BÜYÜ yapmışlardı bana, bıçak saplamışlar gibi sanki oraya, o gün bugündür durur o ağrı.
Eltimle kaynım birlikte yaptı büyüyü biliyorum, ama ne o eltim olacak haspa, ne o soyu kuruyasıca kaynım biz yaptık demediler, inkar ettiler. Benim adım Esme. Ne kadardır buradasın, niye deseniz, hatırlamıyorum artık. Tek bildiğim şuramda bir ağrı var, şuramda, böğrümün solunda... Bazen unutturur yerini, bazen yılan gibi sarar beni ama ama şimdikini tarif edemiyorum bir tuhaf hal var bende.
Şimdi diyeceksiniz ki eltinle kaynın niye yaptı büyüyü sana? Niye olacak gideyim bu evden diye, öleyim diye belki, “Günahlarını alma” diyor Hasan ama eltim daha içeri girer girmez, kuyunun başında bana öyle bir bakış baktı ki, dedim “Eyvah Esme eyvah, kuma geldinse çekeceksin”... İsterler gitmemi, ama bilmezler Esme nereye gitsin, yerim yurdum mu var benim? Başka yerde kurulu ocağım mı var? Baba evine hangi yüzle dönerim? Umut -ağamdır benim- “Hesap verecek o kancık” der dururmuş. Ben ne yaptım halbuki Umut’a. Anama babama ne kötülüğüm dokundu? Hepsi Hasan’ın yüzünden oldu. “Sen beni sevdin mi kız” dedi. “Sevdim” dedim. “Gel o zaman” dedi. Gittim.
Nereden bileydim kuma gideceğimi. Allah böyle yazmış deyip razı oldum kaderime. Allah için Gülsüm’ün bana bir kötülüğü dokunmadı. “Ben yemek yapayım o bulaşıkları yıkasın, temizliği yapsın” dedi, yalnız. Bir de ”Bulgur pilavı mı, pirinç mi” onda çekiştik bir kez. Ben “Bulgur” dedim, o “Pirinç”... Pirinç yaptım, evin hanımının gönlü olsun diye. Garip kızdır zaten Gülsüm bilseniz. Kimsesi yokmuş hayatta, imam, Hasan’la onun nikahını kıydığında. Bana sorsanız hala kimsesi yok. Tohum tutmaz Gülsüm, bacası tütmez ev gibi. Mahsundur bundan, yaralı it yavrusu gibi saklanacak yer arar, utanır halinden. Allah nasip ederse ben evlat vereceğim Hasan’a. Bir kız bir de oğlan. Hayalini bile kurdum... Büyük hayaller... Hazreti Veysel Karaniye adak adadım, dedim ki “Şu kırmızı çaput kadar kırmızı yanaklı ,vatanına miletine hayırlı, toprağına nankörlük etmeyecek evlatlarım olsun, belki okuturuz, şehre göndeririz bile, belki bir öğretmen bile oğlur benim kızım, oğlum ?öyle demeyin olmayacak iş mi şu dünyada yüce yarabbim ol dese olur- Asker olur benim oğlum, köyü bekler, o beklerken ben ekmek yaparım “Ye oğlum” derim, yediği ekmeğe nankörlük edenlere inat, buraları bekler benim oğlum...
Umut benim ağam demiştim değil mi? Bıyıkları yeni terliyor ama pek cevval pek asabi görseniz. Babam okuldan aldı diye küstü üç gün dağda yattı. Eve girmedi. Gizli gizli ekmek verdim de ben ona Allahtan, “Sen olmasan ölürdüm ben bacım” dedi. Ben olmasam ölmezdi biliyorum. Ama bilmez ki Umut başka türlü “Bacım ben seni çok seviyorum” demeyi... Soysuz sopsuz adamlar beline silah takmış bunun, yakın bir zaman “Senin adın Şivan, Umut değil” demişler. Umut bir yanlış yolda ki bir ben bilirim, bir de köyde birkaç onun gibi oğlan. Ama bilmezler ben bilirim. Geçen gece bir rüyamda gördüm ki Umut ölmüş... Sabaha kadar ağladım başında bir uyandım rüyaymış... İçime doğmuş herhal, çıktı geldi Umut. Sarıldım. Beni özlemiş zaar diye... İtti beni Umut... “İteceksin madem niye geldin Umut?” dedim. “Canını alacam senin” dedi... “Namusumuz” dedi. Belindeki silahı aldı... Sol böğrüme tuttu.... Vurmadı... Umut beni vurmaz bilirim. Ama bana öyle bir bakış baktı ki... Yüreğime bir hançer soktu sanki... * * * Bilirim ama böğrümün ağrısı Umut’un bakışından değil.... Hep o eltimle kaynımın büyüsünden... Beni daha ilk gün istemediler ki... Ta o gündür içimde bir kasvet... Umut bana öyle bakalı beri... Ağzımda sanki pas var, ıslak, Umut elini beline attığından beri. Bazen üşüyorum burada sanki ama emin de değilim, belki de içim yanıyor benim... Islak toprak kokusunu ben severim çok söylemiş miydim? Bir zaman okula gitmiştim siz deyin üç ay, ben diyeyim beş ay... okulun bahçesi hep böyle kokardı... sonra unuttum.... O koku her yanımda buraya geleli beri... Kaç gün oldu neredeyim hiç bilmiyorum... Elim kolum tutuk, kör bir kuyunun dibi sanki... Ama biliyorum Umut sever beni... Umut vurur mu hiç beni? Vurmaz... Hep o eltimle kaynımın büyüsü... Şu kasvet gitse de içimden kurtulsam şu ağırlıktan... Bu toprak kokusu hiç gitmiyor burnumdan... Bir tuhaf hal var bende, bilmem ki... Bilmem ki, kaç gün oldu ben buradayım...