Paylaş
DİLİ BOZARAK ORİJİNALLİK YARATILMAZ
DİLBİLİMCİ, yazar Feyza Hepçilingirler, ‘Bunları şirinlik, hoşluk olsun diye yapıyorlar ama inan çok tehlikeli. Güzelliğin, hoşluğun, ilgi çekmenin buralarda aranması zavallı bir çaba’ diyerek cevaplıyor ilk sorumu. ‘Yani ‘Geççek’ diye şarkı adı olmaz. O olsa olsa ‘geçecek’tir’ diyor ve şöyle devam ediyor: “Dili bozarak dikkat çekmek elbette mümkün ama bu dildeki yozlaşmaya çok ciddi ve tehlikeli bir kapı açıyor. Üstelik de toplumun gözü önünde olan kişiler bunu yaptığında geçerlilik de sağlanmış oluyor. Birçok kişi özellikle de gençler ‘O yapmışsa ben de kullanabilirim’ diyerek aynı yanlışı devam ettiriyor. Zaten bugün gelinen noktada nasıl yazacağımızı dahi bilmez bir durumdayız. Böyle devam ederse de yeni kuşaklar için durum içinden çıkılmaz bir hal alır. Dili bozarak orijinallik yaratılamaz. İnsanların önce kullandıkları dile saygılı olması gerekir. Bu saygıyı da toplumun gözü önünde olan popüler kişilerden beklemek bizim hakkımızdır” uyarısında bulunuyor.
EĞİTİM ÖNEMLİ
Sosyal medya ya da Whatsapp yazışmalarında zaman zaman hepimiz ‘Ne oluyor?’ yerine ‘N’oluyor?’ yazıyoruz ya da konuşmanın bir yerine İngilizce kelimeler sıkıştırıyoruz. ‘Plaza Türkçesi’ diye bir tabir var. Bunları da soruyorum Hepçilingirler’e. Diyor ki: “Tüm bunlar az okumak ve iyi bir Türkçe eğitimi almamaktan kaynaklı. Herkesin çok az zamanı var! Herkes bir yerlere yetişme telaşında. O nedenle de basit dilbilgisi kurallarını atlıyor. Oysa üstten kesme işareti koymak o birkaç harfi yazmaktan daha zor. Günün sonunda göz yanlış yazımlara alışıyor. Öyle göre göre de o yazılışın doğru olduğunu sanıyoruz. ‘Geççek’ örneğinde olduğu gibi. Kısaltmaların, söylendiği gibi yazmanın moda olduğunu, modern-çağdaş göründüğünü düşünüyoruz ama değil. Bir de elle yazma alışkanlığını kaybettik. Defter, kâğıt, kalem ile ilgili değiliz çoğumuz. Tüm bu etmenler dilin yozlaşmasını tetikliyor.”
BENCE GAYET SEMPATİK
Dilbilimci, yazar Necmiye Alpay’ı da benzer bir soru ile arıyorum. ‘Geççek’ diye şarkı ismi mi olur? ‘Neden olmasın?’ diyerek başka bir pencere aralıyor. Şöyle özetliyor: “Geççek gayet Türkçe ancak yerel bir ağız. Ege aksanı... Ege’de öyle konuşulur; ‘Alcam’, ‘Gelcem’, ‘Gitçem’... Günümüzde Türkçe standartlaştığı için daha az rastlasak da yerel bir ağızdır bu. Tarkan da bir parça fanteziye kaçıp böyle bir seçim yapmış herhalde. Sonuçta ortada bir sanat var. O nedenle benim buna bir itirazım olmaz. Tarkan kalkıp bir yazı ya da kitap yazsaydı ve böyle bir kullanım yapsaydı belki o zaman çok yakışık almazdı ama bu bence çok itiraz edilebilecek bir durum değil. Aksine sempatik.”
SEÇİM HAKKI VAR
“Türkçe konusunda herkese açık çek verelim de herkes yalap şap istediği gibi kullansın demek değil benim bu söylediğim. Elbette eleştirisel olmakta, sorgulamakta fayda var. Ancak bazı konulara vaka bazında bakmak lazım. Arada böyle fantezilere de yer olsun hayatımızda. Standart dışı bir durum bu bahsettiğimiz. Pop alanında... Tarkan, Sezen Aksu... Çok kıymetli sanatçılar. Bence böyle bir seçim hakları var. Tek endişem insanlar anlamayabilir mi şarkının adını? Yani iki fiil gibi... Geç ve çek! Ayrı ayrı. Öyle düşünenler de olacaktır.”
‘VATANDAŞ, KONUŞTUĞUN GİBİ YAZ’
KONU Türkçe ve Türkçenin doğru kullanımı olunca aklıma attığı tweet’te dilbilgisi ve yazım kurallarına uymadığı için adeta ‘linç’ edilen Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel geldi. Benzerini Nişantaşı’na ‘Nişo’, günaydına ‘Güno’ diyen Bahar Candan’a da yapmıştık. Onları yeriyor, ‘Geççek’i alkışlıyoruz. Enver Yücel’i aradım, hakkındaki eleştirileri sordum, diyor ki: “Eleştiriyi, demokratik bir ülkede düşüncelerin özgürce dile getirilmesi olarak kabul eder ve değerli bulurum. Bu anlayışla, mesajımdaki yazım yanlışlarının eleştirilmesini saygıyla karşılıyorum. Giresun’da dağa çıkmıştım, yazılanları da o zaman gördüm, bazıları hoşuma da gitti. Sağ olsun bayağı kıymet vermişler bana. Ama bazı yazılanlar iyi niyet çizgisini aşıyor. Konu bambaşka yerlere çekilmeye çalışılmış. Amaç, benim üzerimden, eğitim sistemi ve başında olduğum kurumları karalamak. İşte buna hoşgörü ile yaklaşamam.”
NÂZIM GÖNDERMESİ
Yücel şöyle devam ediyor: “Tez canlıyımdır. Konuştuğum gibi yazarım. Kaldı ki bu özel bir yazışma değil. Nerede yazmışım? Sosyal medya uzmanları ya da asistanlarım değil bizzat kullandığım şahsi hesabımda. Türkçe öğretmeni ya da dilbilimcisi de değilim. Bu benim başıma 4-5 sene önce de gelmişti. ‘Hocam, çocuklarımız size emanet, dilbilgisi iyi öğrenin’ demişti bana bir veli. Ben de ona ‘Merak etmeyin, derslere ben girmiyorum’ demiştim. Evet, eğitim sektöründe Türkiye’nin en büyük kurumlarından birinin başındayım ama beni tanıyanlar, sadece iletmek istediğim düşünceye odaklandığımı, bunu da içten ve “irticalen” konuşarak yaptığımı iyi bilir. Ezcümle, kurduğum okullardaki tüm bilim ve disiplinlerde çok usta olmam beklenmemelidir. Niteliğim ve misyonum bu değildir.” Resimli Ay mecmuasının 1929 yılında devrin tanınmış öğretmen, şair ve yazarlarına yönelttiği ‘Lisan öğrenmek için gramere lüzum var mı?’ sorusuna ünlü şair Nâzım Hikmet’in verdiği ‘Gramer kuralları Türkçenin anlatım gücünü sınırlandırıyor’ cevabını hatırlatan Yücel, son sözünü de Nâzım’dan alıntılıyor: “Velhasıl: Gramere lüzum yok. VATANDAŞ, KONUŞTUĞUN GİBİ YAZ...”
Paylaş