Paylaş
Manşeti şöyleydi:
“Kayseri’de bir kişi banka soyduktan sonra hastalandı.”
Böylece geçti gitti haber. Diğerlerinin arasında kaynayıp buhar oldu.
Unutuldu.
Ama Kayseri’den bizim Oktay Ensari bırakmadı peşini.
Yılların gazetecisi Oktay...
Biraz araştırdı. Ve gördü ki bu öyle sıradan bir “polis adliye haberi” değil.
‘AL... PARALAR BU TORBADA’
Ankara’dan eşiyle gelmişti Murat Taştekin.
Büyükşehir kırbacı öylesine inmişti ki sırtlarına...
İflas.
Son bir gayret Kayseri’ye geldiler, Talas’a.
Bir dükkân kiraladılar. Ve cep telefonu satış bayisi açtılar.
Son bir umut. Belki bu defa şans döner, kader değişir...
Hayat güler... Alnının teriyle bir mutluluk yaşayabilirlerdi.
Olmadı.
Onlarcası, yüzlercesi gibi bir esnaf olarak tıkanmıştı Murat.
Yine borç kapıda Azrail gibi bekliyordu.
Canına tak etti. Çaresi yoktu.
Ya Gaziantepli Boyacı Recep gibi intiharın kıyısına gidecekti...
Ya da başka bir şey.
Tam bir çılgınlıktı yaptığı.
Bir film senaryosundaki gibi daldı bankadan içeri.
Kasadaki paraları aldı ve çıktı dışarı.
Koşuyordu. Kalbi küt küt...
Aman Tanrım, ne yapmıştı!
Bir yandan koşuyor, bir yandan elindeki torbayı saklamaya çalışıyordu.
Tam yolun karşısına geçmişti ki, kalbinde müthiş bir acıyla kasılıp kaldı.
Arkadaşı oradaydı.
Son bir gayret... 112 Acil’i aradı...
Ve sonra arkadaşına dönüp şöyle dedi:
“Ben bir banka soydum. Ama galiba kalp krizi geçiriyorum. Paralar da bu torbanın içinde...”
Dedi ve bayıldı...
Ah be kardeşim Murat...
Bak bu dünyada çeşit çeşit soygun varken, sen en dobrasını seçtin.
Kalbin dayanamadı tabii buna.
Çünkü kalbin var senin.
YETER ARTIIIIIIKKK
BİR “tuzak ülkesi” burası.
Her gün bir dinleme skandalı. Her gün bir “özel hayat katliamı”...
Medyanın hali ortada.
Meydanların hali ortada.
İş dünyası ortada.
Fezlekeler, iddianameler, ablukalar.
Tam bir çürüme.
Ne ahlaka ne hukuka ne de inanca sığar böyle bir çürüme.
Bıktım ben arkadaş.
Bu “iktidar oyunu”ndan.
Bu ele geçirme sevdasından.
Bu bilek güreşinden.
Baktım...
Artık kimse kendisi gibi davranmıyor.
Herkes ötekinin rolünü çalıyor.
Karnından konuşuyor. İçten pazarlıyor.
Birine “Haklısın” diyor, ötekine “Sen daha haklısın” diye gaz veriyor.
Yüzüne gülüyor, arkadan anasına sövüyor.
Yalakalık, riya, kumpas, tuzak, çatal dil, bel altı ne varsa bir toz bulutu gibi kaplamış.
Bıktım artık arkadaş.
Kendisi gibi olmayanların, öteki gibi olmayanlara tuzak kurmasından bıktım.
Yoruldum bu sahtekârlıklardan.
Yoruldum bu sinsiliklerden.
Yoruldum bu kirli maskelerden.
Paylaş