PENTAGON’da üst düzey görevlerde bulunmuş bir yetkili, "Neden İsrail’i durdur muyorsunuz?" soruma "İsrail, birkaç haftaya ihtiyacı olduğunu söyledi, eğer buna ses çıkartmayacak olsaydık NATO gücünün bölgeye gelmesini istemezdik" diyor.
Lübnan’a NATO gücü mü?
Belli değil, çünkü bu konu dünya başkentlerinin şu sıralarda en sıcak gündem maddesi.
Tony Blair ve George Bush’un Lübnan sorununa çözüm planının en önemli maddesi olan Lübnan’a uluslararası gücün yerleştirilmesi önerisi netleşmiş değil.
Yanıtlanması gereken o kadar çok soru var ki, Türkiye’nin Lübnan’a asker gönderip göndermemesi konusunda her hangi bir şey söylemek için çok erken.
***
ABD ile Avrupa arasında Lübnan’a çok uluslu güç gönderilmesi konusunda bir anlaşma sağlanmış gibi görünse de bunun nasıl bir güç olacağı noktasında herkes ayrı telden çalıyor.
Bu gücün amacı ne olacak? Görev alanı nasıl belirlenecek? Yetkisi nasıl çizilecek? Lübnan’da nereye yerleştirilecek? Ne kadar kalacak? Kimler katılacak? Bu ve bunun gibi birçok soru henüz yanıtsız.
Yanıt bulmak için üst düzey pazarlıklar sürüyor.
Amerikalılar, Lübnan’a NATO anlaşmasının savaş koşullarını içeren 7’nci maddesine dayandırılarak oluşturulacak acil müdahale gücü göndermek istiyorlar.
Bunun kısa zamanda duruma el koyabileceği söyleniyor. Aksi halde tartışmalar aylar sürebilir.
Ama NATO’nun devreye girmesi konusunda Güvenlik Konseyi’nden karar çıkmazsa, o zaman "gönüllülerin katılımıyla koalisyon gücü" oluşturulması düşünülüyor.
Bu, Amerikalıların B planı. NATO acil müdahale gücünün yerleştirilmesini sağlayamazsa Washington’un Müslüman ülkeler ile birlikte gönüllü bir koalisyon seneçeğini gündeme getirebileceğinden söz ediliyor.
Türkiye’nin adı bu seçenekte geçiyor.
Bu öneriye karşı çıkanlar, "Tam bir tuzak, aman dikkat" diyorlar. Bu plana, bölgede Şii-Sunni çatışmasını yaygınlaştıracağı için en kötü senaryo gözüyle bakılıyor.
***
ÇOK uluslu gücün hedefleri konusunda da görüş ayrılıkları var.
Amerikalılar, çok uluslu gücün Hizbullah’ın silahsızlandırılmasına öncelik vermesini istiyor.
İkinci adım ateşkesin sağlanması, en sonunda da yerlerinden edilen insanların geri dönüşlerinin koşullarını oluşturmak Amerikan Yönetimi’nin bu güce biçtiği görev sıralaması.
Görüştüğüm bir Lübnanlı, buna karşı olduklarını söylüyor.
"Hedefi böyle çizdiğiniz zaman, bu gücün hedefi Hizbullah olur. Halk işgal ordusuna vereceği tepkiyi verir" diyor.
Bu durumda, Irak’taki koalisyon gücü gibi bir çok uluslu gücün Lübnan’da sorun çözücü değil sorun yaratıcı hale gelebileceğini söylemek kehanet sayılmaz.
***
AVRUPALILAR ise ayaklarını sağlam basmak istiyorlar.Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararını Avrupalılar öncelikli koşul olarak görüyorlar. Bu karardan sonra NATO gücü olmayan, kendine has bir güç oluşturululabileceğini düşünüyorlar.
Avrupalılara göre bu gücün önceliği ateşkes olmalı. Lübnan Meclisi’nin Hizbullah da dahil Cuma günü kabul ettiği ateşkes planı, kaçırılan askerlerin iadesinin hemen mümkün kılacak bir açılım, örneğin.
Üçüncü adım da Hizbullah’ın silahlarını teslim için Lübnan hükümetine yardım. Bu ordunun silah kullanma yetkisi olacak ama Avrupalılar, ortak komuta kademesinin yanı sıra mutlaka ortak bir siyasi karar mekanizması istiyorlar. Ayrıca bu gücün Lübnan’da ne kadar kalacağı da başından belli olmalı.
Karar süreçlerine siyaseten de katılabileceği için Türkiye’nin de görev alabileceği bir formül gibi görünüyor.
Ama değil karar vermek, niyet açıklamak için bile suların iyice durulması gerekiyor.
Mehteran ruhu iyi güzel de artık uzak yola gelmiyor.