Paylaş
Mersin’den.
Tarlada bir kadın konuşuyor. Bağ bahçe arasından... Yanında topladığı çileklerin tahtadan kasası...
Diyor ki:
“Öyle zorluk çekiyoruz ki... Meyvemizi sebzemizi gönderiyoruz. Yol öyle kötü ki... Zamanında yetişmiyor. Buruşuk çilekler gönderilir mi? Kışın buzlanmada arabalarımız devriliyor. İnşallah bu tünelimiz bitince virajlarımız da kaybolacak. Rahatlayacağız.”
Daha neler söylüyorlar bilseniz...
İzlerken o sarp dağlara baktım. Kuş uçmaz zirvelere baktım.
Düşünsenize, yıllardır, aylardır bizim çocuklar, işçiler, mühendisler dağları sabırla deliyor.
Karavanlarda, soba ateşinde geçen geceler...
Delmek yeter mi?
İnce hesaplar, kot farkları, toprak-kaya analizleri. Tünelin neresinde ne basınç var soruları...
Pergeller, gönyeler, bilgisayarlar...
Ve o genç mühendisler...
Derken o videoda:
Arkasına bir madalya gibi aldığı o tünelin önünde genç bir mühendis konuşuyor.
Mühendis Ali Ertunç Yüksekova...
Videosu çekiliyor ya...
Heyecanlı bir sesle:
“Projemiz, 11 kilometre çarpı iki tüp olarak 22 kilometredir. Türkiye’nin en uzun üçüncü tüneliydi.”
Arkadaşlar...
Mühendis Ali’nin gururla anlattığı şeyler...
Aslında sözünü ettiğim o madalyadır.
Madalyalar hep olimpiyatlarda olmaz.
Bu tünel de...
Bizim görünmeyen sabır ve hizmet aşkı maratonlarımızın bir madalyasıdır.
Zaten genç mühendisimiz Ali de bunu böyle anlatıyor.
Tüneli göğsüne bir madalya gibi takmış.
Bu manzarayı görünce Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nu aradım.
İlk sözü şu oldu:
“Evet... Muazzam bir mühendislik eseri... Ama biliyor musunuz ki artık biz mühendislik ihraç ediyoruz.”
Bu söz ilgimi çekti.
“Nasıl yani?” dedim.
İşte cevabı:
“Balkanlardan başlayın, Afrika’nın her karış coğrafyasında bizim mühendislerimiz çalışıyor artık. Rusya da öyle...”
BİTMEYEN BOLU TÜNELİ
Bu ifade aklıma bitmeyen Bolu Tüneli’ni getirdi.
Sanıyorum bir İtalyan firmasıydı.
Gençliğimiz o tünelin inşasıyla geçmişti. Bir türlü bitmedi. Bitirilemedi.
Yıllarca sürdü. Hatta, o eski yolda mangal yapan lokantalar yolun değişeceğine bir türlü inanamamıştı.
Çünkü bizde o mühendislik ve teknoloji yoktu.
Sanıyorum sonunda o tüneli de bizim mühendisler bitirdi.
Bakan devam ediyor:
“Şu anda inanın bizim Türk inşaat sektörü mühendislik teknolojisini dünyaya taşıyor. İşte Afrika. Rusya... Hatta Hollanda’da bizim mühendisler iş yapıyor. Çözüm üretiyor... Dahası bizim müteahhit firmalar da artık Türkiye’den çok dünyaya açılıyor... Eskiden bizim müteahhitlik hizmetlerimizde yabancı mühendisler çalışırdı. Sesimiz çıkmazdı. Ama şimdi bizim mühendislerimiz var...”
RAKAM VERMEKLE ANLAŞILMAZ
Mersin Tüneli’nde çalışan mühendis Ali’yi dinlerken “acaba” dedim, biz “22 kilometre tünel” deyince mi anlıyoruz?
Düşünün...
Dağın altında çalışıp kazıyor o çocuklar... Metre metre... Her metrede “Acaba yukarıdaki kaya çöker mi?” hesapları.
Ve Bakan Karaismailoğlu’na sordum:
“Türkiye’de böyle ne kadar tünel açıldı?”
İşte cevap:
“50 kilometre tünelden 617 kilometre tünele çıktık... Ve hâlâ çalışan 210 kilometrelik tünel inşaatı var...”
Arkadaşlar...
“Bizim işçimizin, mühendisimizin yarattığı bu tünelleri toplasak acaba Avrupa’da kaç ülkenin sınırı olabilir?”
İşte o yüzden ben dağları delen bu “mühendisliğin Ferhat aşkı”nı önemsiyorum..
Evet...
Mersin’de çileğini “buruşuk” göndermeyen o çiftçi Nafiye Erdoğan için...
O zorlu virajlardan kurtulan TIR şoförü Zeynep Demir için...
Anadolu’nun emeğini dünyaya açacak ne varsa önemsiyorum.
Ve sevgili genç mühendisler, işçiler...
İyi ki varsınız.
Hepinize iyi bir hafta diliyorum...
Paylaş