Başbakan’ın Arena’daki son sözü

ARENA’nın açılışının ilk dakikaları.

Başbakan, bir ara Adnan Polat’a şöyle diyor:
“Bu olumsuzlukları kontrol edemiyor musunuz?”
Bu sırada stadın “davetiyeli bölümü”nden ıslık ve yuh sesleri yükseliyor.
Erdoğan biraz daha bekliyor. Yuhlar artınca da orayı terk ediyor.
Zaten gazetedeki fotoğrafa bakınca herşey anlaşılıyor.
Erdoğan sinirli bir yüz ifadesiyle Polat’a veda bile etmeden ayrılıyor.
Polat oturduğu yerden kalkmaya bile fırsat bulamıyor.
Peki nedir bu olay?
Dün hem Adnan Polat’la, hem hem de stada giden bakanlarla uzun uzun sohbet ettim.
Polat’la yaptığım sohbeti şöyle özetleyebilirim:
-Adnan Polat yuhlamaları kendisine karşı bir komplo olarak değerlendiriyor.
-Galatasaray’ı küçük olsun benim olsun diyenlerden kurtardığı için.
-Ali Sami Yen ismini kullanarak muhalefet yapanların etkisi.
-Yıllardır kendi stadı olmayan Galatasaray’a böyle bir stat kazandıran Başbakan’ı yuhlayarak Polat’ı zor durumda bırakma çabası...
-Galatasaray Başkanı çok üzgün. “Ayıptır, yakışmadı” diyor.
Bir de sözünü aktarayım:
“Stadın her anından itibaren bizden daha çok ilgilenen, durma noktasında müdahele edip devam ettiren Başbakan’a bu yapılan ayıp olmuştur.”
Erdoğan’ın arkasından stadı terk eden bakanlar ise çok daha öfkeli...
Onlardan çıkardığım özet ise şu:
-Arena’ya çevresindeki inşaatlarla birlikte 600 milyon lira harcanmış. Ve doğrudan Başbakan’ın çabasıyla. Galatasaray’ın cebinden 5 kuruş çıkmamış.
-Buna rağmen Başbakan’ın böyle bir protestoyla karşılaşması tümüyle nankörlüktür.

HALEP MAÇI

Bu olay bana Aziz Yıldırım ve Nihat Özdemir’in Halep’teki Fenerbahçe maçına davetini hatırlattı.
Muazzam bir kalabalıktı. Futbolcuların içinde olduğu otobüsle stada girebilmemiz saatler sürmüştü.
Otobüsün etrafını çeviren Halepli gençler, her futbolcuyu tek tek tanıyordu. İnanılmaz bir alkış tufanı vardı.
Stada girdik. Sonra Başbakan Erdoğan ve Başer Esat geldi.
Muazzam bir alkış...
Dün bu manzarayı hatırlattığım bir bakan, “Üstelik Halep Stadı’nı da biz yapmamıştık” diye espri yaptı.
Son sözüm ise şu:
-Erdoğan’ın uygulamalarını, tavrını beğenmeyebilirsiniz. Kızarsınız, seversiniz. Ama burada olmaz. Başbakan bu yapılanı hak etmedi.
-Bir Galatasaraylı olarak böyle bir stada kavuşmak büyük bir onurdur diyorum. Ama aynı zamanda bir ev sahibi olarak Erdoğan’a yapılan bu hareketi de kınıyorum.
Arslan yatağında yaşanan bu üzücü olay Arslan’a yakışmamıştır.

İKİNCİ YAZI

Bu skandalın üstü örtülür mü?

Hep birlikte ve yüksek sesle bağıralım:
- Polisin değişik illerde Hizbullah operasyonları yapıp 32 kişiyi gözaltına alması, göstermelik bir çabadır. Bu çaba ve gözaltılar, “serbest bırakma skandalı”nın üstünü örtemez.
-Madem o Hizbullahçıları biliyordunuz da gözaltına almak için neden bugünü beklediniz?
-Yakalananlarda ne bir silah ne de bir eylem krokisi çıktığına göre muhtemelen serbest kalacaklar. Eğer tutuklanırlarsa bu da bir “halkın gazını alma çabası” olarak görülür.
Bilinen kirli senaryo şudur:
-PKK’ya karşı Hizbullah’a yol verilmiştir.
Bilinen sisli tarih ise şöyle yazar:
-Hizbullah Güneydoğu’da onlarca faili meçhulün sorumlusudur. Bugün hâlâ toprak altından kimliği bulunamayan cesetler fışkırmaktadır.
Bütün bunlar ortadayken katillerin serbest bırakılması gibi bir skandal,birkaç operasyonla, bir iki gözaltıyla örtbas edilemez.

ÜÇÜNCÜ YAZI

Cudi Dağı’nda bir film seti

Anadolu Ajansı haberi şöyle geçti:
“Şırnak’ta ‘Dermansız Dert’ adlı filmin çekimlerine başlandı.
Cudi Dağı eteklerindeki Esenli köyü yakınlarında çekilen filmin yönetmenliğini berber Mesut Bilişik yapıyor.”
Evet haber bu.
Ve biraz daha okuyunca görüyorum ki, aslında bu filmin çekiliyor olması başlı başına bir film konusu.
Düşünün ki, Şırnak’ta bir sinema salonu bile yok.
Ama berber Mesut ve kardeşi takıyorlar kafalarına. Çıkıyorlar Cudi Dağı’nın eteklerine.
Kameraları gazetecilerden ödünç alıyorlar. Köylüler içinden oyuncular seçiliyor.
Cudi Dağı’na bir aşk hikayesinin film seti kuruluyor.
Yönetmen: Berber Mesut Bilişik.
Oyuncular: Cudi halkı...
Budur işte sinema salonu olmayan Şırnak’ın filmi...
Geçen yıl gittiğim Şırnak’ta işsiz gençler parktaki Atatürk heykelinin altında bekliyorlardı.
“Ne bekliyorsunuz?” diye sormuştum.
- Polis tayini olacak da onu bekliyoruz.
- Ne ilgisi var?
- E polisler tayin olunca, onların eşyaları taşınacak. Biz de hamallık yapıp para kazanacağız. Başka iş yok ki...
Budur işte Şırnak’ın filmi. Budur içine düştüğümüz ağır çelişki.
Terörü önlemek için gönderdiğiniz polisler işsiz gençlerin ekmek kapısı haline gelmiş...
Bravo sana Berber Mesut!
Sen o filme başla.
Her türlü kirli oyunun döndüğü o dağlarda sen “motor!” de.
Şırnak’a bir sinema salonu için ben de gelip bir rol almak isterim.
Yazarın Tüm Yazıları