Paylaş
İnanın ben de tam olarak bilemiyorum. Ama gelin bilinen soruları bilinmeyen cevapların peşine takarak bir yol bulmaya çalışalım.
Ve bu “askeri bilmeceyi”, “sivil soru”larla çözmeyi deneyelim...
SORU: Biraz geri gidersek, dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, Org. Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanı olmasına karşı çıktı mı?
CEVAP: Belki de bugün yaşanan tartışmaların temelinde yatan en önemli sorulardan birisi budur. Kıvrıkoğlu, Özkök’ün genelkurmay başkanlığını engelleyemeyince, emekli olması beklenen Jandarma Komutanı Aytaç Yalman’ı KKK yaptı. Bu arada KKK olmayı bekleyen Org. Edip Başer zorunlu olarak emekli edildi. Özkök bu hareketi kendisine karşı bir kuşatma olarak algıladı...
* Balyoz darbe planı iddiasının gerçekleştirildiği seminer sırasında Çetin Doğan 1’inci Ordu Komutanı idi. Peki o sırada Org. İlker Başbuğ’un görevi neydi?
- O sırada KKK’nı Aytaç Yalman, KK Kurmay Başkanı ise İlker Başbuğ idi...
* Org. Başbuğ’un Balyoz semineri ile ne ilişkisi olabilir?
- Bir kuvvetin kurmay başkanı o kuvvet altında yapılan tüm kurmay seminerleri, planlı tatbikatları kurgular, gündemini belirler, izler, raporlandırır... Ve bunu komutanlığa iletir. Dolayısıyla Org. Başbuğ’un bu seminerden habersiz olması imkansız. Eğer habersizse hiyerarşik zafiyet var demektir...
* Peki Org. Başbuğ 1’inci orduda yapılan bu seminerdeki konuşmaları (Balyoz darbe planı) komutanı olan Yalman’a iletmiş mi? Bu konuda bir rapor yazmış mı?
- Burada bir çelişki var. Org Doğan, (Genelkurmay’dan izleyen generaller vardı) diyerek topu Org. Başbuğ’a atıyor... Bugün olayı inceleyen askeri bilirkişi ise (yapılan seminerde bazı konular KKK’na bildirilmemiş, KKK’nın emirleri dışında yapılmış) anlamına gelebilecek bir rapor yazıyor. Bu rapor Başbuğ’u aklıyor. Ama kurmay başkanının bunlardan habersiz olması gibi bir durum hiyerarşik zafiyet ihtimalini kuvvetlendiriyor.
* Org. Çetin Doğan neden ısrarla Hilmi Özkök’ün konuşmasını istiyor...
- Çünkü belgelerin Özkök tarafından sızdırıldığını ima etmeye çalışıyor. Özkök ise muhatabının o dönemki KKK Aytaç Yalman olduğunu söyleyerek topu Yalman’a atıyor...
Bu noktada işler iyice karışıyor...
ÖZKÖK’TEN MESAJ
Sorularla iz sürmeye devam edelim:
* Hilmi Özkök Genelkurmay’ın internet sitesindeki biyografisinde ani bir değişiklik yaptırıyor. Diğer komutanların aksine biyografisine (Anayasa’ya göre başbakanlığa bağlıdır) ibaresini ekliyor... Neden?
- O günlerde tam olarak bir anlam veremediğimiz bu değişikliği bugün daha net yorumlayabiliyoruz. Belli ki bu açık bir mesajdı... İhtimal düzeyi yüksek yorum ise şu: “Özkök bir şekilde 1’inci ordudaki bu olaylardan haberdar oldu. Bu tür demokrasi dışı faaliyetlerin içinde olmayacağını en açık bir şekilde bu yolla duyurdu...
* Özkök ve Yalman neden susuyor?
- Şimdi artık şu çok açık ki; ordu içinde bir ayrışma yaşanmış. Hilmi Özkök bazı arayışların önünde durmuş. Aytaç Yalman da bütün bu detayları biliyor. Muhtemelen onların tanıklığı istenecek... İlker Başbuğ ise bunalmış durumda. Kağıt parçası dediği ıslak imza gerçek çıkmış. Reddettiği “balyoz planı” askeri bilirkişi tarafından doğrulanmış. Bu nedenle toplantılarda bu konu açıldığında “yaka silkecek” hale gelmiş. Yani çok önemli bir zirvede Başbuğ’un yaka silktiği anlar olmuş...
Sevgili okurlar;
Yakın tarihimizin bu en çetrefilli olayının izini sürmeye devam edeceğim. Şimdilik şu yorumla ara verelim:
“O dönemde TSK içinde, emir ve komuta düzeyinde bir ayrışma yaşandığı kesin... Bugün Çetin Doğan’la Özkök arasında yaşanan polemik aslında bu iki isimle sınırlı değil. Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ ise bugün gerçekten bu konuların açıldığı toplantılarda “yaka silkecek” bir hale gelmiş. Bu yüzden emeklilik günlerini iple çekiyor. Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman konuşması gereken en kritik iki isim olma özelliklerini koruyor...”
İKİNCİ YAZI
İt dalaşına son
* İŞTE rüzgârın uygarlığı Karaburun...
Derin maviden, ağır laciverde doğru Ata’nın Pansiyonu’ndan bakınca deniz aynı deniz...
Karşıda Marco’nun kıyılarına vuran dalgalar da aynı dalga... Ege’nin yanık tenli evlatları yıllardır aynı rüzgarı çekiyor içine... Kıta sahanlığı yok çipuranın... Milliyeti yok martı çığlığının...
İşte yine İzmir’deyim...
Dilara Ersözlü anlatıyor:
“Önceki gün geldiler... Onlar da aynı şeyi istiyor. ‘Yeter artık bu silah yarışı’ diyorlar...”
İzmir Ticaret Odası’nın konuğu olarak gelen Yunanlı gazeteciler... Biz de aynı şeyi istiyoruz. Öfke ve nefret üzerine kurulmuş bu “azgın senaryo” dursun istiyoruz. Ege’de bir “horoz dövüşü dekoru” olmak istemiyoruz... Umarım Başbakan Erdoğan’ın mayıs ayında yapacağı Atina ziyareti durdurur bu milyarlarca dolarlık “dalaşmayı”...
Çünkü silahları pahalı, halkları fakir Egeliler bu uygarlığa yakışmıyor artık...
ÜÇÜNCÜ YAZI
Utanmak mı?
CUMARTESİ günü yazdım... Kars’ın Çığırgan Köy’ünden gelen o çığlık içimize işledi... Koca dayağından bunalan 15 yaşında 6 çocuklu Y.A.’nın çığlığı... Utanıyor muyuz bu çığlıktan diye sordum... Yüzlerce mesaj geldi sizden... Evet utanıyoruz... Şimdi bir soru daha soruyorum:
- Şiddete uğrayan kadına kim yardımcı olacak?
* İllerdeki sosyal hizmetler müdürlüğü...
- Peki acaba kaç ilin sosyal hizmetler müdürü kadındır?
* Yalnızca 5 ilde kadın müdür var. Yani o acıyı içinde hissedebilecek 5 kadın yönetici. Ankara, Artvin, Yalova, Tekirdağ, Tunceli... Gerisi erkek...
Acaba Devlet Bakanı Selma Kavaf bu ayrımcılığa dikkat eder mi?
Yoksa utanmaya devam mı edelim?
Paylaş