Geçtiğimiz ay Financial Times gazetesinde yayınlanan bir araştırmaya göre son on senede uluslararası ticareti yapılan şarapların toplam değeri iki kattan fazla artmış. Bu hem üretimde büyümeye hem de pahalı şarapların krize rağmen dünya piyasalarında kıymet kazanmasından sanırım.
İngilizler dünya şarap ticaretinin kontrolüne yüzlerce yıldır hakim. Şarap ithalat hacminde 2008 verilerine göre hala İngiltere lider ama ABD ona hızla yaklaşmakta. Ülkemizi ziyaret edip şaraplarımızdan etkilenen uzmanlardan Tim Atkin izlenimlerini aktaran yazısında şöyle diyor; “Yabancı üzümlerin potansiyeli var ama asıl yenilikleri sunan yerel türler. Yurtdışında Türk şaraplarını alanlar daha çok gurbetçiler. Daha geniş bir pazara girmeleri zor gibi. Türkiye hakkında iyi izlenimlerimiz olsa da biz İngilizler acaba şaraplarını içmeye hazır mıyız?” İçten, gerçekleri gözler önüne seren, eleştiri ve umudu dengeleyen bir tarz. Detaylı yorumlarını ilgiyle beklediğim bir diğer meslektaşım Decanter dergisi eleştirmen ve yazarlarından Stephen Brook. Onunla favori Türk şarabımızın aynı olmasına çok sevindim. Bugüne kadar yapılmış en üstün Corvus olan CruTürk’te ikimizi de cezbeden devasa yapısına rağmen korumayı başardığı mükemmel dengesi ve dünyanın en iyi şaraplarında rastlanan engin bir derinlik. Reşit Soley’in gelmiş geçmiş ve belki gelecek en görkemli eseri bu. CruTürk adıyla da ima ettiği gibi bir tek bağ şarabı. İçerdiği Syrah, Malbec, Merlot ve Cabernet Sauvignon tamamen 2002 yılında dikilen henüz gencecik, üzerine titrenen Kocabağ’dan geliyor. Frankofiller bilir, “Cru” üstün özellikler sergileyen bağ anlamındadır. Çoğu ünlü şarabın etiketini bir Cru sınıflandırması süsler. Cru lafı geçmese de şarabın seçkin bağının adı bir şekilde öne çıkarılır. CruTürk bu ekolü hedefleyen, hatta çoğunu sollayabilecek bir şarap. Hemen ilk burunda farkı ve ciddiyeti açık. Aşırıya kaçılmamış meşe rekoltesi 2005 olduğu için zaten çoktan entegre olmuş bile. Güçlü meyvenin arkasından yoğun bir mineralite ve topraksı, adeta vahşi aromalar doludizgin geliyor. Damakta zarif ama oturaklı tanenler yumuşadıkça kat kat açılan koku ve tatlar neredeyse sersemletici bir derinlikte. Kupajı, yapılışı, hemen Türkiye’nin ötesinde olduğunu ele verse de bir o kadar da Türk bir başyapıt CruTürk. Şarabın bağda yapıldığına inanan, organik ve “yapabildiği kadar” biyodinamik tarımı benimseyen Soley, CruTürk’un sırlarının önemli bir kısmını çekinmeden paylaşıyor. Hatta bunların bir kısmı da İngilizce “Gururla Türk” ibaresinin de bulunduğu detaylı arka etikette anlatılıyor. Corvus şaraplarında Reşit Şoley’in vizyonu ve yaratıcılığının ötesinde bir uzman eli daha var. Piemonte bölgesinin efsane şaraplarında sanatını öğrenen önoloğu Piergiorgio Berta, asidite ve tanen yönetimi konusunda Corvus’lara ve de özellikle CruTürk’e yadsınamaz bir iz, kalıcı bir imza bırakıyor. CruTürk için yapılanlar butik Türk şarapçılığı adına detaycılığı yeni bir boyuta taşıyor. Cabernet Sauvignon hasatı hava şartlarının da yardımıyla son raddeye kadar geciktirilmiş ve salkımlar seçilerek toplanmış. Kısmen yeni meşede 12 ay tortu düzenli karıştırılarak bekletilmiş. Kupaja seçilen fıçılar harmanlanarak 12 ay daha büyük İtalyan “botte” fıçılarda, 24 ay da şişede dinlendirilmiş. Hasadından beş yıl geçmiş olmasına rağmen 2012’den önce açılmaması ve saatlerce havalandırılmadan içilmemesi öneriliyor. Katılıyorum, çünkü CruTürk o denli güçlü bir şarap. İşin üzücü yanı sadece 280 kasa CruTürk üretilebilmiş olması. Sınırlı miktarda ve sanırım bu ay sadece Corvus’un yeni açılacak olan “Wine&Tapas” barı, bir de kendi mağazalarında satışa sunulacak, kesinlikle kaçırmayın derim.