Avrupalının kalitesine ulaşmak hayal değil

BİR gün aflatoksinli kırmızı biberler, bir diğer gün zehirli köy yumurtaları haberleri geldikçe ağzıma her attığıma giderek artan bir kuşkuyla bakıyorum.

Gıda denetimleri nasıl yapılıyor?

Ekolojik sertifikası taşıyan ürünler gerçekten ekolojik mi?

Ayrıca o belgeyi veren kurum güvenilir mi?

Kuşkuluyum.

Sahte rakıyı da işin içine katarsak kuşkum paranoya sınırına dayanabilir.

Geçen gün Avrupa Komisyonu’nun ‘Türkiye’de Kalite Altyapısının Desteklenmesi’ projesini dinlerken aklımdan geçenler bunlar.

‘Kalite Altyapısını Destekleme’ projesi nedir?

Avrupa Komisyonu, ürün kalitesinde Avrupa standartlarını yakalamamız için 13 milyon Euro’luk bir bütçe ayırmış.

2002 yılında da 5 yıl sürecek bir program başlatmış.

Yani biz farkında değiliz ama otomobilden gıdaya, oyuncaktan tabağa çeşitli ürünlerin kalitesi ve denetim mekanizmaları için üç yıldan beri yoğun bir çalışma sürüyor.

Projenin ilgili tarafları Dış Ticaret Müsteşarlığı, AB Komisyonu Delegasyonu ve KalDer.

Avrupa Komisyonu tarafından projeyi yürütmekle görevlendirilmiş olan Herve Vialle üç yıldan beri Ankara’da oturuyor.

Bu tür programlar daha önce yeni AB üyelerine de uygulanmış.

Bu ülkelerde elde edilen tecrübelerden yola çıkılarak Türkiye için özel bir program tasarlanmış.

Meselenin özü standartların geliştirilmesi, AB standartlarıyla uyum sağlanması.

Elbet işin içinde TSE de var.

TSE’nin yeniden yapılandırılması da söz konusu.

Çünkü Avrupa Birliği söz konusu olunca farklı standartlar, farklı kriteler devreye giriyor.

ÖZEL SEKTÖRÜN İLGİSİ

‘Kalite Altyapısını Destekleme’
programına son zamanlarda özel sektörün ilgisi giderek artıyormuş.

KalDer Genel Sekreteri Hakan Kilitçioğlu ‘özel sektör yumurta kapıya dayanınca ilgi göstermeye başladı’ diyor.

AB standartlarına uymayan bir ürünün elde kalması ihtimali korkutuyor.

Program çercevesinde Avrupalı uzmanlar hem KOBİ’leri eğitiyor, hem denetim mekanizmaları için uzman yetiştiriyor.

Dediğim gibi program 2007 yılı sonunda bitiyor.

İki yılda Türkiye’nin dört yanında istenen standartlara ulaşmak mümkün mü?

Tabii ki değil...

O zaman Avrupa Komisyonu’nun başka bir fon ayırması, başka bir program başlatması mümkün.

Zaten anladığım kadarıyla standart meselesi bir süreç...

Teknoloji geliştikçe gelişiyor.

Mesela Fransa gıda standardizasyonuna önem vermiş, elektrikli alet alanını pek önemsememiş.

İthal malı cep telefonlarında birkaç ‘patlama’ olayı meydana gelince aklı başına gelmiş ve bu alanda yeni standartlar uygulamaya başlamış.

Uzun lafı kısası günün birinde Avrupa standartlarına ulaşmak artık hayal değil...

Votron’un beş P’si

DIŞBANK
’ı satın almaya hazırlanan Fortis Bank’ın dünkü İstanbul çıkarmasında yaklaşık 20 kadar Belçikalı gazeteci de vardı.

Dün, Hürriyet’in VIP Salonu’nda biraraya geldiğimiz meslektaşlarımıza, gelişmelerin Belçika’daki finans çevrelerinde nasıl karşılandığını sorduk.

‘Son derece pozitif’ cevabını aldık.

Belçikalı meslektaşların söylediklerine göre, Dışbank’ın satın alınmasında, CEO Jean-Paul Votron’un son derece atak ve vizyon sahibi olmasının payı büyük.

Altı ay kadar önce CEO’luğu Anton van Rossum’dan devralan Jean-Paul Votron, uzun yıllar görev yaptığı Citigroup’ta başarılı evlilik ve satın alma operasyonlarına imzasını atmış.

Belçikalı meslektaşlara dönersek, çoğunun görüşüne göre, kárının yüzde 85’ini Benelüks ülkelerinde gerçekleştiren Fortis Bank’ın Dışbank’ı bünyesine katması bir nevi ‘gençlik aşısı’ anlamında.

Zira Benelüks ülkelerinin hem nüfusu az, hem giderek yaşlanıyor.

Büyümek ve uluslararası piyasaya daha fazla açılmak isteyen Fortis gibi bir banka için ürünlerini genç ve dinamik bir nüfusa sunmak önemli.

Bu arada Jean-Paul Votron’un iş hayatında ‘5P’ye önem verdiğini öğrendim.

Nedir bu 5 P?

İngilizce people, passion, professionalism, predictability ve performance sözcüklerinin baş harfleri.

Yani insanlar (müşteri, banka çalışanları vs), tutku (işini sevme) profesyonellik, önceden ne olacağını kestirebilmek ve performans.

Jean-Paul Votron çıtayı hep yüksek tuttuğu 20 yıllık kariyerinde bu 5 P’nin peşinde koşmuş hep.
Yazarın Tüm Yazıları