Paylaş
Sokağın arkasına doğru dumanlar tütüyor.
Ve caddenin kesiştiği yere koşuyor genç kadın. Elinde bir bohça...
Arkasından kocası... Bir yatak sırtında.
Bir yaşlı adam bağırıyor:
“Yetiş yetiş, al şu döşeği.”
Bütün mahalle böyle.
Dün Doğan Haber Ajansı geçti bu görüntüyü.
Dinmeyen acıların şehri Diyarbakır’dan.
İstenen de budur.
O kadim şehri...
Bir zamanlar sevginin beste olduğu sokakları...
Bir ‘savaş sahnesi’ne dönüştürmek.
Dün hurriyet.com.tr’de yayınlandı bu görüntüler.
İçim gitti.
Oysa “Silaha karşı siyaset” demiştik.
“Teröre karşı düşünce özgürlüğü” demiştik.
Millet terörden bıkmış.
‘Dağa çıkanı’ değil, ‘sandığa gideni’ tercih etmişti.
Ama ne oldu?
HDP yönetimi bir türlü sivilleşemedi. Kandil’in emir-komutasından çıkamadı.
Çıkmak isteyenler olduğunu biliyorum.
Onlar da çaresiz kaldı.
Gerçekleri konuşalım...
Seçimlerde, “Biz Türkiye partisiyiz” diyerek geniş kesimlerden oy aldılar.
Terörden bunalmış millet sandığa gitti. Oy verdi. Yüzde 10 barajını geçtiler.
Tarihinde görülmedik bir milletvekili sayısıyla Meclis’e girdiler.
Bu, şu demekti:
“Artık silahı değil, siyaseti öne çıkarıyoruz. Silahlar sussun...”
Yani?
“Kandil’in silahı bırakması, siyasetin öne çıkması” demekti.
Bu gelişme Kandil’in işine gelmedi. Çünkü ikinci planda kalmaya başladı.
Ardından Suriye ve Irak savaşı çıktı.
PKK’nın ikiz kardeşi PYD, hiç vakit kaybetmeden ABD’ye söz vermişti:
“Beni desteklersen DEAŞ’a karşı savaşırım.”
O destek geldi.
Kobani yaşandı.
PYD bir kanton ihtimalini görmeye başladı.
Bu da Kandil’i etkiledi.
Ve böylece PKK, HDP’ye karşı yeniden bastırma gücü buldu.
İşte ne olduysa o saatten sonra oldu.
“Türkiye partisiyiz” diyen HDP yönetimi...
“Silahlar sussun” diyen eşbaşkanlar, kendileri susmaya başladı.
Ardından Kandil’in talimatıyla, ‘hendek eylemleri’ geldi.
PKK da PYD’nin Kobani’de yaptığını denedi.
HDP yönetimi “halkı sokağa çağırdı”. ‘Özyönetim’ adı altında ‘kanton’ denemesine girişti.
Ve en önemlisi, “Silah yerine siyaset” diyen HDP belediyeleri ‘şehir savaşı’ başlatmak isteyen ‘hendekçi’lerin lojistik merkezi haline geldi.
Deyim yerindeyse, HDP “Kandil’e teslim oldu”...
Söylemler 180 derece değişti.
Her fırsatta ‘demokrasi’ diyen HDP vekilleri, 15 Temmuz gecesi Meclis’e bile gelmediler.
İşte “Savcıya ifade vermeyeceğiz” politikası da eminim hukukta bir hendek açmak için PKK’dan gelmişti.
Muhtemelen, “Gerekirse hepiniz hapse gireceksiniz” türünden bir ‘gerilim politikası’ydı bu.
“Bu ülkenin mahkemesini tanımam” diyen bu üslubun nereye gideceği belliydi.
Devlet, elbette hukukun gereğini yapacaktı.
Ve dün olanlar oldu.
Ve asıl olanlar, benim Diyarbakır’daki masum ve mahzun halkıma oldu.
Bütün bu gerilim, “Savcıya ifade vermem. Mahkemeyi tanımam” üslubu, bana göre Kandil’in yeni ‘hendek talimatı’dır.
Sokakta ‘hendek’ tutmayınca...
Hukukta ‘hendek’ açma, kaos yaratma talimatıdır. HDP bu durumu, bilerek yaratmıştır.
Bütün bunlardan sonra ‘tutuklama meselesi’ne gelince...
Hukuka inanacağız...
Mahkemelere güveneceğiz...
Devlet elbette şunu diyecektir:
“Vergini vermezsen, misliyle alırım.”
“Savcıya gelmezsen, zorla getirtirim.”
“Mahkemeden kaçarsan, yakalatırım.”
Bunlar tamam...
Ama aynı zamanda ben, delil karartma ihtimali olmadığı sürece ‘tutuksuz yargılama’dan yanayım.
Ayrıca, tutuklanmayı ‘bir hendek’ propagandasına çevirmek isteyenlere karşı da uyanık olmak gerekir. Tutukluluk süresini ‘ceza’ haline getirmek hukuk devletine yakışmaz.
Devlet, “Biz siyaset yapıyoruz. Yine devlet izin vermiyor” gibi bir oyuna da düşmemelidir.
Özetle, ‘sokakta hendeği başaramayanlar’...
“Hukukta hendek kazmak istiyorlarsa”...
Dikkat diyorum...
Vesselam...
Paylaş