Paylaş
Müttefikse...
Eğer PKK ile YPG’nin aynı silahın namlusu olduğunu ispatlamak zorunda bırakanlar...
Dostsa...
Eğer Güneydoğu’daki her toplantıda, PKK pankartlarıyla YPG flamalarının birlikte açıldığını görmezden gelenler...
Stratejik ortaksa...
Eğer Hafız Esad zamanında kurulan Bekaa Kampı’nda birlikte eğitim aldıklarının fotoğrafları internet mesafesinde ve bir “tık” uzaktayken, buna kör ve sağır kalanlar...
Arkadaşsa...
Yazıklar olsun.
Kore’den Afganistan’a kadar bu ortaklığa...
Yazıklar olsun.
Şu hale bakın ki, Türkiye 30 yıldır içinde yaşadığı kan çanağını ispat emek zorunda bırakılıyor.
Niye?
Cevapları var elbette. Üç gündür yazıyorum.
-Rusya’dan zaten bir şey beklediğim yok... Onun derdi, Akdeniz’de kendine bağlı bir Kırım yaratmak.
Ama ya ABD?
-O da seçimlere gidiyor. IŞİD’le savaşıp kendi şehirlerine asker cenazesi göndermek istemiyor... Onun yerine PYD/YPG var. Sonra bir de onları Rusya’ya kaptırmak var... Ne olacak? Orada Rusya kendisine bağlı bir Kürt devleti
kuracağına, ABD’nin kontrolünde bir otonom güç olsun.
AB’ye gelince...
NATO GEMİSİ SAHİL GÜVENLİK GÜCÜ OLUYOR
İşte Brüksel’de yine karar alamadılar. Merkel yalnız kaldı.
Ve ayıp olan da şudur:
Sığınmacılara karşı Ege Denizi’ne NATO gemilerini çağırıyorlar.
Tankla tavşana ateş etmek gibi bir şey.
Yahu arkadaş, bu sığınmacılar nereden geliyor? Niye geliyor?
Ege’de boğulan çocuklar nereden geliyor?
Suriye’deki IŞİD belasından kaçmıyorlar mı? Esad baskısından kaçmıyorlar mı?
Şimdi bir de PYD sürgününden kaçmıyorlar mı?
Peki NATO’ya Ege’de sahil güvenlik görevi vereceğine, gidip Suriye’de düzeni sağlatsana...
Rusya korkusu var tabii orada...
İnanılır gibi değil.
Koskoca NATO gemileri, Ege’de bizim sahil güvenlik botlarıyla birlikte jandarmacılık oynayacak.
Niye?
Çünkü Brüksel’de şöyle düşündüler:
Yeter ki bize bulaşmasın.
Orada kalsın.
O çocukların ölüleri bizim sahillerimize, şehirlerimize vurmasın...
İsveç kıyılarına, Manş açıklarına, İtalya sahillerine dayanmasın...
Budur Brüksel’deki kararsızlığın adı.
SURİYE’YE DEMOKRASİ NASIL GELECEK
Önce silahı veriyorlar eline...
Sonra etnik ve ırkçı bir partiye dönüştürüyorlar.
Sonra eğitiyorlar.
Sonra, “İşte sana özgürlük. İşte sana devlet olma şansı” diyorlar.
Ve böylece kendilerine bağlı bir “nöbetçi silah gücü” oluşturuyorlar.
Hele bir de bizim gibi 1 Mart tezkeresiyle onları reddederseniz...
Hemen altınıza İncirlik’ten daha büyük bir Erbil Havaalanı kurarlar.
Yetmedi...
ABD onu yapar da Rusya durur mu?
O da Suriye sınırına PYD altında bir Kamışlı Havaalanı kurar... Askerlerini yerleştirir...
Sonra “Irak’a demokrasi getiriyoruz” sözünü hatırlarsınız...
Kimyasal bomba yapılan fabrikalar boş çıkar.
Beklenen “ihraç malı demokrasiye” gelince...
Ben kendimi bildim bileli orada duran Barzani, değişmez bir isim olarak Kuzey Irak’a yerleşir.
Yıllarca gitmez. Seçim olmaz. Olsa da öylesine, fasulyeden olur... Aile yönetimi olur.
Benzeri bir model Suriye’nin kuzeyine öngörülür.
PYD’nin silahlı yönetimiyle seçimsiz demokrasi...
Evet, Ortadoğu’da silahlı ve nöbetçi güçlerin otonom yönetimlerinde...
Seçimsiz demokrasiler... Krallıklar... Emirlikler kurulur.
“Müttefiklerimizin!!!!” ittifakla kurduğu düzenin adı budur.
Bugün PKK-YPG birlikteliğini ispat etmemizi istiyorlar ya...
İşte bunca şeyi gördükten sonra buna dayanamıyorum.
Ankara’da bir Kore Şehitliği bahçesi var ya... Gazilerimiz için...
Gidip orada mülteciler için NATO çadırı kurmak istiyorum.
Bir de şundan korkuyorum:
1968’lerdeki ‘NATO’ya Hayır’ mitinglerini hatırlamaktan...
Bu saçmalıklar yüzünden içine kapalı bir “Batı düşmanlığı”nın hortlamasından...
Paylaş