Paylaş
Gölgelerde, yeraltında, izi bulunmaz takiplerde sürüyor.
Hep soruyoruz ya...
Türkiye ile İsrail niye karşı karşıya gelsin?
Ama biraz geriye doğru bakınca zaten karşı karşıya gelmişsiniz.
Hem de en derin şekilde gelmişsiniz.
Çünkü İsrail-İran savaşı.
Hamas, Hizbullah, İsrail savaşı.
Aslında bir istihbarat ve suikastlar savaşıdır. Füzeler doğal olarak sonradan geldi.
Evet Türkiye ve İsrail nasıl karşı karşıya geldi sorusuna bir cevap bulabilmek için biraz gerilere gidiyorum. MİT’in MOSSAD’a karşı yaptığı operasyonlara.
Hatırlayın, İsrail İstihbaratı bir açıklama yapmıştı:
“Düşmanları her yerde vuracağız.”
Bu tehdidin içerisinde Türkiye toprakları da geçiyordu.
Sonra ne oldu?
Milli İstihbarat Teşkilatı Mossad’ın Türkiye’deki casusluk organizasyonlarına karşı operasyonlar yaptı.
Yanlış anlaşılmasın.
MİT zaten görevi gereği bu takipleri bütün yabancı istihbarat örgütlerine karşı yapıyor. Ama bölge ısınınca, İsrail istihbaratı da bölge ve Türkiye’de faaliyetleri artırınca tam bir istihbarat savaşı başlamış oldu.
İşte sözünü ettiğim “asıl savaş” budur.
Şimdi 2 Şubat 2024’teki şu haberi hatırlayalım:
“Edindikleri bilgileri özel dedektifler aracılığıyla İsrail istihbarat servisi MOSSAD’a sattıkları belirlenen 7 şüpheli, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve Emniyet Genel Müdürlüğünün ortak operasyonuyla gözaltına alındı. Güvenlik kaynaklarından alınan bilgiye göre MİT, Mossad’ın Türkiye’deki hedeflerini özel dedektifler aracılığıyla takip ettiğini belirledi. Çalışma kapsamında, İsrail istihbarat servisinin, irtibatlı olduğu özel dedektifler aracılığıyla hedeflerine yönelik biyografik bilgi toplama, keşif, tahkikat, fotoğraf-video dokümante, canlı takip, takip cihazı yerleştirme gibi faaliyetler yürüttüğü saptandı.”
SUİKAST HAZIRLIĞI MI
Ve bu haberdeki şu cümlenin altını çizelim:
“MİT, Mossad’ın Türkiye’deki hedeflerini özel dedektifler aracılığıyla takip ettiğini belirledi.”
Evet, “Mossad’ın Türkiye’deki hedefleri...” kimlerdir diye sorarsak;
Son dönemde İran’da, Lübnan’da gerçekleşen suikastların nasıl organize edildiğini daha iyi anlarız.
Yani.
Belli ki Türkiye’de de belirli hedefler suikast için takip aşamasındaydı.
Ama MİT buna izin vermedi.
Hamaney’in Tahran’ın en güvenli evinde vurulmasını düşünürsek;
Beyrut’ta Nasrallah’ın yerinin nasıl belirlendiğini sorgularsak;
Hizbullah’ın patlatılan çağrı cihazlarını, telsizlerini hatırlarsak;
Oralardaki istihbarat zafiyetini anlamış oluruz.
Dahası MİT’in Türkiye’deki karşı istihbarat başarısını görmüş oluruz.
Dahası var.
İşte o haberin devamı:
“MİT, Aralık 2022’de Mossad’ın özel dedektif ve taktik elemanlarına yönelik operasyon düzenlemiş, yakalanan 68 kişi hakkında da işlem yapılmıştı. Temin ettikleri bilgileri İsrail istihbaratına aktaranların sayısı 130’a ulaşmıştı.”
Şimdi bir başka detaya bakalım.
MİT yine bu operasyonlar serisinde İsrail istihbaratına casusluk yapan ve para trafiğini yöneten kişiyi de yakalıyor.
Böylece o günlerde sıradan bir “casus yakalama” işlemi gibi gözüken operasyonların sırrı ve değeri başlayan bu suikastlar zinciri ve savaşla birlikte daha iyi anlaşılıyor.
Belli ki MİT’in bu operasyonları, Türkiye’yi de içine alacak Ortadoğu’daki bir dizi suikastın takip aşamalarından bir bölümünü ortaya çıkartmış.
Öyle ya Hamaney Türkiye’ye davet edilmişti. İsrail’in hedef ilan ettiği bazı isimler Türkiye’ye geliyor ve barış süreci için görüşmeler yapıyordu.
Gizliden gizliye süren bu istihbarat savaşını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan netleştiriyor.
İşte Erdoğan’ın MİT’in 97’nci kuruluş yıldönümündeki konuşmasından bir bölüm:
“Ülkemizdeki casusluk şebekesini ortaya çıkaran teşkilatımız, bizi tehdit edenlere cevabımızı çok net şekilde vermiştir. Bu İsrail’i şaşırtmıştır. Türkiye’yi tanıyacaksınız. Hâlâ tanıyamadınız ama tanımaya mahkûmsunuz. MİT’in bölgemizdeki gerilimlerin düşürülmesinde yürüttüğü istihbarat diplomasisini de taktirle karşılıyoruz.”
Erdoğan’ın “bizi tehdit edenlere” diye vurguladığı ülke elbette İsrail’di.
Bütün bu gelişmeleri birleştirince bölgemizde müthiş bir “istihbarat savaşı” yaşandığını ve artık bu savaşın sıcak çatışmalara, füzelere, roketlere dönüştüğünü görüyoruz.
Elbette İsrail ile İran arasında bir cephe savaşı olmayabilir.
O yüzden bu savaşın adı şimdilik “istihbarat ve suikast savaşları” olabilir.
Hamaney, Nasrallah, El Katırcı, Fuad Şakir, Cemile El-Şanti, Kassam tugaylarının bazı komutanları bu istihbaratlar sonucunda öldürüldüler.
İran’ın gönderdiği füzelerin yerleri de istihbaratla belirlendi.
Sonuç olarak;
Aşağıda gölgeler arasında muazzam bir istihbarat savaşı yaşanıyor.
Ve bu istihbaratlar sonucunda elde edilen hedeflere yukarıdan füzeler, dronlar, roketler yağıyor.
Ve belli ki daha uzunca bir süre bu savaşı izleyeceğiz.
Şu ana kadar bu istihbarat savaşını Türkiye’nin istikrarı, bekası ve itibarı açısından başarıyla götüren MİT Başkanlığı’nı ve onun gizli kahramanlarını kutlamak gerekiyor.
Paylaş