Paylaş
007’nin son macerasının ana dekoru Türkiye...
Çekimler başladı.
Ahmet Hakan haklı bir uyarı yaptı ve sordu:
- Aman dikkat Türkiye bu filmde nasıl bir ülke olarak sunulacak? Senaryoya bakıldı mı?
Bu sorunun bir cevabı var.
Ama önce komik bir olayı aktarmam gerekiyor.
James Bond’un filmde kullandığı silah neredeyse gerçek bir silah. Yalnızca kuru sıkı.
Filmin Türkiye temsilciliğini yapan kişiler, film ekipmanlarının Türkiye’ye sokulması için müracaat ediyorlar.
İçinde tabii bu silah da var.
Ve elbette silah sorun oluyor..
007 James Bond’un silahına bürokrasi izin vermiyor.
Koskoca James Bond da oyuncak silahla maceraya atılmak istemiyor.
Kriz büyüyor.
İşte o günlerde filmin temsilcisi ajans bir yolunu buluyor ve önceden tanıdığı AB Bakanı Egemen Bağış’a ulaşıyor.
Bağış devreye giriyor. Ve silah sanıyorum;
James Bond’un silahı bir Türk polisine zimmetlenerek çözüm bulunuyor. İşte bu sırada James Bond filminin senaryosu da okunuyor. En azından ben öyle tahmin ediyorum.
İKİNCİ YAZI:
Suriye ile savaş olur mu?
SURİYE ile savaş çıkar mı sorusuna cevap vermeden önce;
Twitter gibi bir paylaşım zenginliğini oturduğu yerden ve hiç araştırmadan bir “tükürük hokkası”na çevirenlere bir çift sözüm var.
Bir önceki yazımda Suriye’deki diktatörlüğün son bulması gerektiğini yazdım.
Önüne gelen Twitter’dan benim “savaş kışkırtıcısı” olduğumu yazdı.
Ben şimdi o “tükürük hokkası”na düşmeden;
Bu dikta kafalı mesajlara diyorum ki:
“Arkadaş bak ben araştırıyorum. Konuşuyorum, inceliyorum, günler, saatler harcıyorum. Ve öyle yazıyorum... Ya sen?”
Şimdi sorulara geçebilirim;
- Sınırımızda savaş rüzgarları mı esiyor?
- Türkiye savaş mı istiyor?
- Türkiye Suriye meselesinde yalnız mı kalıyor?
Söylenti ikliminde giderek artan bu soruların cevapları için;
Ankara’nın en yetkili isimlerinden birisini dinledim.
Dışişleri koridorlarından, siyasi iradenin karar mekanizmalarına geçtim.
Ve birinci ağızdan dinlediğim stratejiyi ve gelişmeleri şöyle özetleyebilirim:
SAVAŞ: Türkiye kesinlikle Suriye ile bir savaş istemiyor.
RAHATSIZLIK NOKTASI: Daha önemlisi, meselenin bir Türkiye-Suriye sorunu gibi algılanmasından Ankara ciddi şekilde rahatsız olur.
BOYUT DEĞİŞİMİ: Suriye meselesi artık uluslararası bir boyut kazanmıştır.
TÜRKİYE’NİN ROLÜ: BM’nin kararlılığının artmasında, ve Suriye’deki olayların uluslararası boyut kazanıp, Esad’ın ateşkes ilanında, Türkiye’nin son dönemde yaptığı baskının ve muhaliflerin tek bir ağızda birleşmesine yaptığı katkının önemi ve etkisi büyüktür.
ANKARA’NIN BEKLENTİLERİ:
Önümüzdeki dönem için Ankara’nın bazı beklentileri var. Bu beklentiler de BM Genel Sekreteri’ne ilk ağızdan iletilmiş durumda.
Özetlersem;
- Suriye’de tankların ve ağır silahların şehirlerden çekilmesi. Ayrıca bu silahların kırsala gitmesi de yetmez.
- Bir gözlemci heyetinin bu silahların kışlalarına gidip gitmediğinin envanterini çıkartması gerekiyor.
- Barışçı gösterilere müdahale edilmemesi.
- İnsani yardım kontrolü için BM’den (Blue Helmet) görevlilerin Suriye’ye gönderilebilmesi.
EKONOMİK YORGUNLUK
Rusya ve Çin’in vetoları yüzünden BM Suriye için etkin bir karar almakta zorlanıyor. Bu durumda Suriye için bir silahlı müdahale yolu açık görünmüyor. Peki bu durumda Esad nasıl ikna olacak?
Ankara bu konuda da kapsamlı bir analiz yapmış.
Suriye bir petrol ülkesi olmadığı için ekonomik sıkıntılar artık orta sınıfa kadar dayanmış durumda. Ülkedeki istikrasızlık ve ekonomik belirsizlik huzursuzluğu her geçen gün geniş kitlelere yayıyor. Bu da Esad’ı zorluyor.
ANKARA’NIN ÇİN’E MESAJI
Gelişmelerdeki bir başka önemli detay da Ankara’nın Pekin’e verdiği mesaj. Kısaca şöyle :
“Suriye için alınacak önlemleri veto ediyorsunuz. Daha önce Başer Esad’ı Suriye için bir istikrar olarak görüyordunuz. Ama artık Esad’ın varlığı bir istikrarsızlıktır.”
VE EN KRİTİK SORU:
- Türkiye hangi durumda fiziki olarak Suriye’ye karşı sertleşir?
Bu sorunun Ankara’da bir tek cevabı var. O da şudur:
-Ulusal güvenliğimizi tehdit edecek bir durum oluşursa…
- Peki nedir bu durum?
- Son günlerde Suriye’den Türkiye sınırına ve kamplara doğru ateş açılmaktadır. Bunlar tehdit boyutuna gelirse..
Ve en önemlisi;
- Suriye Türkiye sınırına doğru PKK kozunu kullanmaya kalkarsa!!!
Bu amaçla, Türkiye Suriye sınırı ve ötesindeki her türlü PKK hareketini tıpkı Kuzey Irak’taki gibi en ince ayrıntısına kadar takip ediyor.
- Yani?
- Yani Türkiye Kuzey Irak’a hava harekatlarını hangi kaygı ve gerekçeyle yapıyorsa, burada da farklı bir durum olmaz...
SONUÇ:
- Türkiye Suriye meselesini uluslararası bir mesele olarak görüyor. Bu konuda BM kulvarında ilerliyor.
- Ankara kesinlikle savaş istemiyor.
- Ancak ulusal güvenlik şartını da koyuyor.
- Ankara Şam’a olan baskıların artmasında etkin rol almış durumda.
Evet; bütün bu gelişmeleri alt alta yazdığımızda;
Suriye ile bir savaş söz konusu değildir. Zaten;
Militer yönetimlerden, diktatörlüklerden arınmış ve demokrasinin zenginliğiyle beslenen bir bölge için elbette savaş istemek hiçbir mantığa uymuyor.
ÜÇÜNCÜ YAZI:
“Alın teri”nden “akıl teri”ne
KLASİK yüzyılın dijital yüzyıldan ayrıldığı yer neresidir?
Ya da;
“Alın teri” yüzyılı ile “akıl teri” yüzyılı arasındaki fark nedir diye sorsak;
İşte cevabı:
Geçtiğimiz hafta Apple’ın borsalardaki değeri 600 milyar doları geçti.
Evet, tam 600 milyar dolar..
Peki İMKB’de işlem gören şirketlerin toplam değeri nedir?
250 milyar dolar...
Neredeyse üç katı.
Bu oranların anlamı çok açıktır.
Yani diyorum ki;
Türkiye “akıl teri” yüzyılını kaçırmak istemiyorsa eğer;
Araştırma ve geliştirmeye yönelik bir “dünya çıtası” belirlemelidir.
ARGE teknolojisi önemsenmelidir. Dünyayla yarışacak bir çizgiye çekilmelidir.
Bu nedenle soruyorum:
Türkiye’de kaç büyük şirket ARGE’ye ne kadar finansman ayırmıştır?
Matbaayı 500 yıl sonra almış bir coğrafyanın çocukları olarak;
“Alın teri”nden, “akıl teri”ne geçişin ne kadar farkındayız?
Paylaş