2004 Avrupa Futbol Şampiyonası’nı, bundan önceki şampiyonalardan ayıran en büyük özellik, ‘Yıldızları bol’ takımların elenmesi, ‘Kollektif futbol oynayan’ takımların başarılı olmasıydı.
Final maçında da gördük ki, Yunanistan, gücüne göre hareket eden, dersine iyi çalışan ama ‘Hayallerini gerçekleştirme isteği taşıyan’ bir takımdı.
Turnuva boyunca, İngiltere ve Fransa gibi takımlar başta olmak üzere, ‘Star oyuncu’ tuzağına düşen diğer tüm büyük takımlar gibi Portekiz de, finalde aynı tuzağa düştü. Figo, Ronaldo ve Deco gibi star oyuncular dün gece ‘kendilerine oynayınca’ Yunanistan, ‘Sürpriz’ bir şekilde istediğini aldı.
Taksi şoförü yanıldı
Hafta içinde Beşiktaş’ın yeni hocası Del Bosque’ye, ‘Şampiyon kim olacak?’ diye sormuştum. İspanyol hocadan, ‘Portekiz çok istekli, kupayı istiyor’ yanıtını aldım.
3 gündür Portekiz’deyim. Final öncesi, Portekizliler kendilerinden çok emindi. Neredeyse kupayı kaldırdıklarına inanıyorlardı. Ama Lizbon’un hemen hemen her sokağında Yunanlı seyircilerin tezahüratları yankılanıyordu.
Bir taksi şoförü, kalabalık bir Yunanlı grubu gösteriyor, ‘Akşama onların da bileti kesilecek, şimdi bağırsınlar... Biz buradan kimleri yolcu etmedik ki, İngiltere gitti, Fransa gitti... Hollanda gitti, İspanya gitti.. En sonunda favori Çekler de gitti.. Biz de bu gece onları da yolcu edeceğiz..’ diyordu..
Evet, gerçekten yolcu ettiler ama Yunanlılar’ın elinde kupa vardı.
Seyircinin etkisi
Yunan seyircisi, Portekizli seyircilerin ancak beşte biri kadardı. Ama statta maçın başından sonuna kadar onların sesi yankılandı.
Portekiz seyircisi ve Portekiz takımı derslerini iyi çalışmamış. 2002 Dünya Kupası’nda da gördük ki, iyi bir taraftar, hazırlıklı olan taraftar, takımını nerelere taşıyor. G.Kore’nin organize seyircisi, takımını yarı finale kadar taşıdı. Başarmak ve başarılı takımın taraftarı olmak çok güzel bir duygu.
Yunanlılar’ı kıskanmamak elde değil. Burada Türk Milli Takımı da olmalıydı. Biz de, artık önümüzdeki günlere bakarak dersimize çalışmalı ve ciddi bir biçimde hazırlanmalıyız.