Paylaş
Türkiye’de yaşamıyordu artık. Yaşayamamışlardı. Babasının iş yerini satmaya mecbur bırakılmışlardı. Tehdit edilmişler, el koymuşlardı adeta.
Yaşadıklarını anlatırken şaşkınlıktan şaşkınlığa düştüm. Ben neredeydim? Neden hiçbir şey belli etmemişti?
Irkçılık etrafımda cirit atarken ben “biz azınlıklara karşı en toleranslı ülkeyiz” efsanesinin etkisi altındaydım.
Aslında değişen bir şey yok. Türkiye hâlâ aynı efsanenin serin gölgesinde.
Bunu değiştirmeye çalışan her girişim, her çalışma o kadar şüpheyle karşılanıyor ki, Kürt açılımı diye yola çıkan Başbakan Tayyip Erdoğan, demokrasi açılımına geçtikten hemen sonra şimdi milli birlik projesi noktasına geldi.
Neden, çünkü toplumsal refleks farklılıklara karşı hâlâ çok güçlü. Üstelik de hiç sorgulamadan kendisinden emin.
Radikal Gazetesi’nde geçen hafta yayınlanan bir araştırma ibret vericiydi.
Farklı bir komşuya bile tahammül edemeyen bir toplumla karşı karşıya olduğumuzu ortaya koyuyordu araştırma.
* * *
Müslüman olmayanlara karşı şüphe o kadar derin ki, araştırmaya cevap verenlerin yüzde elliden fazlası Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olsalar bile Müslüman olmayanların devlet kurumlarında çalışmasına karşı çıkıyor.
Kürtler hakkında bilgi sahibi olmayanların sayısı da yarı yarıya.
Oysa kardeşlik sözcüğü dillerde name. Yanındakini merak etmeyen, bir sıkıntın mı, bir isteğin mi var diye sormayan bir kardeşlik nasıl olur ki?
Kendinden olmayanı görmezden gelen inkarcı bakış açısının ardındaki ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı nasıl mücadele edeceğiz sorusunun tek yanıtı var. Eğitim.
Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun ayrımcılığa karşı mücadeleyi eğitime sokma kararını, kimileri eleştirdi hatta mahkum etti, ama ben içimizdeki ırkçılığa karşı en etkili yol gördüğümden önemsedim.
BAŞARIYLA YÜRÜYEN BİR DENEME
ON yıl önce kurulan Türk ve Yunan kadınları barış girişimi WINPEACE, her iki taraftan eğitimcilerin ortak çabaları sonucu bir barış eğitimi programı hazırladı. Bu program Yunanistan ve Türkiye Eğitim Bakanlıklarının da desteğiyle pilot okullarda uygulandı. Amaç, gazete, televizyon, mahalle ve ders kitapları aracılığıyla çocukların bilinç altlarına yerleşen ön yargıları ortaya çıkartmaktı. Artık dünyanın önde gelen üniversitelerinde ders olarak kabul edilen çatışma çözümü (conflict resolution) eğitimlerinin öngördüğü yöntemleri esas alarak Türkiye’den iki kadın eğitimci, barış eğitimi kitabı yazdılar.
Kitap İngilizce, Yunanca ve Arapça’ya da çevrildi.
Barış Eğitimi’nin amacı çocukların kendilerini karşıdakinin yerine koymaları, dünyaya birden fazla pencereden bakabilmelerini sağlamak. Cinsiyet ayrımcılığı yapmayan, kendinden olmayanı anlamaya çalışan, barışçı çözüm yollarını hayatının her alanında uygulayabilen insanlar haline getirmeyi amaçlayan barış eğitimi ile ilgili Türkiye’nin bazı üniversitelerinde de çalışmalar yapılıyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde yine WINPEACE üyelerinin girişimi ile Eğitim Fakültesi’ne bağlı olarak Barış Eğitimi Enstitüsü kuruldu. Robert Kolej’de de Barış Eğitimi son yıllarda uygulanıyor ve çok olumlu sonuçlar alınıyor. Ama ne yazık ki, Robert Kolej’de uygulanan bu eğitimle ilgili ön yargılı haberler çıktı. Çocuklara ayrımcılığın öğretildiği ileri sürüldü.
* * *
Keşke çocuklar ayrımcılık nedir bilmeselerdi. Keşke Bursa’daki maçta ortaya çıkan ırkçılığı televizyon ekranlarından görmemiş olsalardı mesela.
Ama öyle değil. Çocuklar çatışmaların içinde ırkçılık ve ayrımcılık bombardımanı altındalar. Nasıl koruyacağız? Eğitimden başka araç var mı elde?
Bu toplumda ırkçılığa, ayrımcılığa, kendinden olmayanı yok saymaya karşı kalıcı bir şeyler yapılacaksa tabii ki çocuklardan ve eğitimle başlanacak.
Zihniyet değişmeden, istediğiniz kadar açılın, kağıt üzerinde kalır. Bizim gibi onlar da, çocuklarına geç fark edilmiş ayrımcılık hikayelerini anlatmaya devam ederler.
Paylaş