Ulusalcı-mandacı bölücülüğü

KENDİ yerlerini bağımsız tarifler üreterek belirleyecek derinlikten yoksun olanlar, ancak siyah-beyaz zıtlığına dayalı cepheleşmeler içinde yer alınca rahat edebiliyorlar.

Mandacı-ulusalcı ayrımı gibi.

Solculuk ve sağcılık sınırlarının muğlaklaştığı bir dönemde, yabancı işbirlikçisi yani mandacı ve milli çıkarların savunucusu yani ulusalcı kamplaşması yaratmak, 'ulusalcı' olanların programlarını ayrıntılı biçimde açıklamalarından daha kolay tabii.

Kendisini ulusalcı kampın kurmay gücü olarak tanıtan İşçi Partisi hariç. Çünkü onlar, iktidara gelirlerse IMF ile görüşmeleri keseceklerini, iç ve dış borçlarda konsolidasyona gideceklerini, gümrük birliğinden ayrılıp, gümrük duvarlarını yeniden dikeceklerini, BM Güvenlik Konseyi'nin Irak'a ambargo kararına uymayacaklarını açıkça ifade ediyorlar.

Ama son zamanlarda aynı yaklaşım DSP için de duyuluyor. CHP'nin Kemal Derviş'in katılımıyla 'Küresel Sol' DSP'nin ise 'Ulusal Sol'u temsil ettiği tahlilleri yapılıyor.

Saadettin Tantan ise, seçimlerin mandacılarla ulusalcılar arasında geçeceğini söylüyordu.

Dünyayı anlayabilmek için biraz daha hassas ölçüm aletlerine ihtiyaç var bugün.

* * *

KÜRESELLEŞMEYİ mandacılıkla; dünyaya sırt çevirip içe kapanmayı ise ulusalcılıkla izah etmek, küreselleşmeye karşı muhalefeti tarif etmiyor.

1998 Nobel ekonomi ödülü sahibi Hintli ekonomist Amartya Sen, 'Globalleşme ve Özgürlük' adlı kitabında, küreselleşmenin yol açtığı sorunlara yine küreselleşme ile çözüm bulunacağını savunuyor.

Sen'e göre küresel gelişme büyük bir fırsat kapısı aynı zamanda. Ama gerçek bir gelişmeden söz edilebilmesi siyasi ve toplumsal özgürlüklerin gelişmesiyle mümkün. Bu da, özgürlüklerin her alanda geliştirilmesinin küresel olarak teşvik edilmesine bağlı.

Nitekim, Seattle, Melbourne, Prag, Quebec, Genova ve çeşitli konularda dünya liderler zirvelerinin yapıldığı birçok kentte ve bugün Johannesburg'da başlayacak olan Dünya Zirvesi'nde yer alan gösterilerde, yoksulların, kültürel dayatmacılığın altında kalanların talepleri haykırılıyor. Çevre sorunları insanlığın dikkatine getiriliyor.

Ama dikkat edin, küreselleşme karşıtlarının sesleri bu tip küresel gösterilerle dünyaya duyuruluyor. Küresel çözümler zorlanıyor.

* * *

ULUSLARARASI kuruluşların, bölgesel örgütlerin içinde eşitlik temelinde yer almak için dünya ile birlikte hareket etmeyi öngören siyasi programlar mandacılık olarak nitelenemez.

O zaman mandacılığın karşısına ne konuyor? Yugoslavya Devlet Başkanı Miloşeviç'in Boşnaklara ve Kosovalı Arnavutlara karşı soykırıma varan milliyetçiliği, Saddam Hüseyin'in nefes aldırmayan ulusalcılığı mı?

O ülke halklarının hırpalanmışlığını bilenlerin vereceği tek yanıt var. Kalsın.

Türkiye'yi yüz yıl öncesinin gözlükleriyle değerlendirmeye kalkan mandacı-ulusalcı ayrımı, bugünün Türkiye'sinin ihtiyaçlarının ıskalanmasına yol açacak, bölücü bir tanımdır.

Türkiye'yi küresel sistem içindeki pazarlık süreçlerinde edilgen konuma itecek olan bu kamplaşma zihniyetini aşıp, seçim tartışmalarını sorunların açıkça ortaya konduğu, çözümlerin üretildiği çağdaş bir siyasi rekabete dönüştürmek daha doğru olmaz mı?
Yazarın Tüm Yazıları