İRAN ile İstanbul’daki görüşmeler iyi geçmedi. Cenevre’de hiç olmazsa yeniden buluşma kararı alınabilmişti.
Ama dün görüşmelere “açık kapı bırakma kararı” ile yetinildi. ABD, Rusya, Çin, Fransa, İngiltere ve Almanya ile masaya oturmadan önce İran, ön koşullarını koyarak bir uzlaşma ihtimalini zaten iyice zayıflatmıştı. Ben İranlı bir yetkili olsaydım, bugün masaya otururken kendimi her zamankinden daha güçlü hissederdim. Lübnan krizi en çok kimin işine yarıyor sorusuna vereceğim yanıt İran olurdu. Hariri suikastıyla ilgili olarak Birleşmiş Milletler tarafından ve Hizbullah’ı suçladığı artık kesin olan raporu açıklama kararı, bölgede uzlaşma arayışlarını iyice zorlaştırdı. Suriye ve Suudi Arabistan geçen hafta Hizbullah ve raporun açıklanması konusunda ısrarcı olan Hariri’nin uzlaşması için devreye girdiler. Katar ve Türkiye de aynı çizgide bir orta yol aradı. Ama İran en başından beri, açıkça rapora ABD ve İsrail’in komplosu damgasını vurdu. Bundan sonra Hizbullah’ın daha güçlü olacağı bir hükümet kurulması gerektiğini telkin etti. Uzlaşma arayaşı içinde olan arabulucular kanadı ne yazık ki başarısız oldular. Babasının katilinin cezalandırılmasını isteyen Hariri ile, tek bir Hizbullah üyesinin bile mahkeme önüne çıkmayacağını söyleyen Hizbullah kanadı arasında, orta yol arayışı sonuç vermedi. Ne Hizbullah geri adım attı ne de Başbakan Hariri. Şimdi Hizbullah’ın arkasında İran, Hariri’nin ise ABD var. Suudi Arabistan da iki günlük gecikme ile yanlış anlaşıldığını Hariri’yi desteklemeye devam ettiklerini açıkladı. Ya Suriye? Suriye İran’dan daha farklı bir konumda. Lübnan’da güçlü bir Hizbullah yönetimi İran’ın işyine gelir ama Suriye için aynı şey değil. Gücünü, ülkedeki diğer unsurlarla paylaşan güçlü Hizbullah hareketinin varlığı Suriye’nin bölgedeki etkinliği açısından daha uygun.
LÜBNAN krizinden Hizbullah’ın güçlenerek çıkması İran’ın rolünün daha da güçlenmesi demek olacak. Bu ihtimal bugünlerde Ortadoğu başkentlerinde hesaba katılan en somut veri. Irak’ta seçimlerden sonra etkisini daha da arttıran İran’ın Lübnan’da daha da güçlenmesi ne Suudi Arabistan, ne de Körfez ülkelerinin işine gelir. Mısır’ın da bu ihtimalden hiç hoşlanmadığı kesin. Son yıllarda bölgesel güç iddiası artan ve bölgede daha fazla görülür hale gelen Türkiye açısından da farklı değil.
ÇATIŞMA riski, sadece Ortadoğu’yu değil Batı’yı da endişelendiriyor. Velid Canbolat’ın Lübnan Parlametosu’nda kilit parti olarak ağırlığını Hizbullah’tan yana koyması önümüzdeki günlerde gerginliğin tırmanacağını gösteriyor. ABD ve Batı karşısında sadece bölgedeki Şiilerin değil geniş kitlelerin desteğini arkasına alan İran, bölgesel pazarlıklarda elindeki kozların değerini arttırdığından, şimdi nükleer kriz masasında daha rahat. İstanbul görüşmelerinde sonuç alınamaması, yeni yaptırımları gündeme getirebilir deniyor. Ama acaba Rusya ve Çin Haziran’daki desteği verecekler mi? Verseler bile yaptırım silahının etkisinden söz etmek mümkün mü? Dünkü toplantının ardından Ahmedinejad yönetimi eve “zaferle” döndü demek yanlış olmaz.