Cezayir’i hızla otoriter bir rejime sürüklemekle suçlanıyor.
En büyük baskı medya üzerinde.
Matin Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Muhammed Benşiku, geçtiğimiz haziran ayında iki yıl hapis cezasına çarptırılmış.
El-Vatan, El-Haber, Le Soir d’Algerie gazetelerinin sahipleri haklarında açılmış çeşitli davalar nedeniyle ağır para cezası almışlar.
Buteflika’nın gazabına uğrayan bir de karikatürist var:
Ali Dilem.
Mizah yazarı Hakim Lalam da daha geçen 21 Mart’ta bir yıl hapis cezasına çarptırılmış.
Kadın haklarında hiçbir ilerleme yok.
Oysa Buteflika, seçilirken kadınların durumunu düzelteceğine söz vermiş.
Şubat ayında mecliste onaylanan yeni aile yasası tam bir düş kırıklığı olmuş.
Cezayirli kadınlar ‘eşitlik isterken kırıntılarla yetiniyoruz’ diye öfkeli.
Gösterilere genellikle polis müdahale ediyor.
Cezayir İnsan Hakları Derneği Başkanı Budjema Şeşir, Cezayirlilerin demokrasi özlemiyle yaşadıkları arasında dağlar kadar fark olduğu görüşünde.
Yani Cezayir’i övmek ne kadar doğru bilmem...
Petrol zengini olması işadamlarımıza cazip gelebilir ama o başka mesele.