Paylaş
Eğer “İstanbul’u seviyorum” diyorsanız yapacağınız şey çok basit.
Platform üyelerinin aylardan beri üzerinde çalıştığı “İstanbul Sözleşmesi”ni imzalayacaksınız.
Ancak imzalamakla kalmayacaksınız.
Yerel seçimlere aday olacak siyasilerden sözleşmeye uymalarını isteyeceksiniz.
Uyup uymadıklarını takip edeceksiniz.
Görev hepimizin.
Birkaç gün içersinde son halini alacak olan İstanbul Sözleşmesi’nde ne var?
Çok kısa özetliyorum:
Kent yönetiminin şeffaf ve hesap verebilir olması.
Yaşadığımız mahalle, ilçe
ve ilimizle ilgili tüm kararlara gerçek anlamda katılımımızın sağlanması.
İstanbul’un parça parça çeşitli projelerle değil, çevreyi ve insanı ön palana alan master planlarla yönetilmesi.
İstanbul’un varlığını tehdit eden tüm projelerden vazgeçilmesi.
Kentsel dönüşüm ve yenileme projelerinin bölgenin sosyal, kültürel, peyzaj dokusu ve mülkiyet hakları korunarak hayata geçmesi.
Parklar, limanlar, kıyılar, meydanlar, yeşil alanlar gibi hep birlikte kullandığımız kamu mülklerinin korunması, imara açılmaması.
İstanbul Sözleşmesi’nde ayrıca sosyal belediyecilik, kadın ve çocuk hakları, afet riski, kent kültürü gibi şeyler de var.
İstanbul’umuzu kafalarına göre yöneten, şehre hiç uymayacak projeler ortaya atan, kentsel dönüşümle hayatımızı zindan eden yöneticilere karşı birleşirsek güzel şehrimizi koruyabiliriz.
İstanbul Sözleşmesi yolda geliyor.
Hurda arabanız nerede?
OTOKOÇ Otomotiv Genel Müdürü Görgün Özdemir amatör fotografçı.
Şimdilik amatör zira emekliliğinde tüm zamanını fotografçılığa ayırmayı planlıyor.
Özdemir bir yıl boyunca 5 arkadaşıyla birlikte sokak sokak hurda arabaların ve bunları parçalama işlemlerinin peşine düşmüş, fotograflarını çekmiş.
Beyoğlu’nda, Yapı Kredi Sanat Kültür’de önceki gün sona eren “ Dönüşüm- Hurdanın Yolculuğu” Sergisi’ndeki 54 fotograf böyle bir çalışmanın ürünü.
İstanbul’dan sonra Anadolu’da 10 şehirde Otokoç showroom’larında sergilenecek.
Görgün Özdemir’in böyle bir sergiyi hurdaya dikkat çekmek için düzenlemiş.
Hurda bir arabanın yüzde 85’i (saç, alüminyum, plastik vs.) dönüşebilir nitelikte.
“Hurdanın bir değeri var, Ancak teşvik olmadığı için hurda arabalar çürümeye terk ediliyor” diyor Özdemir.
Serginin birinci mesajı şu: Hurdayı yeterince değerlendiremiyoruz.
İkincisi: Türkiye’deki 17 milyon aracın 3.7 milyonu 20 yıllık yani hurda niteliğinde.
Hurda araçların karbondioksit salınımı daha fazla.
Görgün Özdemir hesaplamış:
3.7 milyon araç yaklaşık 555 milyon ağaca bedelmiş.
Yeri gelmişken şunu ilave edeyim. Bırakın hurdayı değerlendirmek, günümüzde ham madde sıkıntısı nedeniyle ürün ömrünü doldurduktan sonra ham maddesinin nerede kullanılacağına tasarım sürecinde karar veriliyor.
Bu yeni trendin adı “dairesel ekonomi”.
Kanal İstanbul ve Montrö
GEÇEN günkü“Kanal İstanbul İstanbul’un sonu olur” yazımda Profesör Cemal Saydam’ın Montrö’ye de değindiğini belirtmiştim.
Saydam, Montrö Sözleşmesi’ne göre Boğaz’dan ücretsiz geçen ticari gemiler neden Kanal İstanbul’dan ücretli geçsin sorusunu ortaya atmıştı.
Kültür Üniversitesi çatısı altında düşünce kuruluşu GPot Direktörü Mensur Akgün ve Direktör Yardımcısı Slyvia Tiryaki’nin Kanal İstanbul ve Montrö ile ilgili bir çalışması var.
Çalışmada, Montrö Sözleşmesi’nin ticari gemilerin Boğazlardan geçişini düzenleyen kısmında kalan 2. maddesine dikkat çekiliyor.
Buna göre, barış zamanında ticaret gemileri, bayrak ve yükleri ne olursa olsun özgürce Boğazlardan geçebilirler.
Geçişte vergi ve harçların dışında bir ücret talep edilemez.
GPot “Kısacası bu madde var olduğu sürece Türkiye’nin caydırıcı önlemlerle Boğazlarını kapatmasına, mesela petrol, gaz gibi tehlikeli yük taşıyan gemileri daha fazla ücret talep edeceği kanala yönlendirmesine imkan bulunmamaktadır” diyor.
Paylaş