Paylaş
Günay’ın çıkışı Ergenekon soruşturmasının Türkan Saylan’a kadar uzanmasıyla ilgiliydi... Dedi ki:
- 12 Mart benzeri bir durum var. 12 Mart darbecileri aldı. Ama sonra demokrasi düşmanı bir harekete dönüştü.
Dün Hürriyet’in birinci sayfasında Günay’ın bu açıklaması vardı...
Ne garip bir tesadüf ki, bu açıklamanın hemen yanında da yine Ergenekon’u eleştiren Deniz Baykal’ın haberi vardı... Baykal ve Günay...
İkisi de eleştiriyor... Ne ağır bir tesadüf...
1. SAYFADAKİLER
Türkiye’nin sosyal demokrasi tarihinde yan yana çalışmış iki "dava arkadaşı"...
Sonra karşı karşıya geçen yıllar... Günay "yeni sol" açısıyla Baykal’ın karşısına çıkmıştı...
Kurultaylar, kürsüler, dumanlı salonlar, ağır tartışmalar, beyaz gömleklerin yakaları açılmış, ter içinde nutuklar, eleştiriler...
Bütün bunlar yakın tarihte oldu. Baykal ve Günay karşı karşıya... Sonra ayrılık...
Günay’a sormuştum:
- Neden soldan AKP’ye geçiş... Nasıl yaptın bunu?
Cevap:
- CHP halktan kopan bir hareket haline geldi... AKP ise bir halk hareketidir. O yüzden buradayım...
Günay’ın bu tavrını Baykal’a da sormuştum... Deniz Bey cevap vermemişti...
İşte bu yüzden Hürriyet’in birinci sayfasındaki Baykal ve Günay fotoğrafları önemlidir.. Aynı şeyi söylüyorlar...
O BİR VİCDANDIR
Bir dönem Ertuğrul Günay için "O bir vicdandır" diye yazmıştım...
Ben onun bakanlıktan gideceği için böyle bir çıkış yaptığına inanamam. Çünkü tanırım...
O bir vicdandır... Peki kim dinleyecek bu sesi?
Kabine arkadaşları mı?
Örneğin bir bakanlar kurulu toplantısında soracaklar mı:
- Ertuğrul Bey, ne demek istediniz? Bir sıkıntınız mı var?
Hayır sormayacaklar..
Sormayacaklar çünkü artık kimse kendisi gibi değil... Herkes rolünü yapıyor...
Kimse sahici değil... Diyelim ki, oyuncu rol yapıyor. Hadi bunu anlarız... Ama seyirci de seyirci rolü yapıyor...
Sahici olmak vicdan gerektirir...
O da bu tür durumlarda insanı sahnenin dışına çıkartır...
İKİNCİ YAZI
Az eğitim+çok para+şöhret=Şiddet
GÜNLERDİR tartışılıyor... Fenerbahçe’ye ve Galatasaray’a cezalar yağdı. Stat kapatıldı.. Televizyonda o çocukların birbirine tekme tokat girişlerini, şımarıklıklarını, hakeme yaptıklarını donarak izledik...
Peki bu çocuklar neden birbirine girdi... Benim bulduğum cevap şu:
Bu rezaleti yapan çocukların ortak bir özelliği var...
Ani para ve şöhret... Gece bir yere gitseler gözler onlarda... Kızlar, mankenler, magazin... Kaldıramıyorlar... Altyapıdan yetişmişler ama ya sonrası... Bakın şimdi:
ARDA TURAN Galatasaray altyapısından yetişti... Şu anki piyasa değeri 15 milyon Euro.. Galatasaray’dan yıllık 1 milyon 250 bin TL garanti para alıyor. (Maç başına 15 bin TL ücret alıyor) Porsche 4S Carrera marka arabaya biniyor... Bayrampaşa Altıntepsi İlkokulu’nda okudu. Lise mezunu...
SABRİ SARIOĞLU Galatasaray alt yapısından yetişti... Şu anki piyasa değeri 4.5 milyon Euro... Galatasaray’dan yıllık 1 milyon TL garanti para alıyor...(Maç başına ayrıca 15 bin Tl alıyor) Range Rover Sport marka araba kullanıyor... Hálá açık lisede okuyor...
EMRE AŞIK 2006-2007 sezonun ortasında Beşiktaş’tan Galatasaray’a geldi. 2007-2008 sezonunun başında Ankaraspor’a kiralık gönderildi. 2008-2009 sezonunun başında Galatasaray’a döndü. Bonservisine para ödenmedi. Şu anki piyasa değeri 1.4 milyon Euro... Galatasaray’dan yıllık 800 bin TL garanti para alıyor. (Maç başına ayrıca 10 bin TL alıyor) Emre Mercedes Jeep kullanıyor. Bursa Erkek Lisesi mezunu.
VOLKAN DEMİREL 2002-2003 sezonu başında Kartalspor’dan Fenerbahçe’ye bedava geldi. Şu anki piyasa değeri 5.5 milyon Euro. Fenerbahçe’den şu anda yıllık 1 milyon 600 bin TL alıyor. Sözleşmesi sezon sonu bitiyor. Yıllık 2 milyon Euro istiyor... Lamborghini marka arabaya biniyor. Lise mezunu.
SEMİH ŞENTÜRK 2002-2003 sezonu başında kiralık gittiği İzmirspor’dan Fenerbahçe’ye geri döndü. Şu anki piyasa değeri 7.5 milyon Euro. Fenerbahçe’den yıllık 1 milyon 600 bin TL alıyor. Halen 2 yıllık sözleşmesi var. Audi Q7 4x4 arazi aracı kullanıyor. Marmara Üniversitesi Spor Bölümü öğrencisi...
Şimdi hep birlikte soralım:
- Bu çocuklar kulüplerin "altyapıları"ndan yetişti... Tamam da üstyapıları nedir? Ailelerinin mali durumu neydi. Şimdi onlar ne oldular...
ÜÇÜNCÜ YAZI
Ermenistan’la burada oynayalım teklifi
KAYSERİ Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e bir öneri götürüyor:
- Türkiye Ermenistan maçı Kayseri’nin yeni stadında oynanabilir mi?
Gül bu teklife "Neden olmasın?" diyor... Aynı teklif Futbol Federasyonu’na da gidiyor...
Onlar da "olabilir" diyorlar... Bu arada Özhaseki Cumhurbaşkanı Gül’e soruyor:
- Acaba Ermenistan Cumhurbaşkanı Serkisyan Kayseri’ye gelir mi?
Gül "Bir sorun olmaz" diyor...
Çok büyük ihtimalle o maç Kayseri’de oynanacak...
EN ESKİ KİLİSE
Peki neden Kayseri? İşte Belediye Başkanı Özhaseki’nin cevabı:
- Ermenilerin en eski kiliseleri Kayseri’dedir. Yani bir kültürel yakınlık var. Biz de yeni bir stadyum yaptık. 40 bin kişilik kapasitesi var. Maçın burada oynanmasının doğru olacağını düşündüm... Cumhurbaşkanımıza açtım. O da uygun buldu. Şimdi Futbol federasyonu düşünüyor...
Bu olay ilk bakışta "sıradan" gelebilir. Ama biraz derinlemesine düşününce maçın Kayseri’de oynanmasının önemi çıkıyor ortaya...
Öncelikle Kayseri’nin "şehir tarihi"nde Ermeni vatandaşlarımızın bir yeri var... Dahası Ermenilerin en eski kiliseleri orada.. Yani tarihi bir bağ... Düşünün ki, şu anda Türkiye’nin Ermenistan’a ilişki kurup Azerbaycan’ı "sattığı" iddiaları ayyuka çıkmış...
Azerbaycan’dan ciddi tepkiler geliyor. Türkiye Azerbaycan ilişkileri gerilmiş durumda.
İşte böyle bir dönemde maç için Ermenilere "jest" diyebileceğim bir teklif götürülmesi anlamlı oluyor...
Çünkü tartışılan iki konu var... Birincisi sözde soykırım iddiaları. Yani tarihin yargılanması...
YAKINLAŞMA SAHASI
İkincisi Karabağ’daki işgal sürürken Ermenistan sınırının açılma ihtimali... Maçın Kayseri’de oynanması teklifi şu anlama gelebilir mi:
- Bakın siz tarihi yargılamak istiyorsunuz ama biz tarihi bağlarımızdan çekinmiyoruz...
Bu bir yakınlaşmadır... Eğer Türkiye Ermenistan’la Karabağ sorununu çözülebileceği bir diplomatik sahaya gelebilirse, bundan en büyük kazancı Azerbaycan elde edecektir...
Bu nedenle Kayseri sahası aynı zamanda "kültürel ve tarihi yakınlıkların da sahası" olacaktır...
DÖRDÜNCÜ YAZI
Vefa ve gelecek
ARTIK en yüksek perdeden duyuyorum.... CHP içinde teşkilatlardan ciddi şekilde talep var... Daha da önemlisi, İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin çok açık bir şekilde parti yönetiminde bazı değişiklikler olmasını istiyor... Örneğin Baykal şöyle diyor:
- Ben bir şey istemiyorum. Ama halka açılan enerjik bir yönetim olmalı. Bütün Türkiye’yi gezmeliyiz...
Bu istek yalnız Tekin’den değil... İzmir’den Diyarbakır’a kadar bütün teşkilatlardan geliyor... İl başkanları toplantısında da benzeri talepler var. Ancak genel merkez yönetimi bu sese kulak vermiyor... Örneğin Kılıçdaroğlu, "değişim" diyor... Genel Merkez’den Mustafa Özyürek, Kılıçdaroğlu’nu arayıp şöyle diyor:
- Ben sizin bu sözünüzü tekzip ettim...
İşte bu... Anlaşılmayan bu... Merkezdeki tıkanma için bir "lavabo açar" bulunamıyor... Baykal da Önder Sav ve arkadaşlarına, "vefa" gibi bir duyguyla bunu söyleyemiyor... Oysa parti içindeki "enerjik hareket", "Tamam artık siz sıranızı SAVdınız" demek istiyor...
Ama Baykal’ın onayı olmadan bu olmuyor.
Eğer bu il başkanları toplantısından sonra da Baykal bu kadroyla devam ederse, daha keskin çıkışlar olabilir. İstenen Baykal’ın genel başkanlığında ama enerjik bir yönetim... İstenen, bir kurultayın toplanarak "yeni yönetimi" oluşturması... İstenen Kürt meselesinden "inanç ve CHP" meselesine kadar her konuda açık ve cesur kararlar alınması...
Olur mu? Bu hafta göreceğiz...
Paylaş