Paylaş
Babasını bir kez görmüş.
Sonra... Anne ölmüş. Baba maddi-manevi zor durumda.
3 yaşındayken devlet alıyor onu.
Önce Iğdır’da bir yuvaya veriliyor.
Sonra... Artvin’de bir yuva.
Sonra... 6 yaşında yeni bir yuva.
Büyüdükçe bir gariplik olduğunu anlıyor. Anne-baba yokluğu henüz anlayamadığı bir acıyla çökmeye başlıyor. O yüzden devlet onu bu defa Ağrı’da bir “Sevgi Evi”ne yerleştiriyor.
“Sevgi Evi nasıldı?” diye soruyorum.
Gülüyor: “Çok güzeldi. İlk defa mutlu oldum. Ağrı çok güzeldi.”
Bir çocuk için şehrin ne önemi var ki...
Önemli olan onu mutlu edecek bir şefkat. O yüzden Ağrı’daki “Sevgi Evi”nin yöneticilerine, öğretmenlerine buradan hem sevgilerimi hem de saygılarımı gönderiyorum.
2- AĞRI’DAN İZMİR’E
İlkokul sona doğru bu defa İzmir’de bir yuvaya geliyor. Bu arada 2 aylık bir koruyucu aile deneyimi. Ama olmuyor. Ardından İzmir Kemalpaşa’da bir yuvaya veriliyor. İlkokul bu kaos içinde çok kötü geçiyor tabii.
O yılları şöyle anlatıyor:“Tabii sürekli şehir değişiyor. Yuva değişiyor, okul, öğretmen değişiyor. Kafam karmakarışık. Derslerim çok kötü. O zaman zayıf yerine ‘geliştirme’ notu vardı. Benim bütün derslerim ‘geliştirme’ notuydu. Berbat ötesiydi yani. Başarısız olduğum için öğretmenler pek sevmezdi beni.”
3- DÜZENLİ HAYAT VE PANSİYONU OLAN LİSE
İlkokul yıllarındaki bu kaos ortaokul yıllarında, artık ÇEKOM’da düzenli bir hayata dönüşünce dersler de düzelmeye başlıyor:
“Matematik hocam bana çok yardımcı oldu. Benim durumumu bildiği için çok destek oldu. Matematiği sevdirdi. Derslerim giderek düzeliyordu.”
Dersler düzeliyordu ama istediği liseyi tutturmak kolay değildi: “Çok iyi bir sonuç alamadım, ama pansiyonu olan bir liseyi kazandım. Çiğli Fen Lisesi...”
Tabii hayata yuvalarda başlayan bir çocuk için pansiyonu olan bir lise birinci öncelik oluyor.
Soruyorum:
-Pansiyon hayatı nasıldı?
-İyi tarafı da vardı. Hüzünlü tarafı da... Hafta sonları olunca anneler ya da babalar gelip çocukları alıyordu. Ben orada kalıyordum.
4- GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER
Lisede öğretmenlerin de desteğiyle derslere olan ilgi artıyor. Notlar yükseliyor. Ve YSK’dan sonuç geliyor: Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler...
Şimdi önünde uzun bir üniversite dönemi var.
5- İŞTE ONUN HAYALİ
Son bir soru:
-Onlarca yuvadan, kimsesizlikten sonra...
Yalnızlıkla çarpışan bir çocukluktan sonra;
Devletin desteğiyle, çok güzel bir üniversiteye kadar geldin. Şu an hayalin nedir?
Öyle bir cevap veriyor ki;
“Hayalim düzgün, huzurlu bir hayat. Refah istiyorum. Zengin olup bütün dünyayı keşfetmek istiyorum.”
Bu cevap üzerine;
Bilmem bu başarının değerini anlatabiliyor muyum?
6- BAKAN GÖKTAŞ’TAN MORAL SÖZÜ: “BAŞINIZI ÇEVİRDİĞİNİZ YERDEYİZ”
Aslında az önce konuştuğumu genç kızımız gibi devletin koruması altında okuyup son üniversite seçme sınavlarında başarılı olan 966 gencimiz var.
İçlerinden 4’ü yüksek puanlar alarak hukuk, mühendislik ve elektronik gibi çok önemli üniversitelerin bölümlerini kazanıyorlar. Ve önceki hafta Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Göktaş bu gençleri Afrika Evi’nde toplayıp muhteşem bir kutlama yapıyor.
İşte o kutlamanın haberini okurken, fotoğraflarındaki yüzler çekti beni.
Anne baba sevgisinden uzakta; Ama devletin şefkatli kollarında büyüdükleri yuvalardan şimdi üniversitelere uçuyorlar.
Hayalleri var, heyecanları var.
Az önce hikâyesini anlattığım genç kızımız Bakan Göktaş’la sohbet ederken şöyle diyor: “Ben de ileride büyükelçi olmak istiyorum ama çok zor...”
Bakan Hanım cevap veriyor: “İnanmak başarmanın yarısıdır. Siz hayallerinizin peşinden koşun. Bu koşu sırasında ne zaman bir şeye ihtiyaç duyarsanız, başınızı yanınıza çevirmeniz yeter. Çünkü biz de sizlerle birlikte koşuyor olacağız. Her zaman yanınızda olduğumuzu sakın unutmayın.”
Bu cevap o kadar içimi ısıtıyor ki...
Teşekkür ederim Mahinur Hanım...
Bu cevabınızla; Üzerimize bir karabasan gibi çöken “Narin cinayeti”nden sonra biraz olsun nefes aldım.
Elbette Narin’in katil ya da katilleri cezasını bulsun. Ve biz çocuklarımıza sahip çıkmaya devam edelim.
Paylaş