Paylaş
Kahire’nin en gözde oteline bir İngiliz subay giriyordu.
O sırada Ortadoğu kan gölüydü.
Birkaç yıl önce Trablus’ta iki Osmanlı zabiti direniş başlatmıştı.
Gazeteci Şerif takma adıyla Trablus’a gelen Kolağası Mustafa Bey (Atatürk) ve Enver Bey (Enver Paşa)...
20 bin kişiyi örgütlemiş İngiliz ve Fransız desteğindeki İtalyan işgaline karşı savaş vermişti.
Ve başka bir zaman diliminde Mekke Emiri Şerif Hüseyin İngilizlerle anlaşmış, Osmanlı güçlerine saldırmıştı.
Kanlı günlerin sonunda Suriye ve Irak, İngiliz ve Fransızlara teslim oluyordu. Osmanlı’ya ihanet edenlere ‘Büyük Arap Devleti’nin krallığı vaat edilmişti.
Ortadoğu sahnesi yanıyordu.
İşte böyle bir Kahire dekorunda İngiliz subay Mark Kahire’ye gelmiş. O büyük buluşmaya hazırlanıyordu.
Ertesi gün aynı otele bir Fransız subay giriyordu. Akşam yemeğinden sonra harita açılmış ve iki subay cetvelleri çıkarmıştı.
Pergelin bir ucu Musul’a diğeri Fırat ve Dicle’nin tam ortasına yerleşti.
Ve cetveli koyup yeni Ortadoğu devletlerinin sınırlarını çizdiler.
İngiliz subay Mark Sykes ile Fransız subay François Georges-Picot Kahire’de bir araya gelerek masa başında Ortadoğu’yu paylaştırdılar.
Bu anlaşma sonucunda kurulan devletlerden Irak, Ürdün, Filistin İngiliz bölgesi; Suriye, Lübnan Fransız bölgesi oldu.
1945 BAHARIYDI: İngiliz istihbarat servisinin en yaman elemanları bu defa Kahire, Ürdün ve Suriye arasında mekik dokuyordu. Görünürdeki amaç, Arapların milliyetçilik duygularını ayaklandırıp, Büyük Arap Birliği’ni kurmaktı. Gizli gaye ise Fransızların Suriye ve Lübnan’daki hâkimiyetini kırmaktı. Sonuç: Aradan İsrail çıktı. Mısır ve Suriye birleşir gibi olsa da kanlı savaşlarla yüzbinlerce Arap öldü. Birlik hayal oldu. Ama İngiliz-Fransız emperyal savaşı devam ediyordu.
Ve ABD sahneye çıktı.
1967 KIŞIYDI: Bu defa Sovyetler genişlemeye başladı. Fransız, İngiliz ve ABD ağırlığına karşı, Sovyetler, Filistin’e ve Baas rejimlerine destek verdi. KGB sahne almıştı. Yine kanlı savaşlar. Ve Suriye’de Esad, Irak’ta Saddam diktatörlüğü Baas adı altında kuruldu.
1991’İN ŞUBAT AYIYDI: Kuveyt’i işgal eden Saddam’a karşı bu defa topyekûn bir saldırı oldu. O tarihe kadar, birbirleriyle emperyalist işgaller için savaşan İngiltere ve Fransa bu defa ABD’yle birlikte olup Körfez Savaşı’nı başlattı. Aslında bu Kuveyt’i değil, petrolü kurtarma savaşıydı.
1992 SONBAHARIYDI: ABD askerlerinin eğittiği Peşmergelerle, Şii güçler Irak’ta birbirlerine girdiler. Irak yönetimi kanlı bir saldırı yaptı. 2 milyon Kürt, Türkiye ve İran’a sığındı...
VE 2014’ÜN YAZI: Hamas’ın roketlerini durduracağını açıklayan İsrail, Gazze’ye bomba yağdırmaya başladı.
VE SON DURUM:
1916’da Kahire’de bir İngiliz ve bir Fransız subayın çizdiği o haritadaki manzara şuydu:
-Lübnan dağılmış... Ürdün diz çökmüş.
-Körfez ülkeleri uluslararası petrol şirketlerinin şubesi haline gelmiş.
-Irak üçe bölünmüş. Kafa kesen İD (İslam Devleti) terör örgütü devlet ilan etmiş. 1 milyonu aşkın Iraklı hayatını kaybetmiş. Musul ve Kerkük kanlar içinde. Türkmenler perişan.
-Suriye’de kanlı bir içsavaş sürüyor.
-Kürdistan’ın kuruluş hazırlıkları tamamlanmak üzere...
GELDİK BUGÜNE...
Şimdi böyle bir Ortadoğu tarihine bakınca insan ne düşünür?
Bakın kanlı tarihe: Hiçbir ülke kendi iradesiyle bir şey yapmamış... Yabancı istihbaratlar yazmış, onlar oynamış. Dedim ya, İngiliz, Fransız ve Amerikan subaylarının pergellerinden çıkmış kanlı bir tarihtir bu.
Ama en acısı, işbirlikçi ihanetin ve pusunun tarihidir.
Masum halkların kanıyla yazılmış bir tarih. O yüzden Gazze için ağlamak yetmiyor... Hamaset ve öfke hiç yetmiyor.
Ben doğduğumda Filistin halkı ölüyordu. El Fetih vardı. Arafat vardı.
Kaç kuşak geçti, o Filistinli çocuklar yine yanıyor. Gazze’deki analar yine ağlıyor.
Dün Hürriyet’te bir fotoğraf vardı.
Tekerlekli sandalyede elinde beyaz bayrak Filistinli bir anne.
O beyaz bayrak aslında bir annenin, “yeter” demesidir.
Ama kime?
İsrail’e olduğu kadar, Hamas liderine de.
Paylaş