Bir daha soruyorum. Yine o aynı şok iddia:
-
Bizim Diyanet İşleri Başkanı (Ahmet Yönlüer) milletvekillerine istifa etmeleri için para teklif etmiş.
- Nasıl yani?
-
Yani bizden birisine, örneğin istifa etmesi halinde 600 bin dolar teklif etmiş. Teklifi kabul etmeyenler anlatıyor.
Serdar Denktaş’ın bu sözleri karşısında donup kalıyorum.
Olaya bakın. Diyanet İşleri Başkanı koalisyon ortağı milletvekiline istifası için 600 bin dolar teklif ediyor.
Niye?
Hükümetin düşürülmesi için. Doğrusu inanmak istemiyorum. İnsanları iyi ahlaka, İslam’a davet eden bir din adamı, hükümet düşürmek için milletvekiline rüşvet teklif eder mi?
Serdar Denktaş
"600 bin dolar teklif etmiş" diye üsteliyor.
Nasıl inanacağız?
Bu yüzden birkaç kez sorup teybe alıyorum. Çünkü, bu çok ağır iddiayı ortaya atan kişi çok önemli bir isim...
KKTC’de önceki gün istifa eden hükümetin Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı.
Aynı zamanda koalisyon ortağı parti olan DP’nin Genel Başkanı Serdar Denktaş... Evet, aynen söylüyor:
-
KKTC Müftüsü (Diyanet İşleri Başkanı) milletvekillerimizi heyecanlandırıcı teklifler yapıyor.
- Ne tür heyecanlar yani...
-
Bir milletvekiline 600 bin dolar. Bize anlatıyorlar. Hatta bizim milletvekili bize ’Annem hasta’ diyerek Türkiye’ye geliyor. Sonra öğreniyoruz Ankara’da ve istifa etmiş.
Soruyorum:
- Peki, bu durumu Başbakan Erdoğan ya da Dışişleri Bakanı Gül’e anlattınız mı?
-
Hayır, ama Sayın Başbakan’dan randevu isteyeceğim. Bu iddiaları aktarıp fikrini alacağım.
GEREĞİ YAPILSIN
Evet, iddialar vahim ve ucunun Ankara’ya dayanıp dayanmadığı soruları var. Serdar Denktaş bunu da iddia ediyor. Acaba Ankara’dan kasıt nedir? Kimlerdir?
Türkiye’nin AB sürecinde en kritik günlere girdiği ve Kıbrıs’ın kilit faktör haline geldiği günlerde bu tür skandal iddiaları çok önemli ağızlardan ortaya atılıyor.
Hükümet bu iddiaların arkasını mutlak araştırmalıdır. Eğer doğruysa gereğini yapmalıdır.
KKTC MüftüsüKKTC Din İşleri Dairesi Başkanı Ahmet Yönlüer, Pakistan depremi için toplanan yardımı geçen yıl İstanbul’da Başbakan Tayyip Erdoğan’a teslim etmiş, Erdoğan da 20 Temmuz kutlamaları için geldiği KKTC’de programını bozarak Yönlüer’in kızının düğününe katılmıştı. Yönlüer, hakkındaki iddiaları reddediyor ve ’Ben kimseyi ayartmadım. Gerçekte birçok milletvekili benden AKP ile bağlantı kurup hükümet kurmak için yardım istedi. Ben hepsini reddettim’ diyor.
Hızlı tren bürokrasiye çarpmışHELİKOPTER dağların arasından, Porsuk Çayı’na doğru yönelirken altımızda ip gibi dümdüz bir hat beliriyor. Hızlı tren hattı. İnanılmaz bir inşaat. Görmeden inanılmaz. 250 kilometre hiç kıvrılmadan, eğilip bükülmeden giden bir hat. Muazzam viyadükler. Ankara-İstanbul hızlı tren hattı. Bittiğinde Ankara’dan İstanbul 3 saat 15 dakika. Üstelik Ankara’nın göbeğinden biniyorsun, İstanbul’un ortasından çıkıyorsun. Havaalanı işkencesi, yol kargaşası yok.
Ama bitmiyor.
Bakan
Yıldırım üzgün, Müsteşar
Şahin üzgün...
Çünkü ihaleyi kaybeden bir firma itiraz etmiş. Mahkeme yürütmeyi durdurmuş. Bu yüzden Eskişehir sonrası iki yıl gecikmeyle bitecek. Doğrusu o hattın üzerinden uçarken bu engeli çıkaranlar için,
"Ayıp değil mi be kardeşim" diye sormadan edemedim. Zaten rakamlar adamı çıldırtıyor. Türkiye Atatürk döneminde 10 yılda 7 bin 500 kilometre demiryolu yapmış. Hem de kazmayla kürekle. Ama 2003 yılına kadar yani 50 yılda yalnızca 1700 kilometre demiryolu yapılmış.
Nasıl çıldırmazsınız.
Ulaştırma Bakanı bir de hızlı tren vagon fabrikası açtı. Kore ortaklığıyla fabrikayı açan Türk yatırımcı Saffet Çerçi şöyle diyor:
- Araba fabrikasını kaçırdığımız gibi az daha bunu da kaçırıyorduk. Yani yılda 300 milyon dolar getirisi olan bir yatırımı. Sebep bürokrasi. Bir de ihaleyi kazanamayan firmalar bürokrasiye çengeli atıp işimizi güçleştiriyorlardı. Bir imza olmayınca aylarca bekliyorsunuz. Neyse ki bakan çözdü.
İşte yine aynı dert. Hızlı trende olduğu gibi, ihaleyi kaybeden müteahhit, önce mahkemeye gidiyor. Olmayınca bürokrasiye çengeli atıp işleri yavaşlatıyor. Yabancı ortağı kaçırtıp, ihaleyi bozduruyor. Sonra bir ihale daha. Ve aylarca süren mahkeme safahatı.
Bu tezgahı bozacak yeni bir sistem lazım.
Bu gezinin sonunda gördüm ki, yatırım yapmak çok zor. Ama Ulaştırma Bakanı Yıldırım ve Müsteşar Şahin başta olmak üzere müthiş bir kadro, bu bürokrasi ve hukuk tezgahına karşı göğüs göğüse savaşıyorlar.
Polis özel timi askere bağlanıyorHÜKÜMET’in çok önemli görevlerdeki üç bakanıyla konuştum.
Ortak istek ve hazırlık şöyle:
- Teröristlere karşı işi askerlik olan, uzun yıllar eğitilmiş profesyonel askerlerden özel timler kurulmalı. Hatta polisin elindeki özel harekát timleri de askere bağlanabilir.
Bir bakan daha da netleştiriyor:
- Sayın Başbakan da böyle düşünüyor. 4 aylık acemi eğitimle yıllardır dağlarda yaşayan teröristlere karşı mücadele çok kayıp verdiriyor. Bunun için uzman çavuş, astsubay ve subaylardan oluşan özel timler kurulmalı. Bunlar da sürekli o dağlarda olmalı.
Bir diğer bakan:
- Bu konuda Bakanlar Kurulu’na öneri getireceğim. Milli Güvenlik Kurulu’nda da konuşulmalı. Sanıyorum asker de bu konuda bir hazırlık yapıyor.
Evet, hükümette bu yönde bir beklenti var.
Peki acaba asker ne düşünüyor. Şu kadarını söyleyebilirim.
Terör örgütünün ateşkes arayışı askeri hiç ilgilendirmiyor. Çok ciddi bir hazırlıkla
"çok özel bir harekat" başlayabilir.
Hem de ateşin düştüğü yer küllenmeden, şehit analarının gözyaşları kurumadan. Sonra koordinatörler buluşup kendi aralarında konuşurlar.
Çünkü koordine edecek bir şey yok. Dağlarda terörist var o kadar...
ABD uçağına Türk hava sahası tuzağıKULE görevlisi radarda aniden
"tanımlanamayan bir cisim" görüyor. Telsiz kodlarından kimlik soruyor. Cevap yok. Birkaç kez daha, yine ses yok. Cisim bizim hava sahamızda ilerlemeye devam ediyor. Derhal Hava Kuvvetleri alarma geçiyor. Bu sırada telsizden uçağın bir ABD askeri uçağı olduğu mesajı geliyor. Kule Kıbrıs FIR hattından giren ABD askeri uçağının derhal sınır dışına çıkmasını istiyor. Uçak dinlemiyor. Irak’a doğru devam ediyor. Bir iki uyarı daha, yine değişiklik olmayınca iki Türk F-16’sı havalanıyor. Hemen ABD askeri uçağının iki yanına yerleşiyor. Ve kanat işaretiyle kendisini takip etmesini istiyor. Bu hareket ısrar halinde düşürmeye kadar gidebilir. Bunu gören ABD’li pilotlar Türk F-16’larının eskortuyla sınırdan çıkartılıyorlar.
Bu ani gelişme birkaç kez daha oluyor. Biraz araştırılınca ortaya şu gerçek çıkıyor. Güney Kıbrıs’tan geçen uçaklar (özellikle ABD uçakları seçiliyor) kule tarafından KKTC kulesine devredilmiyor. Çünkü Güney Kıbrıs KKTC’yi tanımıyor. Bu yüzden uçağı bir sonraki kule olan KKTC’ye devretmiyor. Böylece uçaklar hattı kaybedip Türkiye üzerine yöneliyorlar. Ve aniden radarda beliriyorlar. ABD uçaklarından birisi ukalalık edince F-16’lar "havada küçük bir çuval hareketi" yapıyorlar. Bu olaylar Güney Kıbrıs’a bizim limanların açılıp açılmama tartışmasından sonra başlamış. Şimdi defalarca yazı yazılıyor, ama Güney Kıbrıs dinlemiyor.
Yani ucuz ama tehlikeli bir oyun.
Afganistan’a 3 helikopter, 80 askerFRANSIZ Büyükelçiliği’nin resepsiyonunda
Hikmet Çetin’le konuşuyoruz. ’Hikmet Abi’, çok tartışılan bir konuya açıklık getiriyor.
Org. Yaşar Büyükanıt’ın
"Afganistan’a asker göndermiyoruz sözü yanlış anlaşıldı" diyor.
- Nasıl yani?
-
Büyükanıt Paşa oraya asker göndermiyoruz, demedi. Biz NATO ülkesiyiz böyle şey olmaz. Yalnızca terörle mücadele için asker göndermeyeceklerini söyledi. Arada fark var.
- Peki gönderecek miyiz?
-
Elbette, işte önümüzdeki ay üç helikopterden oluşan bir filo ve 80 asker gönderiyoruz.
- Nereye?
- Türkiye’ye merkezde yani Kabil ve çevresinde görev verildi. Oraya gidecek. Dağlara değil. Zaten Türkiye, İtalya, Fransa merkezde değişimli komutanlık sisteminde çalışıyor. Sırasıyla bize de gelecek.
Evet,
Hikmet Çetin uzun süren NATO görevinden sonra Ankara’ya döndü. Yeni bir görev olabilir mi?
-
Daha öncekinden alt bir görev olamaz.