Paylaş
Saat: 06.30...
Gün ağarırken hâlâ uyumamışlardı.
Bitmeyen bekleyiş, heyecan, dikkat... Ve göz kapaklarına yüklenen uykunun ağırlığı...
Köşedeki bakkal, dükkânın demir kepengini kaldırıyordu.
Gıcırdayan paslı bir ses...
Yan taraftaki depoda hâlâ bir hareket yoktu.
Acaba istihbarat mı yanlıştı?
Yoksa bir tuzak mıydı?
Belki de işbirliği yaptıkları yerel güçlerden örgüte bilgi sızmıştı.
Ya öyleyse...
Yıllarca bu mesleğe gönül vermiş, kahramanlık hayalleri kurmuş, yetişmiş, saha görevlisi olmuş, Kürtçe lehçeleri, Arapçayı, İngilizceyi öğrenmişti.
Aylardır yabancı bir ülkenin dağlarında, kasabalarında yaşıyordu...
Neredeyse yerelleşmişti.
Ama şimdi kariyeri risk altındaydı...
Operasyon günü gelip çatmıştı.
Türk Jandarma Özel Harekâtçıları sivil giyimli olarak çevreye yerleşmişti.
Yerel sivil polis oradaydı.
Telsizler susmuş öylece bekliyorlardı.
Dağlarda geçirdiği geceler, uykusuz yürüyüşler, kasabanın izbe hücre evlerinde geçen tehlikeli saatler gözünün önündeydi.
Ankara tam 4 kez istihbaratı teyit istemişti.
O da onaylamıştı.
Düşünmekten, sormaktan, kuşkudan beyni uyuşmuştu.
Belindeki silaha dokundu. Biraz güven geldi.
Ve o dakika deponun demir kepengi kalkmaya başladı. Az sonra yeşil ve eski bir minibüs yanaştı. İçinden 4 kişi indi. Ellerinde büyük paketlerle depoya geçtiler.
Tamamdı. Göz kapaklarındaki yük kalktı. Işıldadı.
Operasyon için “kod” verildi.
Ve...
Evet arkadaşlar... Bu haberimiz Suriye’nin kuzeyindeki Bab şehir merkezinde yaşandı.
Basılan yer, Türkiye’de bombalı eylem yapmayı planlayan DEAŞ’ın bomba imalathanesiydi.
Basanlar ise MİT, Jandarma istihbarat ve yerel polisti.
Ve önceki gün, 3 Ağustos saat 15.05’te...
AA haberi şöyle geçti:
“Suriye’nin kuzeyindeki Bab’ın şehir merkezinde DEAŞ terör örgütünün bir bomba imalathanesi bulunduğu bilgisi üzerine, jandarma istihbarat birimleri ve MİT, jandarma patlayıcı madde uzmanlarının nezaretinde yerel güvenlik güçleriyle operasyon düzenlendi.
Operasyonda, Suriye’de ve Türkiye’de birçok bombalı eylem yapmayı planlayan DEAŞ’lı teröristler, yurtiçine giremeden ve eylem yapma fırsatı bulamadan bomba düzenekleriyle yakalandı.
Bomba imalathanesindeki aramada cep telefonu, telsiz, basma/baskıdan kurtulma, mekanik zamanlayıcı, kütleye duyarlı, sarsıntıya duyarlı ve elektronik kartla patlatılma özelliği olan 80 el yapımı patlayıcı (EYP) düzeneği ve bu düzeneklerde kullanılan, içinde dinamit lokumu ve fabrikasyon patlayıcıların da bulunduğu yaklaşık bir ton patlayıcı ele geçirildi.”
Evet, tam 1 ton patlayıcı ve düzenekleri...
Kim bilir hangimizin ocağına ateş düşecekti...
Kim bilir hangi aile, hangi ana baba kan ağlayacaktı...
Kim bilir hangi turizm merkezine gideceklerdi...
Kim bilir hangi sabah, hangi kanlı saldırıyla uyanacaktık. Ve Türkiye büyük bir yasa boğulacaktı...
Arkadaşlar...
Bu haber önceki gün ajanslardan öylece geçip gitti. Kimimiz gördük, okuyup geçtik. Kimimiz hiç görmedi. Televizyonların magazin haberleri arasında kaynayıp gittiği de oldu.
Binlerce haberin arasında kuru, basit bir operasyon olarak yer aldı. Oysa arkasında muazzam bir özveri, dikkat, uyum ve kahramanlık vardı.
İşte onu biraz olsun anlatabilmek için operasyon anlarını ve kahramanların ruh durumunu drama haline getiren bir giriş yaptım. Çünkü isimlerini hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz bu gizli kahramanlar, o fedakârlıklarla hayatlarımızı kurtarıyorlar. Bu bilinsin istedim.
Her birinin alınlarından öperim.
MİT son zamanlarda yurtdışında çok başarılı operasyonlar yapıyor. Jandarma ve polis çok önemli harekâtlar yapıyor.
Ama bu operasyonun bir başka önemi daha var. O da şudur:
Biliyorsunuz, Türkiye Suriye’nin kuzeyinde teröre karşı bir güvenli bölge istiyor. Bunun için ABD ile çok ciddi bir müzakere yaşanıyor. Hatta son olarak Milli Savunma Bakanı Akar, komutanlarla bir fotoğraf yayınladı ve “Gerekirse biz tek başımıza o güvenli bölgeyi kurarız” dedi. Ardından Dışişleri Sözcüsü Hami Aksoy çok net olarak Türkiye’nin bu görüşünü açıkladı. İşte bu operasyon Türkiye’nin güvenli bölge konusunda ne kadar haklı olduğunu göstermiştir.
Bu güvenli bölge yalnızca Türkiye için değil, başta Avrupa olmak üzere bütün dünya için önemlidir.
Ve işte o nedenle soruyorum:
- Eğer oralarda olmasaydık, bu operasyon yapılabilir miydi?
- Oralara yerleşmesek, irtibat noktaları kurmasak, Fırat Kalkanı, Pençe gibi harekâtları yapmasak bu istihbarat alınabilir miydi?
- Güvenli bölge talebini doğrulayan bundan daha gerçek ne olabilir?
Sevgili çocuklar... Aslanlar... Koçlar...
Adlarınızı bilmiyorum. Kimsiniz, tanımıyorum. Ama bu memleketin kahraman çocuklarısınız...
Bombalar patlayınca gözyaşı döküyorsak eğer...
Bunları engelleyen siz gizli kahramanları da alkışlamalıyız.
Bir kez daha helal olsun...
Paylaş