Aşk ve reklam kitaplarından sonra İkiz Kuleler’in romanını yazdı
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
FREDERIC Beigbeder, kitapseverlerin yakından tanıdıkları bir isim.
İlk kitabı ‘‘Aşkın Ömrü Evde Uzar’’.
Boşanınca fikir değiştirmiş, ‘‘Aşkın Ömrü Üç Yıldır’’ kitabını yazmış.
Büyük paralar kazandığı reklamcılığı bıraktıktan sonra, reklam dünyasının içyüzünü anlattığı ‘‘3.900 TL’’'yi kaleme almış.
Çalıştığı şirket onu kapının önüne koymuş ama o ünlü olmuş.
Zaten yukarıda saydığım kitapların tümü Türkiye'de de best-seller olmuş kitaplar.
38 yaşındaki Frederic Beigbeder şaşırtmasını seven biri.
Hafızam beni yanıltmıyorsa eğer, gençliğinde koyu bir Chirac hayranı olup son seçimlerde oyunu Komünist Parti lideri Robert Hue'ya vermişti.
Ne var ki, onun oy vermesi de işe yaramadı.
Hue yerinde saydı.
Her neyse, reklamcılıktan sonra yazarlığa, televizyonculuğa, editörlüğe soyunan Frederic Beigbeder bugünlerde turnayı yine gözünden vurmuş.
Yazdığı son kitap çok konuşulacak.
Zira 11 Eylül'ün ikinci yıldönümünde piyasaya çıkan kitabı ‘‘Dünyanın Pencereleri’’ peşpeşe iki uçağın çarptığı İkiz Kuleler'de, bir baba ile iki oğlunun son saatlerini anlatıyor.
Teksaslı emlákçı Carthew Yorston, olay günü, kulelerin 107. katındaki ‘‘Dünyanın Pencereleri’’ lokantasında iki küçük oğluyla birlikte kahvaltı etmektedir.
Aniden büyük bir patlama duyulur, tabaklar havada uçuşur ve lokantayı kesif bir duman kaplar.
Baba önce oğullarını yatıştırmaya çalışır.
İçerde ısı giderek dayanılmaz bir hal alır.
Kitap, baba ile iki oğlunun 118 dakika boyunca nasıl can çekiştiklerini anlatan 118 bölümden oluşmuş.
Ancak bu bölümlerde Amerikalı baba ve iki oğlunun yanısıra yazarın kendisi de var.
Romandaki esas ses.
Paris'in en yüksek binası olarak bilinen Montparnasse Kulesi'nin 56. katında ‘‘Paris'in Gökyüzü’’ lokantasında 4 yaşındaki kızıyla kahvaltı eden Beigbeder'in sesi satır aralarında.
Beigbeder'e sormuşlar.
‘‘Niye 11 Eylül ile ilgili kitap yazdın’’ diye.
Cevap şöyle: ‘‘Fransa'daki Amerikan karşıtlığından müthiş sıkıldım bu yüzden yazdım.’’
Dedim ya, illa sivri olacak.
Tanıdığım Anna Lindh
İSVEÇ Dışişleri Bakanı Anna Lindh, tek başına alışverişteyken bıçaklandı ve öldü.
Bu satırları yazdığımda henüz katili ortada yoktu.
Ölüm haberini öğrendiğimde Davos'ta birkaç yıl öncesi tanık olduğum bir sahne geldi gözümün önüne.
Anna Lindh ile o dönemde Başbakan Yardımcısı olan Mesut Yılmaz buluşacak.
İsveç Dışişleri Bakanı küçük bir odada gerçekleşecek olan buluşmaya daha erken gelmiş, paltosunu asmış, koltuğa oturmuş, biz gazetecilerle sohbet ediyor.
Yanında koruması yok, danışmanı yok.
10-15 dakika sonra gelen Mesut Yılmaz'ın arkasında korumalar.
Bu normal diyeceksiniz.
Peki yardımcılarından birinin çantasını, diğerinin paltosunu taşımasına ne dersiniz?
Hemen hemen yaşıt iki politikacının tarzlarındaki farklılığa ne kadar şaşırdığımı, Mesut Yılmaz'ın öylesine sade bir kadının karşısına arkasında paltosunu tutan biriyle çıkmasına ne kadar sıkıldığımı hatırlıyorum.