Paylaş
Üç kritik şehirde ne olacağı sorusu şimdi en rağbet gören seçim kulisidir.
Anketler, araştırmalar, yorumlar, analizler.
Ekranlarda çaktırmadan pas ve destek atarak konuşan sözde uzmanlar...
Bense şehirler üzerine kurulan bu “siyaset parseli”nin ötesinde...
Başka bir sorunun peşindeyim.
Biz ne istiyoruz bu seçimden?
Biz... Yani şehir ahalisi...
Ece Ayhan’ın deyişiyle “el değiştiren halk kartları” olarak biz...
Mesela ben, tamamıyla estetik bir kaygıyla...
- Kadın belediye başkanı oranının erkeklerden daha fazla olmasını istiyorum.
- Seçilmiş belediye başkanlarının, “atanmış” ve “adanmış” valilerden daha etkili ve yetkili olmasını istiyorum.
Çünkü biliyorum ki...
Seçilmiş belediye başkanı daha iyi anlayacaktır yanlış park nedeniyle evi yanan emekli Fevzi Bey’in isyanını...
İşte örnek:
Daha dün Beyoğlu Piyale Mumhanesi Sokak’ta bir yangın çıktı.
Bakın fotoğraflara itfaiye gelmiş... Ama geçemiyor.
Yani belediye işini yapmış, itfaiye yetişmiş.
Ama yanlış park etmiş araçlar yüzünden itfaiye sokağın bir başında bekliyor.
Ev sokağın diğer başında yanıyor.
İtfaiye çocukları ancak oraya kadar koşarak kurtarabiliyor.
Ne olurdu yani, belediye başkanı polis gücü kullanabilse ve bütün kritik sokaklardaki yanlış parkları denetleyebilse...
Kriminal polis, hırsızları kovaladığı kadar bir başka polis gücü de şehir hayatına dikkat kesilse.
Belediyede bu yetki olsa. Seyyar satıcı kovalayan zabıtanın ötesinde bir otorite.
Ne olur bu yetkisi olsa.
ŞEHİR POLİSİ
Böylece bir şehir polisi kavramı gelişse...
Toplum polisi yerine, çevik kuvvet kadar, şehir polisi görev yapsa.
Yani yalnızca kriminal olaylara değil...
Cop ve biber gazı değil...
Boğaz’ı kirleteni, gürültü kirliliği yapanı, arkamızda bir kalp krizi gibi gezen minibüs kornalarını önleyen bir polis mesela...
Biber gazıyla değil, egzoz gazıyla mücadele eden bir şehir polisi...
Seçilmiş belediye başkanı kendisine oy veren gençliği anlayabilir.
Kriminal bir kuşkuyla bakmaz.
Olay yeri inceleme ekibiyle değil.
Çevre inceleme ekibiyle gezer.
Belki bu şekilde sürekli olarak halkla karşı karşıyaymış gibi bir “imaj zedelenmesi” yaşayan polis de bu paradokstan kurtulur. Evet, şehir polisi...
Kriminal polisle, halk polisi ayrışır...
Bakın mesela İstanbul Gültepe..
Örnek olsun diye yazıyorum. Otoçıkmazı Sokak..
Bir düğün sarayı görürsünüz.
Sokağın girişine öyle bir park yapılır ki...
Bir yangın çıksa mümkün değil itfaiyenin o sokağa girmesi...
Ya da bir deprem...
Yalnız İstanbul mu?
Şehir merkezleri plansız yapılan AVM’lerin, bilmem kaç katlı sitelerin işgali altındadır.
Yetmeyen yollar. Çıldırtan trafik...
Gürültü. Kirlilik. Ve bina çöplüğü... Yanlış park kirliliği... Kaldırımsız yollar.
Meydanları olmayan şehirler...
Dedim ya...
Biz asıl neye bakmalıyız...
Anketlere mi? Seçim tahminleri üzerine yapılan atmasyon yorumlara mı?
İstanbul’u kim alacak merakı... “İzmir ne olur?” gibi tahrikkâr sorulara mı?
‘Rayting kafalı’ araştırmalara mı?
Yoksa bütün bunların ötesinde...
Siz, yani şehir ahalisi olarak...
Sorun bakalım:
Ne istiyorsunuz bir belediye başkanından?
Paylaş