Paylaş
Köyceğiz’de Kuvayı Milliye Askeri kumandanı oldu.
Vefa Lisesi’ni bitirdi. İstanbul Tıp Fakültesi’ne girdi ve gençlik hareketine katıldı.
Emperyalizmle mücadelesine orada da devam etti.
TKP Merkez Komitesi’ne girdi. Ve işte o andan itibaren bütün hayatı siyasi bir mücadeleye dönüştü.
70 yıllık ömrünün tam 22.5 yılını cezaevinde geçirdi. Sorgular, gözaltılar ve kürek cezası...
Nâzım Hikmet’le birlikte 15 yıl hapis cezası aldı.
Cumhuriyet’le birlikte Kuvayı Milliye için eline aldığı silahı bırakıp, kaleme sarılmıştı.
Ant dergisinden, Tarihsel Maddecilik Yayınları’na kadar yazdı... Yazdı... Yazdı...
60’ı aşkın kitaba imza attı.
Türkiye sosyalizminin kuramsal damarlarından birisi oldu.
Hayatı boyunca inancı için mücadele etti.
“Ne bir haram yedi! Ne cana kıydı!”
Üniversite yıllarımızda evlerimizin gizli bölmelerinde saklardık kitaplarını.
Çünkü yazdıkları polis takibindeydi. Onu okuyan, konuşan, adını söyleyen fişlenirdi.
Ve nihayet, 12 Eylül darbesinde kitapları “suç delili” olarak kabul edildi.
Onu okuduğu için çoğu genç üniversiteden atıldı, hapisler yattı, işkenceler gördü.
Aradan 30 yıl geçti.
Ve geldik bugüne...
Dün baktım;
Milliyet gazetesinin Ankara muhabiri Meriç Tafolar yazıyor:
“Dün 5 gencin evine yapılan baskında suç unsuru diye el konulan kitaplar arasında Hikmet Kıvılcımlı’ya ait kitaplar da yer aldı.”
İnanamadım. Bir daha okudum. Ajansları taradım.
Polis Samsun, Hatay ve İstanbul’da evleri basıyor.
- Niye basıyor?
Bilmiyoruz.
Gençleri gözaltına alıyor.
- Niye alıyor?
- Bilmiyoruz!
Ama bildiğimiz bir tek şey var. O da Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın kitabının suç delili olarak kabul edilmesi...
Döndük mü 30 yıl geriye...
Kuvayı Milliye’de düşmanla savaştıktan sonra eline bir tek kez silah almamış Kıvılcımlı’nın düşünceleri, kitapları suç unsuru oldu yine...
Şu hale bir bakın:
- Türkiye Büyük Millet Meclisi Deniz Gezmiş’in itibarını iade ediyor.
- Kültür Bakanlığı Nâzım Hikmet’in mezarına çiçek koyuyor. Vatandaşlığını geri veriyor.
Ama o Meclis’e hizmet eden polis Kıvılcımlı’nın kitaplarını suç delili kabul ediyor...
Ne anladık şimdi bundan...
Aynı devlet dağdaki PKK’lıya “Silahı bırak gel siyaset yap” diyor...
Ama elinde silah olmadan şehirde siyaset yapanları gözaltına alıyor...
Peki ne anlayacağız bundan?
Şimdi ben merak ediyorum;
Ömrünün üçte birini düşünceleri ve yazdıkları yüzünden cezaevinde geçiren Hikmet Kıvılcımlı’nın kitapları 50 yıl sonra “ileri demokrasi” diyen bir Türkiye’de nasıl gözaltı gerekçesi oluyor?
Bunun bir açıklaması olmalı. Mesela Adalet Bakanlığı bir açıklama yapmalı.
Bilmediğimiz “gizli bir silahlı terör örgütü(!)” varsa bunu da ortaya koymalı.
Yeter artık!
Biz kitapların yasaklandığı, düşüncenin suç sayıldığı yıllarda büyüdük.
Bir özgürlük ve medeniyet umuduyla yaşlandık, ölüyoruz...
Ama şimdi, yani yıllar sonra;
Çocuklarımız yine kitapların suç sayıldığı bir yılda büyüyor...
Ve ben bu “aynı uçurumu yeniden yaşayan Türkiye”yi gördükçe;
İçimdeki mevsimler kuruyor. Ruhumda kraterler açılıyor. Gözlerime cam kırıkları doluyor.
Baktıkça kirleniyorum. Kirlendikçe utanıyorum.
Ve bütün bu soruları şunun için soruyorum:
- Cumhuriyet demokrasiyle birleşince:
- Adı özgürlüktür...
Cumhuriyet ve özgürlük bayramınız kutlu olsun!
İŞTE O ANALİZ - WEB TV
Paylaş