Paylaş
KKTC Anayasası’nın mimarı Mümtaz Soysal’dır. Malum Soysal, Türkiye’de özelleştirmelere karşı duruşu ile ün salmıştı. Bu cümleye uygun olarak; Tansu Çiller’in Telekom’u özelleştirmesini Anayasa Mahkemesi’ne götürüp iptal ettirmiş ve böylece ülkeyi 40 milyar dolar zarara uğratmıştı. (40 milyar dolar o zamanki Türkiye’nin dış borçlarının toplamıydı.) KKTC Anayasası’nda bizdeki gibi, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi zorunluluğu yoktur. KKTC’de çocuklar, küçük yaşlardan itibaren din bilgisi edinmeden tahsil hayatlarını sürdürürler.
Bilgi edinmeden, fikir sahibi olunamayacağına göre; KKTC’deki nesiller, din konusunda bilgisiz yetiştirilmektedir.
Bununla birlikte; Kıbrıs Barış Harekâtı sonucunda, Türkün tarihsel geleneği sürdürülmüş ve Girne’de inşa edilen büyük camiye, Nurettin Ersin Paşa’nın ismi verilmiştir (Kıbrıs Barış Harekâtı Komutanı).
Ayrıca KKTC’de Din İşleri Başkanlığı da kurulmuş; onca cami ve mescitlere imam-hatip ve müezzinler de atanmış. Bunlar da, okullarda verilmeyen dini eğitimi Kuran-ı Kerim kursları açarak vermeye çalışmışlar.
Sadece üç üyesi bulunan ‘Eğitim Sendikası’ Anayasa Mahkemesi’nde bu kursların kapatılması için dava açmış. Mahkeme de “Kuran-ı Kerim kursları laikliğe aykırıdır” diyerek, kapatılmalarına hükmetmiş.
Dedik ya; eski Türkiye’nin maketi diye: Burada da vaktiyle laiklik, laikçilik (din düşmanlığı) şeklinde algılanmış ve uygulanmıştı. Hâlâ aynı kafada olan sürüyle insan var.
Aynı kafa, KKTC’de imam-hatip lisesi açılmak istendiğinde kızılca kıyameti koparmıştı.
Laikliği din düşmanlığı (hatta yalnızca İslam düşmanlığı) şeklinde anlayan mahut kafa; din, diyanet, Kuran, ezan dendiğinde, aslan görmüş yabaneşekleri gibi kaçmaya başlıyorlar.
Laiklik, bütün dünyada uygulanan şekliyle yani gerçek manasıyla; dinli için de, dinsiz için de teminat değil midir? Devletin, tüm dinlere eşit mesafede durması gerekmez mi? Dinini öğrenmek ve ibadetini yapmak, insan hakkı değil midir?
Türkiye, bu kafadan çok çekti, daha yeni yeni normalleşebiliyoruz. Aynı acıları KKTC halkına çektirmenin manası var mı?
Din karşıtlarının, kendi hallerini, başkalarına dayatmaları laiklik midir, yoksa laikçilik midir?
Türkiye’de merhum Özal ve Sayın Erdoğan gibi liderler gelmeseydi ve mevzuatta gerekli değişiklikleri yapmamış olsalardı, bizler hâlâ o kısır döngünün içinde debelenip duruyorduk.
İnanın dışarıdaki düşmanlar, böyle bir zararı veremez; topyekûn bir milleti, ‘laikçilik’ yüzünden kamplara ayırıp, birbirine düşman edemez.
Gerekiyorsa, KKTC’de de ilgili mevzuat değiştirilir ve orada da normalleşme sağlanır.
Ama belli ki, birilerinin amacı üzüm yemek değil; bağcıyı dövmek!
Paylaş