Kadınların korkusu

BU korkuyu en iyi biçimde Kanadalı kadın yazar Margaret Atwood anlatmıştı.

Bir sabah markete gidiyorsunuz ve alışverişinizi yaptıktan sonra kredi kartınızı uzatıyorsunuz.

"Banka yanıt vermiyor" diyor kasadaki görevli.

O sabah ülkenin bütün kadınları aynı cümleyi duyuyorlar.

"Banka yanıt vermiyor."

Çünkü bir gece önce kadınların banka hesaplarına el konmuş ve kartları iptal edilmiştir.

Kadın hakları için verilen mücadelenin karşı devrim darbesi ile bastırılmasını anlattığı "Damızlık kızın hikayesi" (Handmaid’s Tale) adlı romanı, Reagan ve Thatcher’in "kadınlar eve dönsün çoluk çocuklarına sahip çıksınlar" dediği dönemde kaleme alıyor Atwood. ABD ve Avrupa’da dini kisve altında güçlenen muhafazakarlığın kadınların kazanımları açısından ne kadar ciddi tehdit oluşturduğunu, bu korkuyu yaratarak göstermek istiyor roman.

* * *

Kadınlar neden korkuyor? Kadınların korkusu türban değil.

Korku demek de doğru değil, ama bir endişe var. Bu endişe, türban meselesinin çözümünün anayasa değişikliği ile dayatılmasından kaynaklanıyor. Hem de bu, anayasa taslağında "kadın erkek eşitliği" maddesi kaldırılıp kadınlar, "çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi toplumda korunması gerekli unsurlar" arasında ele alınırken yapılıyor.

Ürkütücü olan da bu. Muhafazakar tepeden inmeci zihniyetin kabul görmesi, tutuculuğun güçlenmesi, gericiliğin demokrasi, özgürlük gibi kavramların içini boşaltması ve popülizmin (halk kuyrukçuluğu demeyeyim) prim yapması.

* * *

ANAYASA
değişikliğinin türban meselesine sıkıştırılması çok büyük talihsizlik.

Ama AKP’nin her halinden anlaşıldı ki, bu değişikliği esas olarak türban için istiyorlarmış.

Eğer öyle olmasaydı, gerçek kaygı demokrasi iseydi AKP çoğunluğu 301’i değiştirerek işe başlardı.

O zaman, insanları etnik kökeni, düşünceleri yüzüden öldürmenin kabul edilemez olduğu mesajı net, kesin ve ögretici biçimde verilmiş olurdu.

Kolay şöhret peşindeki birtakım insanlar, anımsadıkça acı veren bir cinayetten ilham alamazlar, almak isteseler bile yasal ve toplumsal engelin caydırıcılığıyla burun buruna gelirlerdi.

Anayasa buna engel değildi. Anayasa 301’i değiştirmeye engel değildi.

Rektörlere sert çıkan Başbakan’ın, aynı sertlikte İsmail Türüt’ü kınamasına engel değildi Anayasa.

* * *

BEN
türbandan korkmuyorum. Türbanlı arkadaşlarımdan, onların dindarlığından da korkmuyorum.

Ben, bu türban savunması kılıfı altında kadınların etrafında zaten varolan "baştan çıkartıcı Havva", "erkeğin kaburgasından meydana gelen ikinci sınıf varlık" cenderesinin daraltılmasından ve bunun yol açtığı ve açacağı sonuçlardan rahatsız oluyorum.

Bir ucu namus cinayetleri taassubuna uzanabilen muhafazakar zihniyetin, "eşitlik" kavramının da içini boşaltmasından korkuyorum.

* * *

TÜRBAN
, kız çocuklarının okula gidebilmelerini sağlıyormuş. Cumhurbaşkanı da böyle söylüyor. Neden?

Çünkü örf ve adetler, kızların ve doğurma çağındaki kadınların saklanmasını istiyor.

Bu zihniyeti sorgulayacak hiçbir adım atmadan, ona "işte modernleşme budur" diyerek hak veren zihniyet beni endişelendiriyor.
Yazarın Tüm Yazıları