ANKARA, casus filmlerini aratmayacak bir olayla çalkalanıyor.
Çünkü, İran’da Savunma Bakanlığı bünyesinde kritik görevlerde bulunan önemli bir isim İstanbul’da kayboluyor.
Bunun üzerine İran, Türkiye’ye resmen müracaat ediyor.
Tahran’dan gelen mesaj şu:
- Ali Rızari Asqhari adlı vatandaşımız 7 Şubat günü İstanbul’a gelmiş ve bu tarihten sonra kendisinden haber alınamamıştır. Bu konunun araştırılmasını rica ederiz.
Tahran’dan gelen mesaj üzerine Türk Dışişleri Bakanlığı’nda, MİT ve Emniyet yetkililerinin katıldığı bir toplantı yapılıyor.
Toplantıdan hemen sonra İran, bu hafta başında Ankara’ya heyet göndereceğini bildiriyor.
Bir yanda, nükleer faaliyetleri nedeniyle, başta CIA olmak üzere dünyanın önde gelen istihbarat örgütlerinin hedefinde olan İran, diğer yanda İstanbul Ceylan Intercontinental’de meydana gelen bu esrarengiz kayboluş.
REZERVASYON 6 ŞUBAT
İşte bu esrarengiz olay şöyle gelişiyor:
6 Şubat günü yabancı görünümlü iki kişi Ceylan Otel’in resepsiyonuna geliyor ve Ali Rıza Asqhari adına üç gece için yer ayırtıyor.
Ali Rıza Asqhari, İran’da Savunma Bakanlığı için önemli bir isim.
Yeni emekli olmuş. 63 yaşlarında...
Ve 7 Şubat’ta Atatürk Havalimanı’ndan Türkiye’ye giriyor.
Aynı gün Ceylan Intercontinental Otel’e yerleşiyor...
Ve o tarihten sonra Asqhari esrarengiz bir şekilde ortadan kayboluyor.
Kayıp olayının bildirilmesinden sonra Ankara hareketleniyor. Dışişleri Bakanlığı’nın isteği üzerine MİT ve Emniyet’in katıldığı bir toplantı yapılıyor ve hemen ardından araştırma başlıyor.
7 ŞUBAT’TA GELDİ
Araştırmalardan çıkan ilk sonuçlar olaydaki esrar perdesini daha da koyulaştırıyor.
İlk sonuçlar şöyle:
- Atatürk Havalimanı’nda yapılan pasaport tespitlerine göre Ali Rıza Asqhari 7 Şubat günü Türkiye’ye giriş yapmış. Bilgisayardaki kayıtlara göre pasaport girişi işlenmiş.
- Geldiği yer ise Şam...
Yani Asqhari, Şam’dan İstanbul’a gelmiş...
Araştırmayı derinleştiren istihbaratçılar Ceylan Oteli resepsiyonundan şu bilgiyi alıyorlar:
3 GECELİK PEŞİN- Yabancı oldukları belli olan iki kişi Asqhari adına yer ayırttılar ve üç gecelik ücreti peşin olarak ödediler.
Ancak o kişiler bir daha görülmedi.
Bu arada İran’la ilişkiye geçen Türk birimleri Asqhari’nin cep telefon numarasını alıp "uydu yer belirleme sistemi" üzerinde araştırma yapmak istediler. Fotoğrafları da istenen Asqhari’nin izi bu şekilde de bulunamadı.
Araştırmalar sürdürülürken Tahran’dan bir mesaj daha geliyor. Türk ve İran Dışişleri bakanlıkları ortak bir toplantı kararı alıyor. İran heyetinin bugün (pazartesi) ya da yarın Ankara’ya gelmesi bekleniyor.
Evet, bir casus filmi senaryosunu andıran olayın ilk perdesi böyle...
Ve elbette bu perdenin ardında çok fazla soru işareti var.
Örneğin iddiaya göre Asqhari, İran’da bazı önemli dosyalara hakimdi.
KARANLIK SORULAR
ABD ile İran arasında yaşanan "nükleer gerilim" de dikkate alındığında sorular şöyle gelişiyor:
- Asqhari Şam’da ne yapıyordu?
- Bu İran vatandaşı ülkesinde hangi önemli dosyalara hakimdi?
- Asqhari, İstanbul’a neden gelmişti? Birileri ya da birisiyle mi görüşecekti?
- Olayın ardında bir CIA operasyonu olabilir mi?
- Asqhari, bazı önemli bilgilerle İran’dan kaçmış olabilir mi?
HEYECAN KATSAYISI
Evet, işte esrarengiz soru işaretleriyle dolu müthiş bir olay...
Bunca yıldır Ankara’da gazetecilik yapıyorum. Birçok esrarengiz olay gördüm. Ve eğer bu olaydaki soru işaretlerinden herhangi birisine cevap bulunabilirse yine heyecan katsayısı yüksek olaylar zincirinin içine düşüyoruz demektir.
Kim haklıMEHMET Barlas’ın Başbakan
Erdoğan’ın yanağını okşarken çekilmiş fotoğrafı ciddi bir tartışma başlattı.
Tartışma gazeteci-iktidar, gazeteci-siyasetçi ilişkisi temeline oturtuldu.
Eleştirenler oldu, bu fotoğraftaki ilişkinin normal olduğunu söyleyenler oldu.
Bense farklı bir şey yapıyorum. O da şu:
hürriyet.com.tr bir süredir bazı önemli konularda vatandaşın görüşüne başvuruyor. Buna da "dijital demokrasi" adını verdi.
Ve toplumun zihin merkezlerinde tartışma alanları olarak gelişen olaylar için anket yapılıyor.
Amaç yalnızca yazanların ve konuşanların, "karar verebildiği" tek sesli bir "karar saltanatı’ndan halkın da katıldığı "karar demokrasisi"ne geçiş.
Yani tek sesli düşünce üzerindeki "karar saltanatı"na kaldırıp halkın katılabildiği "dijital demokrasi" boyutuna geçiş için ilk adım denemeleri bunlar.
Yanlışlar, eksikler olabilir; ama sonuçta vatandaş da artık olayın sıcağında fikrini söyleyebiliyor.
Kim bilir bu belki de yeni çağda 5 yılda bir halka düşüncesini sorma modasının geçeceğinin ilk işaretleri...
Çünkü, teknolojiyle birlikte demokrasinin zaman ve mekan sınırları da genişliyor.
Artık herhangi bir olayda vatandaş 5 yıl sonra kurulacak sandığı beklemeden kararını en geniş şekilde verebilir.
Ben geleceğin demokrasisinin yıllarla değil saatlerle oluşabileceğini görüyorum.
Yani, gelecek kuşaklar bir tek soruya hapsedilmeden birçok konuda yılları beklemeden o an kararını bildirebilecek.
İşte geleceğin demokrasisi..
Bence bunun için de internet müthiş bir alan...
Evet, işte bu paralelde Mehmet Barlas’ın hareketini vatandaşın nasıl değerlendirdiğini bir anket sorusu olarak hürriyet.com tr sordu...
Cevap orada...
Kayıp silahlar 1 milyar dolarABD’nin Kuzey Irak’a gönderdiği "yeraltı silahları"nın izleri Türkiye’deki suikastlarda çıkıyor.
Danıştay Baskını’nda,
Rahip Santoro cinayetinde hep bu silahların izleri var.
Belli ki bu silahlar Kuzey Irak’tan Türkiye’ye geçmiş. Hem de büyük paralar karşılığında.
Yani ABD savaş öncesi bölge halkını
Saddam rejimine karşı silahlandırmak için bu silahları göndermiş. Ve sonra bu silahlar başta PKK olmak üzere terör örgütlerine satılmış.
ABD’nin açıklamasına göre bölgeye 300 bin civarında silah gönderilmiş. Ve bunların yalnız 12 bin civarı bugün kayıtlarda bulunabilmiş. Böylece 280 bin silah ortada yok.
Kayıp...
Peki, nerede bu silahlar?
İddiaya göre büyük bölümü Türkiye’de...
Ve yoksa toprak altında mı?
Eğer öyleyse işte buna dikkat...
DTP İl Başkanı Kerkük’e yapılan saldırıyı Diyarbakır’a yapılmış sayarız derken acaba neye güveniyordu?
Ve bir başka soru:
Bu silahların ortalama 5 bin dolardan satıldığı düşünülürse bu 1 milyar dolar acaba kimin cebine gitti? Şimdi ABD bunun soruşturmasını açtı.
Bakarsınız bölgede görev yapan ABD’li bir komutan tıpkı İran’a silah satan
Albay Norton gibi ortaya çıkıverir...
Bakarsınız bir bölümü de Türkiye’deki El-Kaide operasyonunda yakalanmıştır.
Evet nerede bu paralar?
Ve nerede bu silahlar?
Tüketim coğrafyasına hangi markayı soktuDÜNYANIN en pahalı ilk 6 evinden birisi
Halis Toprak’ın İngiltere’deki malikanesi çıktı.
Forbes dergisi belirlemiş...
Düşünüyorum da acaba
Halis Toprak dünya tüketim coğrafyasına hangi markayı sundu?
Ya da hangi uluslararası rekabette bir marka oldu?
Bir Mikrosoft ya da bir Vestel, belki Arçelik ve benzerleri gibi hangi markayı dünyanın rekabet arenasına sürdü?
Hiç...
Peki nasıl oldu da dünyanın en pahalı malikanesini alabildi?
Bu sorunun cevabını bulamadığımız sürece dünyanın "ezikler listesi"nden kurtulamayacağız...