Paylaş
Simsiyah...
Koyu renk... Takım elbise ve kravat...
İki kadın görebildim fotoğraflarda. Ve Yalnızca onlar renkliydi.
Başı açık olan kıpkırmızı giyinmişti. Kapalı olan mavi ve beyaz.
Bir tek onlar açtı içimi.
Gerisi erkekliğin takım elbiseli karası...
Griden kahverengiye koyulaşan bir insan dekoru...
Peki, bu kadar koyu renkten cıvıl cıvıl çocukların o “Disney ruhu”ndaki renklere nasıl ulaşabileceksiniz?
Ulaşamazsınız elbette.
Üstelik toplandığınız kent Akdeniz’in en kravatsız ve en renkli kentiyse...
Peki siz böyle yukarıdan “eğitim buyuran” bir devlet görüntüsüyle ve siyah takım elbiselerle benim çocuğumu nasıl eğiteceksiniz?
Eğitemezsiniz... Eğip bükersiniz yalnızca...
Bugüne kadar o buyurgan devletin format attığı çocuklar nerede şimdi?
Oysa Akdeniz’in o renkli kentinde siz, çocuklara ne anlatılmalı diye tartışacağınıza, bir defa da çıkarıp o siyah takımları, kravatları...
Bu çocukları nasıl anlayabiliriz şûrası toplasanız...
Bir defa da anlatmak, buyurmak, format atmak yerine anlamaya çalışsanız...
O toplantıda kaç pedagog vardı çok merak ediyorum.
Kaç yaratıcı bilimadamı katılmıştı acaba?
Orada alınan kararlar, elindeki iPhone’dan bilmem kaç ‘gigabyte’ bilgi indirebilen, dünyanın en karmaşık ve en renkli oyunlarını oynayabilen, Google’ı bir mahalle çeşmesi gibi kullanabilen bu çocuklara ne kadar ulaşabilecek?
Ulaşamazsınız...
AİLE ŞÛRASI
O şurayı izledikten sonra kendi kendime sordum:
“Peki ben çocuklarıma ne öğretmeye çalıştım?”
Yani benim içimdeki aile şûrası kararları nelerdir?
Sıraya girmeyi öğretmeye çalıştım mesela... Spor yapmayı.
İnsana güvenmeyi. Doğru söylemenin erdemini...
Pusu kurmanın, yalanın, içten pazarlıklı olmanın çürümüşlüğünü...
Kendisinden farklı düşünene, farklı olana saygı duymayı...
Sevginin değerini.
Trafikte korna seslerinin, başkasının yolunu kesmenin kaosunu.
Dünyanın acı çekmek için değil, yaşanmak için var olduğunu.
Kibrin ve nefretin, kin duygusunun, başkalarının özel hayatına karışmanın dönüp kendisini vuracağını.
Vatan, bayrak ve insan sevgisinin değerini.
İnançlara saygının insana saygı olduğunu.
Başkasının yaşam tarzına olan saygının aslında kendisine duyduğu saygı olduğunu.
Çevrenin önemini. Kuşların, ağaçların, denizlerin nasıl bir insanlık mirası olduğunu...
Evet, ben bunları öğretmeye çalıştım çocuklarıma.
Benim içimdeki eğitim şûrası önce çocuğumu ve yaşadığım yüzyılı anlama şûrasıdır çünkü.
Bunun için dedim...
O takım elbiseli “buyurgan devlet şûraları” bizim eğitimimize hiç faydalı olamadı.
O yüzden de soruyorum:
“Apple yaratan o garaj çocukları hangi eğitim şûrasından çıkmışlardır acaba?”
Silikon Vadisi’nde eğitim şûrası toplanmış mıdır hiç?
Ya da...
Kuyrukluyıldıza o çamaşır makinesi büyüklüğündeki aracı indiren çocuklar hangi şûrada eğitilmişlerdir?
Bu soruları aslında Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı da sorabilir elbette...
İnanıyorum ki sorar...
Çünkü o da kravatı fırlatıp atmış bir kültürün tarihinden geliyor...
Artık Sormuyorsa yazıktır...
Eğitim değil, eğip bükme şûrası olur o toplantı o zaman...
Paylaş