Fransa ve Türkiye’den sonra İtalya’da da iş dünyasının başına bir kadın geliyor

FRANSIZ iş dünyasının örgütü MEDEF’in başında 2005’in Temmuz ayından beri bir kadın var.

Laurence Parisot.

Arzuhan Doğan Yalçındağ
2007 yılının Ocak ayından beri TÜSİAD’ın başında.

İtalyanların TÜSİAD’ı Confidrustria’nın başına da önümüzdeki 21 Mayıs’ta bir başka kadın geliyor.

Ülkesinde "çeliğin patroniçesi" diye tanınan Emma Marcegaglia.

Fransa, Türkiye ve İtalya’da "patronlar kulüplerinin" başına geçen Yalçındağ, Parisot ve Marcegaglia bu göreve gelmiş "ilk kadın başkan" unvanına da sahipler.

Yaşları, dünya görüşleri bir yana ortak yanları hayli fazla.

Üçünün de aile şirketlerinde deneyimleri var.

Ancak en önemlisi üçü de kendilerini şöyle ya da böyle çeşitli "krizlerin" ortasında bulmuşlar.

TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın göreve geldiği günden beri kriz ortamlarında "uyarı" niteliğinde yapmak zorunda kaldığı konuşmaları düşünün.

Krizleri aklımda kaldığı kadarıyla sayıyorum.

Türban krizi, anayasa değişikliği krizi, Diyarbakır’daki bombalı saldırı, küresel ekonomik kriz, çıkmaza giren AB ilişkileri.

TÜRKİYE İÇİN BİR ŞANS

Türkiye gibi krizden krize, gerginlikten gerginliğe koşan bir ülkede TÜSİAD’ın başında bir kadın olması büyük bir şans.

Tabii benim gibi "kadın duyarlılığı", "kadın sağduyusu" gibi şeylere inanıyorsanız.

Fransa ve İtalya’nın duruma gelirsek.

Laurence Parisot aylardan beri medyanın odağında.

Nedeni şu:/images/100/0x0/55ea9e85f018fbb8f88bd84d

Parisot, MEDEF’in bünyesindeki maden sanayileri federasyonunda kuşkulu bazı finansal uygulamaların üzerine gitmeye karar vermiş.

Bir nevi "temiz eller" operasyonu.

MEDEF’in ağır toplarını yanına çekmeyi başarmış.

Parisot
’nun bundan sonra hedefi Fransız iş dünyasında reformlar.

Çalışma yasalarında modernleşme.

Emma Marcegaglia ise göreve gelir gelmez zorlu bir mücadelenin içine girecek.

Zira İtalyan patronlar kulübü Confindustria, üçüncü kez seçimlere hazırlanan Berlusconi yandaşlarıyla karşıtları arasında ikiye bölünmüş durumda.

Genç kadın "Mutlaka bir uzlaşma sağlayacağım" diyor.

Başaracağına inanmak istiyorum.

Cinsiyet ayrımcılığı anketine

düşen not: ’Yaşasın erkekler’

TÜRKİYE, Fransa ve İtalya’da iş dünyasının başında üç başarılı işkadını günün güzel haberi diyelim.

Kötü haber "toplumsal cinsiyet eşitliğinde" Türkiye’nin durumu.

Bu köşede sıklıkla değindiğim gibi bu konuda Türkiye fena halde sınıfta kaldı.

Örneğin, Dünya Ekonomik Forumu’nun "Cinsiyet Uçurumu" raporları.

Türkiye hep alt sıralarda çıkıyor.

BM Nüfus Fonu’nun raporu da aynı şeyin altını çiziyor.

"Cinsiyet Eşitsizliği"nde 156 ülke arasında Türkiye 111. sırada.

Peki bu eşitsizliği gidermek için bir şeyler yapılıyor mu?

Yine BM Nüfus Fonu’nun raporuna göre, Türkiye bu konuda en az şeyin yapıldığı ülke konumunda.

93 ülke arasında 90. sırada.

Şimdi bu tabloyu değiştirmek için sürdürülen bir çalışmadan söz edeceğim.

Sabancı Üniversitesi, Sabancı Vakfı, Türkiye’deki BM kuruluşları ve İçişleri Bakanlığı’nın işbirliğiyle sürdürülen bir program bu.

Adı "Kadınların ve Kız Çocuklarının İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi Ortak Programı".

Program 2005’ten beri Kars, Van, Nevşehir, İzmir, Şanlıurfa, Trabzon’da uygulanıyor.

Programla ilgili gelişmeleri önceki gün Sabancı Üniversitesi’nin öğretim görevlilerinden dinledik.

Lise öğrencileri ve öğretmenleriyle çalışmalar yapıyorlarmış.

İlginç şeyler anlattılar.

KIZLAR BİSİKLETE BİNMESE DE OLUR

"Cinsiyet ayrımcılığı"
ya da "eşitsizliği" ile ilgili yapılan anketler mesela.

Anket sonuçlarına göre, öğrenciler çoğunlukla böyle bir ayrımcılığın ya da eşitsizliğin farkında bile değiller.

Kızların bisiklete binmemesi örneğin normal karşılanıyor.

"Kızlar kan göremez", "kamusal alana girmek istemez" gibi önyargılar yaygın.

En tuhafı da böyle bir anketi cevaplayan erkek öğrenciler "Yaşasın Erkekler" diye bir not düşüyor.

Sadece bu not böyle bir eğitimin daha küçük yaşlarda başlaması gerektiğinin kanıtı.

Her neyse, program çerçevesinde lise öğretmenlerine "Mor Sertifika" adı altında eğitim veriliyor.

En önemlisi lise kitaplarındaki "cinsiyet ayrımcılığı" mercek altına alınıyor.

Sonuçlar ayrımcılık açısından feci elbette.

İncelenen 5 edebiyat kitabında 440 erkek yazara karşılık sadece 9 kadın yazardan alıntı yapıldığını söylesem yeterli mi?
Yazarın Tüm Yazıları