Paylaş
Abdullah Öcalan’ın önerileri muhatap alınmalı mı?
Eğer alınacaksa o muhatap kim olmalı?
Bu soruların cevabı için Ankara’da bazı anketler yapılmış... Soruların cevabına ve anketin sonucuna geçmeden önce bir izlenim aktarmalıyım...
Devlet, çözüm için her türlü "makul kapı"yı açmaya kararlı görünüyor...
HÜKÜMET DEĞİL DEVLET DİYORUM
Dikkat edin, "hükümet" değil, "devlet" diyorum...
Cumhurbaşkanı Gül’ün, "tarihi fırsat" dediği işte budur.
Gül, "Kurumlar arasında hiç bu kadar uyum olmamıştı" derken de işte bu "makul çözüm" noktasını işaret ediyor...
Şimdi soruların cevaplarına gelelim:
Zirvedeki karar şu:
Kürt meselesi ya da Güneydoğu sorunu. Kim hangi adı verirse versin. Bu mesele çözülmeden Türkiye’de orta ve uzun vadede hiçbir şey çözülmez. Yaralar büyür ve daha tehlikeli bir hale gelir..
Öcalan’ı bir siyasetçinin tek başına muhatap alması mümkün değildir. Ne hükümet ne de cumhurbaşkanı...
Peki ne olacak?
SİYASET ÜSTÜ BİR PROJE
Özlenen ya da üzerinde çalışılan şey şu:
Bu bir "siyasi proje" olmasın. Siyaset üstü bir proje olsun. Yani bir "devlet projesi" oluşturulsun... Kimse bir siyasi beklenti içinde olmasın... Aslında doğrudan Öcalan’ın muhatap alınması da söz konusu değildir.
Bu projenin içinde CHP ve MHP gibi muhalefetin de olması gerekiyor. Cumhurbaşkanı Gül muhalefetle bu konuda bazı görüşmeler yapabilir...
PEKİ ANKETLER NE DİYOR?
Bu gelişmelerle ilgili olarak bazı anketler de yaptırılmış..
Çözüm konusunda değişik sorular sorulmuş...
Radikal diyebileceğim kesim, yani "Hayır böyle bir çözüm teröristi muhatap almaktır" diyenlerin oranı yüzde 20 ile 25... En çok da Karadeniz’den geliyor bu keskin ses...
Geri kalan ise "Artık yeter, çocuklar ölmesin. Buna bir çözüm bulun" diyor...
Bu anket sonuçları Ankara’da bazı makamların önünde duruyor...
Elbette yüreği yananlar var. Acılı aileler, acılı bir millet var...
Örneğin sizlerden gelen keskin yorumlar var...
Özkök’ün cumartesi günkü yazısıyla ilgili binlerce kişi yorum yapmak istedi.
Tepkiler de var, "Artık yeter" diyenler de...
DUYGUSALLIĞA YER YOKTUR
Buradaki hassas nokta şudur:
Çözüm derken teröre prim veriliyormuş gibi bir anlam çıkarılıyor. Bu yanlış. Her şey bu bayrak altında, bu üniter yapı üzerinde olacaktır. Ama yine de bazı kararlar vardır. Cesaret ister. Bu noktada duygusallığa yer yoktur. İşte devletin önündeki asıl mesele budur...
DAĞDAN İNDİRME PROJESİ
Çözüm için ilk ciddi proje MİT Müsteşarı Emre Taner’den geliyor... O çalışmanın adı: "Dağdan indirme projesi".
Özeti şudur:
Türkiye’deki teröristler silah bırakacaklar. Evlerine dönmelerine göz yumulacak!!! Kuzey Irak’taki lider kadrosu ve üst yönetim istedikleri bir ülkeye gidebilecekler. Diğerleri dönebilirler. Siyaset yapabilirler. Tabii bu arada Türkiye’de bazı açılımlar da yapılacak. Kürtçe TV, üniversite gibi...
Bu projeye askerler ve dönemin cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer karşı çıkmıştı...
Şimdi durum değişik. Askerler Kürtçe TV konusunda siyasetin elini rahatlattı. o gün projeyi destekleyen Gül şimdi cumhurbaşkanı...
TANER’İN GÖREVİNİ UZATMA NEDENİ
Projenin oluşumunda büyük emeği olan Emre Taner yine iş başında... Sanıyorum görev süresi de bu nedenle uzuyor...
Çünkü Taner MİT’teki görev süresinin neredeyse tamamını bu mesele için harcadı... Kan da gördü, gözyaşı da... Şehit de verdi. Öcalan’ın yakalanması ve sorgulanması sürecini de yine o yaşadı...
Yani şimdi kimse çıkıp da Emre Taner’i "Teröre prim veriyor" diye suçlayamaz. Kimse "milliyetçiliği üzerine" soru işareti düşüremez... Taner’in görevde kalması bu açıdan önemlidir... Doğrudur... Bunca tecrübe bu konu için kullanılmalıdır.
Taner Kuzey Irak’ta defalarca görüşmeler yaptı. Barzani’yle uzun uzun konuştu. PKK unsurlarıyla yoğun temaslar oldu. Aracılar gitti geldi... Sanıyorum henüz fırsat kaçmış değil...
Mesele Öcalan’ın muhatap alınmasının çok ötesindedir.
KİLİT ŞU SÖZLERLE AÇILACAK
Eğer bir sonuca gidilecekse bunun kilidi şu sözle açılacaktır:
Mağlubu olmayan bir çözüm... Yani kimse diğerine "Bileğini büktüm" demeyecek...
Biliyorum bu gelişmelere çok büyük tepki gösteren okuyucularım var.
Şehit çocuklar ne olacak?
Onlar vatanları için öldüler. Yine ölürler. Saygıyla eğiliyoruz ve diyoruz ki:
Bundan sonra çocuklar ölmesin...
KAPIDAKİ TEHLİKE
Tabii olayın bir başka tehlikeli boyutu var...
Ya bu sorunu biz içimizde çözemezsek ve dışarıdan bir "çözüm süreci" başlatılırsa ne olacak?
Dünyaya anlatamadığımız onca sorun varken, bir de bu eklenecek...
Diğer boyutu da şudur:
Ya PKK içinde tek muhatap dönemi biterse. Yani "başı bozuk eylemler" dönemi başlarsa...
İşte kontrol edilemeyen terör budur. Ve çok tehlikelidir...
Evet, bu ağustos çok önemlidir...
Elbette hemen bir şey beklemek mümkün değil. Bir adım ileri iki adım geri de olsa makul çözüme doğru bir süreçtir bu... Öfkenin, acının, hırsın ötesinde, duygusallıktan uzak, mantığın hákim olduğu bir mercekten bakarak izleyelim...
İKİNCİ YAZI
Unutmak istiyoruz
İSTANBUL 2010’da nasıl bir kültür başkenti olacak?
O kadar çok söylenti var ki...
Nuri Çolakoğlu gibi bir yaratıcı, İskender Pala gibi bir değer, bırakıp gitmiş. Şehrin önünde 6 ay var...
Ne yapılıyor? Ve ne olacak?
2010 için bir bıkkınlık var. Bir durgunluk belki... Birkaç önemli isim daha istifa etmiş. Bir önemli ismi bakan Hayati Yazıcı ikna etmeye çalışıyor...
Yazıcı projeden sorumlu bakan...
Dün Yazıcı’ya açıkça sordum:
Büyük paralar harcandığı söyleniyor. Ama ortada bir şey yok deniyor.
Öyle büyük para diye bir şey yok. Bütçede 200 milyon TL var. O da akaryakıttan kesilen 1 kuruş... Her ilçede bir etkinlik olsun istiyoruz...
İdil Biret konserinde yaşanan o feci olay unutulacak mı? Bir kültür başkenti için o fotoğraf unutulur mu?
Unutulsun istiyoruz. Özür de dilendi...
Peki Sayın Bakan 2010 için bir hayaliniz yok mu?
Olmaz mı. Ben Paris’e ilk defa geçen hafta gittim. Oradaki yapıyı gördüm. İstanbulumuzun güzelliği ortada.
Hayal...
Benim hayalim nedir biliyor musunuz? Geçen gün Yeni Cami’den Sultanahmet’e kadar yürüdüm. Oradaki binaların dökülmüş halini gördüm. Allah’ım dedim, bir güç olsa... Şu güzel binalara zarar vermeden, şu döküntüleri ortadan kaldırabilsek...
Sevgili okurlar;
Yazıcı’nın bu "masum isteği"ni anlıyorum... Ama ben 20 yıldır bu hayali dinliyorum. Özal’dan dinledim. Demirel’den, Mesut Yılmaz’dan, Çiller’den Ecevit’ten, Erbakan’dan, turizm bakanlarından, belediye başkanlarından dinledim...
Bir ülke düşünün ki; kendi hayaline mahkûm olmuş... Çıkamıyor içinden. Yapamıyor...
Zaman geçiyor, yönetimler değişiyor. Şehirler kötü bir estetikçinin elinden çıkmış insan yüzlerine dönüyor... Ve sonra yine o hayal başlıyor:
Allah’ım elimde bir güç olsa...
ÜÇÜNCÜ YAZI
Ön tarafta kavga var, ya arkada ne oluyor?
GÜNDEM yorgunu Türkiye... Her sabah bir krizle uyanan Türkiye...
Kriz yorgunu oldu bu millet. Çünkü ön tarafta gerilim var. Gürültü var...
Ankara, kasvetin takım elbisesini giymiş, kravatıyla geriyor hayatı...
Ön tarafta bu var...
Peki ya arka tarafta ne var?
Sırasıyla gidelim...
1- Arka tarafta sessiz bir acı var. Kırık umutlar var. İş ilanları karşısında bekleyen buruk bakışlar var. Her sabah umutsuz bir güne daha uyanan milyonlarca genç işsiz var. DİE rakamlarına göre kentlerdeki genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 29 arttı. İnanılmaz bir oran bu... Şehirdeki işsiz gençlere, her 100 gençten 30’u daha eklendi. İşte bu var arka tarafta.
İş arayan kardeşim. Sınav, dershane, üniversite, not yorgunu kardeşim. İşsiz, umutsuz, öfkeli genç kardeşim var. Sokaklarda çaresiz yürüyen, akşamları babasıyla göz göze gelmemeye çalışan genç kardeşim var... "Hele bir askere gitsin sonra işe bakarız" diyen buruk anneler var..
2- Yine zam var... Benzin fiyatının iki misli akaryakıt vergisi var. 1 litre benzine 3.2 lira ödeyen bir millet var. Bunun 2.12 lirası vergi... Yani benzinin fiyatı aslında 1 lira. Arka tarafta işte böyle bir "Dumrul düzeni" var...
3- Turistik lokantalara ve otellere gelen KDV artışı var... Yüzde 18 oldu KDV... Fiyatlar katlanıyor. Otel işletmecilerinin öfkesi, haykırışı var arka tarafta...
4- Dolarla kredi devri kapatılınca, emlak ve inşaat sektöründen gelen isyanlar var. Kredi kesilince konut satışı çökmeye başladı. İşte onun öfkesi var.
Evet arka tarafta hayatın gerçek acıları var... Sokaktaki acılar.
Ama ön taraftaki "gürültü"den duyulmuyor bu sesler. Tıkanıp kalıyor...
O işsiz gençler çoğalıyor. Genç kardeşlerim işsizlikten hıçkırıyor. Ama ortada gözyaşı yok.
Paylaş