Paylaş
“Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü ... bir soru üzerine şöyle şöyle dedi”...
Bu bir klasiktir...Anlamı şudur:
“Biz dünyaya bu tavrımızı ilan ediyoruz.”
Dün bizim Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy’un açıklaması tam bir örnekti.
Haber şuydu: “Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, Türkiye’nin S-400 tedarikini ertelemeyi değerlendirip değerlendirmediği hakkında bazı basın yayın organlarında yer alan haberlere ilişkin yöneltilen soruya cevap verdi.”
Cevap da şuydu: “Rusya’dan S-400 tedarik sürecimiz planlandığı şekilde devam etmektedir. Diğer taraftan ABD’nin S-400 sisteminin NATO’nun birlikte çalışabilirliğine ve F-35 sistemlerine zarar verebileceği konusundaki endişelerini görüşmek üzere ABD makamlarına ilettiğimiz çalışma grubu toplantısı teklifimiz geçerliliğini korumaktadır.”
Aksoy’un diplomatik açıklamasının Türkçe meali şudur:
“Bir NATO müttefiki olarak sorumluluklarımızın bilincindeyiz. Rusya’dan S-400 sistemini almamız bu sorumluluğumuza aykırı değildir. Ve alma irademiz sürmektedir. ABD’nin endişeleri konusunda görüşmeye açığız.”
Yani...
“Türkiye haklı konumunda durmaya devam ediyor. Tehditle, şantajla bir yere varılamaz. Gelin konuşalım.”
Yani...
“İnsansız hava aracı istedik. Vermediniz. Kendimiz yaptık. Defalarca Patriot hava savunma sistemini istedik. O zaman da NATO üyesi olarak istedik. Ama vermediniz. Biz de ulusal güvenliğimiz için S-400 için anlaştık. Ama şimdi NATO üyesi olduğumuz hatırlandı ve şimdi ‘S-400 hava savunma sistemi NATO’ya zarar verir’ diyorsunuz. Bu böyle olmaz. Gelin konuşalım.”
Sözcü Aksoy’un bu açıklaması önümüzdeki dönemin diplomatik seyri açısından çok kritiktir. Çünkü hemen arkasından “Çalışma grubuna gelmezseniz de siz bilirsiniz” açıklaması gelebilir.
Ayrıca ben Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan iradesinin zorlamaya, şantaja boyun eğmeyeceğini artık bütün dünya tarafından bilindiğini düşünüyorum. O nedenle “Madem konuşmuyorsunuz, siz bilirsiniz. Biz yolumuza devam ederiz” açıklaması da her an gelebilir.
Bakalım ABD yönetimi bu açıklamaya nasıl bir cevap verecek?
Gazetecilik merakım şimdi bu sorunun peşinde...
BU SAHİLLERDE KANUN VAR MI YOK MU?
ONLAR kıyıları işgalden bıkmadılar.
Ben de yazmaktan bıkmıyorum.
İşte denizci ve çevreci dostlardan gelen bir şikâyet daha...
İmar affını fırsat bilen bir kişi, Hisarönü Kocabahçe’de önce kıyıya ev konduruyor. Sonra da iskeleyi çıkıyor.
Tamam da arkadaş...
Her önüne gelen kıyıya bir iskele çıkarsa... Biz bu dünya cenneti sahilleri nasıl koruyacağız?
Özel Çevre Koruma Yasası boşuna mı çıktı?
Rahmetli Özal zamanında çıkan bu yasa delindi de haberimiz mi yok?
Çevre yazıları yazdığım için bana şikâyet yağıyor...
Soruyorlar:
“Bu sahillerde kanun var mı yok mu?”
Oysa Çevre Bakanlığı geçen defa yazdığım yazı üzerine çok ciddi bir çalışma yaptırtmıştı.
Tebrik etmiştim...
Ama görüyorum ki işgal devam ediyor...
Bütün denizciler, çevreciler de işte bunu merak ediyor...
Aslında dahası var...
Şu anda birçok koyda, sahilde aynı sorun sürüyor.
Hem de nasıl...
Mesela bir başka denizci bildiriyor:
“Fatih Bey, Muğla Belediyesi acaba Fethiye Körfezi’ni nasıl denetleyebilir?”
Ya da başka bir soru:
“Sahil Güvenlik göçmen krizi nedeniyle denizlerin temizliğini nasıl denetleyebilir?”
Bu sorular uzayıp gidiyor...
Onlar kıyıları işgalden bıkmıyor...
Biz... Yani denizci ve çevreciler takipten bıkmıyoruz...
Herkese iyi bayramlar...
Paylaş