Paylaş
Hangi polis, hangi asker çocuklar ölsün ister ki.
Tabii o çocukları hendeklerin önüne kalkan yapanlar istemedikçe...
Çocuk bedenlerinden tuzak kurmadıkça...
Orada görev yapan askeri yalnızca elinde silahla biliriz...
Ama bir de yaşadıkları var...
Barışı en çok onlar ister...
Neden mi?
İşte size o karlı dağları sıradan bir hayat gibi yaşayan bir kahramanın kaleminden örneği.
Belinde üç kurşun yarasıyla dağlardan dönen sevgili Abdullah Ağar’dan bir Gabar günlüğü:
GABAR’DA EKMEK KAVGASI
Gabar kokurdanlarla doludur.
Kokurdanlar da kayalarla.
Kokurdan; kuyu gibi çukur, derin ve dik çöküntü demektir.
Gabar’da binlercesi vardır.
İki-üç metreden başlar derinlikleri, yüz metreyi aşan yüzlercesi vardır.
Bize göre ise kokurdan; ‘Ters Tepe’ demektir.
Tepeye önce tırmanıp sonra indiğin, kokurdana ise önce inip sonra tırmandığın içindir.
Dedim ya, kokurdan diktir derindir, toprağı da çok yoktur.
Ağzına kadar kaya doludur.
Küçük kaya, büyük kaya, kaya bloku!
Oynaktır çoğu, fingirder dururlar altında.
Tabii bir de keskindirler.
Delici, kesici, parçalayıcı, ezici, öğütücü, yıkıcı ve bölücüdürler.
Ne kiriş bırakırlar insanda ne de postal.
Gabar’da en çabuk postallar patlar, bir de insan ruhu.
Tabii bir de altı patlar.
***
Bir de Gabar’ın bu balta (!) girmemiş kokurdanları ölü ağaçlarla doludur.
Meşelerle sidikli meşeler!
Daha doğrusu onlardan kalanlar.
Yılların kar-bora fırtınası altında inim inim inleyen meşelerle sidikli meşeler, azlı çoklu bu çukurlara doluşmuşlardır.
Böylece; kokurdanlar ne kadar kayadan birer cangılsa, kokurdanların içindeki meşelerle sidikli meşeler üzerinden de bir başka cangıl oluşmuştur.
Bir dalarsan eğer!
Önce paçana sonra yakana dolanır.
Kurtarmayı başarsan bile, alır atar seni.
Kokurdanda istediğin yöne değil, kokurdanın istediği yöne gidersin.
Bir de ne akıl bırakır insanda, ne sabır, ne de yön duygusu!
Sen o kokurdan bu kokurdan tırmalayıp dururken!
Bir de bakmışsın kuzey, güney olmuş, doğu da batı!
Pusulaya bile inanmazsın!
***
Sonra kış geldi.
Önce sarı kar yağdı. 5 metreyi buldu.
***
Her görev dönüşü...
Keşif-gözetleme, pusu, haftalık görev, çevre emniyet...
Üç gecelik, beş gecelik, on beş gecelik tek tim, çift tim görevler...
Operasyonlar... Tek tim günleri...
Verici’den tek tim Botiş’e dalar, Karageçit’e atlar, bir de Alkemer’e uğrar, Gabar Aynası üzerinden üs bölgesine dönerdik.
3 kilo, 5 kilo, 7 kilo vermiş, yorgun mu yorgun dönüşler!
Ve hepimizin sırtında meşelerle sidikli meşeler!
Koca koca odunlar yani.
Tutmaz bacaklarımızla kendimizi taşıyamazken, her görev dönüşünde sırtımızda üs bölgesine odun taşıdık iyi mi!
Hem de kilometrelerce ötelerden...
Kokurdanların içlerinden.
Üstlerinden, ötelerinden, diplerinden.
Bulduğumuz, taşıyabildiğimiz hemen her yerden!
***
Onca odunu bir tek ateşimiz yansın için taşıdık.
Daha doğrusu ateşimiz sönmesin için.
Ateşimiz sönerse ekmeksiz kalacağımızı bilirdik çünkü.
Bir de kar suyuyla demlenen çaysız!
***
Biz dağda sadece teröristle mücadele etmedik.
Dağla, doğayla, karanlıkla, bir de kendi benliğimizle mücadele ettik.
Direniyorduk.
Başarıyorduk.
Odumuz ocağımız tütsün istiyorduk.
Sadece o kadar!
Odumuz ocağımız tütsün.
Dahası odlar ve ocaklar tütsün!
***
Bu fotoğraf işte onun fotoğrafıdır.
Karargâh bölüğündeki askerlerimizden biridir.
***
Dahası?
Sadece Gabar’daki Görmeç köyünde o kara 65 şehit vermektir.
Sevgili okurlar... İşte böyle anlatır komutan Ağar...
O yüzden soruyorum:
Bunları Gabar’da yaşayan çocuklar mı “çocuklar ölsün ister”...
Barışı en çok onlar ister...
Paylaş