Paylaş
EFSANEMİZ... Büyüğümüz... Çınarımız... Türk amatör denizciliğinin tarihi Sadun Boro ağabeyimiz için rüzgârlar bu defa çok sert esiyor.
Fırtına olsa... Kasırga olsa... Aniden gelen bir kıran olsa ne yazar...
Ama rüzgâr bu defa hiç bilmediğimiz bir yönden esiyor...
Sadun abi yatakta...
Sosyal medyada bu durum duyulunca çok sorulmaya başlandı.
Ben de tüm denizci dostlara olayın doğrusunu aktarmak istedim.
Sadun abimiz amansız bir hastalıkla mücadele ediyor. Aslında neredeyse iki yıldır uğraşıyor bu hastalıkla.
Okluk’ta Kaptan Mustafa’nın yerinde verdiği geleneksel “yaza veda” partisine “Superman kıyafeti”yle çıkmıştı.
Bütün gün gülmüştük. Sayesinde birbirini görmeyen denizciler hasret gidermişti.
İşte o günden sonra Sadun abinin tadı kaçtı. Birlikte birkaç kez doktora gittik.
Sonra Amerikan Hastanesi’ne yattı.
Birkaç müdahale... Tedavi süreci...
Derken bir sabah erkenden sevgili dostumuz denizci Prof. Dr. Mahmut Berkman’la ziyaretine gittim. Hastane odasında mutsuzdu.
“Ne işim var benim burada Fatih... Gökova şimdi ne güzeldir...” dedi.
Bir ömür geçirdiği Okluk Koyu burnunda tütüyordu...
“Alın beni götürün bu hastane odasından. Cennetime götürün...” diye ısrar edince, Osman Karadeniz attı helikoptere, sevgili Haluk Karamanoğlu’nun Karacasöğüt’deki yelken okuluna getirdi.
Sadun abi şimdi Marmaris’te doktor kontrolünde dinleniyor.
Kızı Deniz başucunda... Sibel hep yanında...
Ve elbette dostları yalnız bırakmıyor.
Ahu Hastanesi’nin sahibi Dr. Sahir Ökten ve Opr. Dr. Ruşen Bilen ellerinden geleni yapıyor...
Hastanede sabaha karşı o atmosferi Can Pulak abimiz şöyle anlatıyor:
“Sadun Baba’nın doktorlarından bilgiler alıyoruz. Durum iç açıcı değil, tekrar hayata dönebilmesi için sevenlerinin dualarına ihtiyaç var.
Kardeşten de yakın dostu Necati Zincirkıran eşiyle birlikte Göcek’ten, Ekrem İnözü Brezilya’dan, dünya gezgini Osman Atasoy ve eşi Orhaniye’den, gazeteci Meriç Köyatası İzmir’den, Cenap Tezer Dalyan’dan, İngiltere’den sınıf arkadaşı işadamı Halit Narin İstanbul’dan, Tuba Noyan İstanbul’dan, Defne Ciro Fethiye’den, Irmak Gümüşbaş yakın çevreden koşup gelmişlerdi. Haluk Karamanoğlu, eşi ve çocukları baba gibi sahip çıkmışlar, köydeki başlıca destekçisi olmuşlardı. Saatler geçtikçe ziyaretçi akını da artıyor, frenlemek zorlaşıyordu. Sevilmek, takdir edilmek böyle bir şeydi işte. Türkiye Marmaris’e akmak, büyük denizcisine sahip çıkmak için işaretimizi bekliyordu.”
İLAÇ DİYE DENİZ SUYU VERDİLER
Evet, Sadun abinin üzerinde sert rüzgârlar esiyor. Ama o öyle bir denizcidir ki o... Her fırtınadan dönmesini bilir... Hem de gülerek...
Bu hastalık son olarak bir soğuk algınlığıyla kendini göstermişti. Birlikte doktora gitmiştik. Sonra ona ilaç yazmışlar.
Doktor demiş ki:
“Sadun Bey, geniz akıntınız için size bir de sprey yazdım. Bunu günde üç kez burnunuza çekin...”
Sadun abi sormuş:
“Nedir o sprey?”
Doktor:
“Deniz suyu (!)”
Sadun abi doktordan çıkıp da bana bunu anlatınca gülmekten kırılmıştık.
Düşünün ki ömrü dünya denizlerinde geçen bu efsaneye ilaç diye deniz suyu denk geliyor.
“Yahu benim kanım tuzlu sudur zaten” diye güldürmüştü bizi.
İşte şimdi yine o yataktan kalksın ve güldürsün istiyoruz denizleri.
Gökova’da... Okluk’ta... Datça’da badem ağaçları arasında...
Gökova’nın ıssız koylarında yalnız bir yelkenli halinde... Bize oraları nasıl korumamız gerektiğini anlatsın...
İşte o yüzden diyorum:
“Sadun abi bak bütün inanç denizlerine demir attık...
Senin için dua ediyoruz... Haydi kalk ayağa...”
Can Pulak’ın dediği gibi:
“Kalk Sadun Baba, uyan artık, aç gözlerini. Gökova ve koylar seni bekliyor. Denizlerimiz ve ormanlarımız öksüz kalmasın. Uyan ve kalk lütfen, al eline ağaç dalından yapılmış bastonunu. Bak kimler denizi kirletiyor, kimler kesiyor ağaçları, kimler yapıyor kaçak yapıları? Haydi kalk, sahipsiz bırakma çevreyi. Haydi Sadun Baba, haydi ama...”
İçimiz yandı Sadun Boro'yu kaybettik...
Paylaş