Vurdukça vuruyor...
Sebep: 9 aylık hamile karısına terliklerini geç getirdiği için.
Küfür, bağırtı...
Çığlıklar bütün katı kaplıyor.
Sonunda bir müşteri otel güvenliğini arıyor.
Güvenlik geldiğinde odadan hálá çığlıklar yükseliyor. Kapıyı çalıyorlar. Açan yok...
Kapıyı daha güçlü vuruyorlar. Çığlıklar devam ediyor.
Sonunda kapı açılıyor. Kirli sakallı bir adam hışımla görevlilere bağırıyor.
O sırada kapının aralığından yerde kıvranan hizmetçi görülüyor. Kadın inliyor.
Güvenlik hemen zabıt tutmak istiyor.
Ad, soyadı...
Adam bu defa güvenlikçilere saldırıyor. Sonunda polis geliyor.
Bundan sonrası şöyle:
Karı-koca karakola götürüldüler. İki gün gözaltında kaldılar. Kefaletle serbest bırakıldılar.
Sonra ne mi oldu?
Bakın işte demokrasi olmazsa ne olur sorusunun cevabı da burada başlıyor...
Adamın adı Hannibal...
Libya diktatörü Kaddafi’nin oğlu..
Defalarca polise saldırmış, arabasını polislerin üzerine sürmüş, korumalarını saldırtmış, sabıkalı bir diktatör şımarığı...
Ve bu defa İsviçre’de kaldığı otelde hizmetçisini kemerle döverken gözaltına alındı.
Diktatör Albay, oğlunun gözaltına alındığını duyunca deliye döndü.
Ve derhal İsviçre hükümetine petrol satışını durdurdu.
Yetmedi. Nestle’nin iki çalışanını tutuklattı. O da yetmedi. Libya devleti İsviçre bandıralı gemilerin petrol almak için Libya’ya yanaşmalarını durdurdu.
Diktatör, "Tankerler petrol alamaz" diye buyurdu... Ne bir ticari anlaşma, ne bir tazminat hakkı...
Düşünün ki, milyonlarca dolarlık iş anlaşmaları yapmış bir şirketiniz var. Ya da o şirkette çalışıyorsunuz. Hayatınız bu işe bağlı.
Ama kimin umurunda.
Oğlu hizmetçisini kemerle döverken vay sen nasıl karışırsın... Durdurdum ticareti. Efendim İsviçre’yle ticaretimiz var. Keşke oğlunuz Avrupa’nın ortasında kemerle dövmeseydi.
Ama oğlan dövdü...
İşte bu yüzden diyorum.
Demokrasi olmazsa ne olurun cevabı önemlidir.
Oğulları aslan besleyen, Halepçe’de on binlerce insanın üstüne kimyasal bomba atan diktatör Saddam gibi...
Demokrasi olmazsa... Karışamazsın, hesap soramazsın. Sorgulayamazsın. Eleştiremezsin.
Hanedanlık oluşur. Oğullar, yeğenler, akrabalar bir milletin kaderini kırbaçlar...
Tamam mı?
Bir şehir sanatçısının mucizesiHÜRRİYET ’in insan hakları trenindeyim...
Bu belki de insan hakkının ilk kez trenle çıktığı Anadolu yolculuğudur.
Sabahın erken saatlerinde ayçiçek tarlaları arasından Eskişehir garına doğru giderken Temuçin Tüzecan’a sordum:
-
Hürriyet’in insan hakları treni günlerdir Anadolu’yu geziyor. Bunca Anadolu şehri. Seni en çok ne etkiledi?-
Biliyor musun ki, gittiğim birçok ilde valilerle aynı şeyi düşündüğümüzü gördüm. Bu inanılmaz bir değişim.
Evet, gençlik yıllarımızda vali denilince akla "devletin soğuk korkutucu ve ağır hali" gelirdi.
Temuçin bu değişimi gözlemiş... Bence bu en önemli değişimdir.
Eskişehir’e gelince...
Tek cümle edebilirim:
-
Eskişehir bir üniversite ve Yılmaz Büyükerşen mucizesidir...Siz hiç geceleri evinde köprü deseni yapan belediye başkanı gördünüz mü? Bırakın yolları, meydanları...
Gece evinde şehrin ince işini çizen bir şehir kuyumcusu gördünüz mü?
Eskişehir’e gidin ve görün...
Duyan var mı?ONUR gözünü açtığında, "Hoş geldin kardeş" dedi Hasan... Onur şaşkın "Hoş bulduk" diyebildi. Parlak bir ışık kuşatıyordu. Beyaz bir tül gibiydi gökyüzü...
Sesler havaya asılıp kalıyordu. Ses yoktu ama Hasan’ı duyuyordu. "Tam" dedi, "ağacın arkasına yatıyordum ki..." "Biliyorum" dedi Hasan, "bir gül gibi açıldı yaran..." Hasan Şahin kıdemli şehit.
Acaba diyorum; Kars’ta çatışırken şehit düşen uzman Çavuş Onur İlhan’ı böyle karşılamış olabilir mi?
Onur İlhan Kars’ta teröristlerle çatışırken vurulup düştü...
Kim bilir ben ne yapıyordum o saatte. Kim bilir siz ne yapıyordunuz? Hiçbir şey olmamış gibi. Gitti Hasan, Onur....
Haberlerde, tek sütun "Kars’ta teröristlerle çatışırken..." diye başlayan o lanet haber... Teker teker gidince ses gelmiyor. 15’i birden gidince manşet... Gürültü. Toplantılar. Bakanlar Kurulu. MGK... Meclis. Liderler... Nasıl alıştık buna. Memleketin bir tarafından her gün şehit haberleri geliyor. Kan akıyor. Diğer tarafında hiçbir şey yokmuş gibi turizm mevsimi açılıyor..
Gidiyor bu çocuklar... Duyan var mı?
Kapanır mı kapanmaz mı?KİME rastlasam aynı soru:-
Kapanacak mı, kapanmayacak mı?Bu sorunun siyasi partilere göre dağılımı şöyle:
CHP: Kapanacak... Ve kapanması lazım...
MHP: Kapanacak. Ama kapatılması doğru değil...
AKP: Hazine yardımı kesilsin ama kapanmasın. Kapanırsa da Tayyip Bey yeniden milletvekili seçilebilsin.
Kulislerdeki en keskin soruya gelince.
- Peki eğer kapatılırsa?
- Bu durumda siyasi yasak meselesi ön plana çıkar. Yani Tayyip Bey ve diğer isimler milletvekili seçilebilecekler mi? Bu da gerekçeli kararda yazılacak.
- Yüksek Seçim Kurulu gerekçeli kararı bekler deniyor...
-
Evet, eğer gerekçeli kararda siyasi yasağın çerçevesi çizilirse, ki YSK bunu istiyor. Yani siyasi yasak milletvekili seçilmeyi de kapsayacak mı? Gerekçeli karar bu soruya cevap verecek. O zaman her şey netleşecek.
- Yani kritik süreç kararla bitmiyor. Eğer kapatma gelirse gerekçeli karar öne çıkacak...
Kapatma olmazsa zaten mesele yok...
Evet, AKP içten içe bu derin hesapları yapıyor.
Başbakan’ın ne yapacağı sorusuna gelince. Çok yakınından bir isim aktarmıştı:
-
Başbakan zorlamaz. Çekilir bekler. Ama yasak bitince de bu millet onu çok daha büyük bir oyla yeniden o koltuğa oturtur...Sonuç:
-
Elbette artık partilerin kapatılmadığı bir demokrasiyi istiyoruz. Ama gündelik gerçeğe dönersek hangi sonuç çıkarsa çıksın ben çok ciddi ve yıkıcı bir gerilim ya da deprem beklemiyorum... Çünkü
Tayyip Erdoğan çıkacak her sonuca göre kendisini ayarlamış durumda... Ve kendisi için en kötü durumu bile kavgasız aşmayı planlıyor. DTP’nin seçim sonuçlarıDTP Genel Başkanlığı’na Ahmet Türk’ün getirilmesi "güvercinlerin bir zaferi" gibi algılanıyor...
Dahası, PKK’sız çözüm için bir adım olarak değerlendirenler de var...
Tümüyle yanlış...
Kısa süre önce Türk’le uzun bir sohbet yapmıştık.
Türk’ün morali bozuktu. Sağlık nedenleriyle bırakmayı da düşünüyordu....
Çünkü Öcalan’lı çözümü yeterince savunmuyordu.
Ahmet Türk şunu söylemeye çalışıyordu:
- Tamam Abdullah Öcalan gerçeği var. Ama bir de Türkiye gerçeği var. Öcalan’ı dayatarak bir yere varamayız...
Ahmet Türk’ün bu düşüncesine Kuzey Irak’tan da destek gelince İmralı cephesi zayıfladı. Şaşırdı. Çünkü Talabani ve Barzani ABD baskısıyla PKK’ya karşı Türkiye’nin yanında yer almışlardı.
Bu nedenle Türk’ün genel başkan seçilmesi, bir anlamda ABD istekli Barzani destekli yeni durumun sonucudur.
Şimdi PKK’nın dağdaki yönetimi "mağlubu olmayan bir çözüm" beklemektedir.
Umarım, kapatma davasıyla Ergenekon arasına sıkışan Ankara bunun farkındadır.
Müzelik müdürOKUYUNCA inanamadım...Duyunca bakan da şok geçirmiş...Afyon Müze Müdürü Mevlüt Uyumaz, aklı sıra Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a derin bilgisini gösterecek...
"Aslında" diyor,
"bu deyyus lafı, Zeus’tan gelir..."
Bakan tutulup kalıyor... Bakan’ın bu halini "konuyla ilgilendi" zanneden müdür devam ediyor:
"Böyle türemiş yani..."
Deyyusun TDK sözlüğündeki karşılığı şu: Karısının ya da kendisine çok yakın bir kişinin iffetsizliğine göz yuman kimse...
Zeus’u "deyyus"a dönüştüren bu müdür için ne demeli...
Bu insan oraya nasıl müdür yapılır?
Demek ki artık bir "cehalet müzesi" kurulmasının zamanı gelmiş...