Adını isyan mı koysak yoksa umut mu?

ZEYNEP Karanfil’de bekliyordu...

Haberin Devamı

Saat 4 gibi okuldan çıkmıştı Nusrettin.

“Bu okul biter mi?” diye düşünüyordu otobüsün camından bakarken...
Maltepe durağında indi...
Zeynep’le bir-iki kitapçı gezeceklerdi.
Sonra Flamingo Cafe’de bir kahve...
Buluştular. Hayaller, umutsuzluklar...
“Medeni hukuka giriş”ten şikâyet etti Zeynep...
Ama yine de güzeldi hayat...
KERİM, Eskişehir’i seviyordu. Ama aklı hep aynı sorudaydı:
- Okulu bitirince nasıl bir hayat?
Kerim, Sincan’a gitmeden önce, “Madem geldim. Bir-iki arkadaşı görmeden olmaz” dedi..
Karanfil Sokak’a yürüdü. Flamingo Cafe’nin önünden geçerken, Zeynep’le göz göze geldi...
Kerim, sokağı geçip otobüs durağına dönerken, kitapçının köşesinden hızlı adımlarla gelen Dorukhan’ın çantasına takıldı gözleri...
“Acaba hangi sporu yapıyor” diye geçirdi aklından...
Dorukhan yüzücüydü ve antrenmandan çıkmış eve yetişmeye çalışıyordu. İlk otobüse yetişmeliydi. Akşama maçı seyredecekti...
O sırada Mehmet ve Bülent aradıkları arkeoloji sözlüğünü bulmanın keyfiyle gülüyordu.
Dorukhan vitrinden Mehmet’e bakıp o da güldü... Sonra hızlı adımlarla durağa...

 

Haberin Devamı


BİRAZ GEÇ KALSAK NE OLUR

 


Mehmet durağa yetişmeye çalışırken, Ozancan, Soysal Pasajı’ndan çıkmış Dost Kitabevi’ne doğru yürüyordu. İki arkadaşıyla orada buluşup, Kahve Durağı’nda oturacaklardı. Oturdular. Kahveler geldi. Sonra Ozancan “Ben artık gideyim, sınavlar geliyor” dedi. Ozancan ODTÜ’de elektronik okuyordu.
“Ya bırak, biraz geç kalsan ne olur” dedi arkadaşı. “Yeni bir yer açılmış” dedi diğeri...
Ozancan gülerek kalktı. Otobüs duraklarına doğru yürüdü.
O sırada önünden geçen Songül’e çarptı.
Birkaç kez özür diledi.
Songül’ün acelesi vardı... “Tamam kardeş, bir şeyim yok” dedi ve hızla yürümeye başladı...
Güven Park’ta çiçekçiler son satışlarını yapıyordu.
Ankara’da bir pazar akşamının “el ayak çekildi” saatleri geliyordu...
Pasajın arkasında birahaneler ışıklarını yakıyordu...
Eskiden o saatlerde Atilla İlhan Set Kafeterya’dan çıkıp bulvara doğru yürürdü.
Üniversite yılları Ankara’da geçen herkes bilir o sokakları.
İsyan sokakları, umut kitapçıları... Aşk sokakları... Hüzün durakları...
Ve o akşam...
Birbirlerini hiç tanımayan o çocuklar... Sıradan bir günün akşamı. Yine o sokaklarda...
Aynı kaderin birer masum yolcusu gibi.
Ansızın yanıverdiler.
O alçaklık, bütün bu hayatları ansızın yakıverdi.
Nusrettin Can... Zeynep Başak Gülsoy... Mehmet Alan... Dorukhan Özdemir... Ozancan Akkuş...
Songül Bektaş... Ve 35 masum insan...
Bir kişi daha var ki...
Buraya adını yazamıyorum... Çünkü henüz adı yok...
Songül 6 aylık hamileydi. O patlamada kaybetti yavrusunu.
Şimdi düşünüyorum da...
Doğmamış bebeğin adını “İsyan” mı koysam.. Yoksa “Umut” mu?...
Türkiye’yi lanetli bir çukura çekmek isteyen bu alçaklığa karşı...
Onları bir romandan sökülüp alınmış hayatlar gibi düşündüm...
Hayal kurdum. Onların oraya nasıl geldiklerini hissetmeye çalıştım. Her birini diğerine tanıştırdım.
O sokaklarda yılları geçmiş bir abileri olarak...
Onlarla birlikte o sokakları bir daha yaşamak istedim.
Ve şimdi düşünüyorum da...
Acaba adını bilmeden ölen yavruya ne isim vereceğiz?...
İsyan mı edeceğiz, inadına umut mu?
Bu alçaklığa karşı...
Adına “Umut” diyeceğim Songül...
Mekânları cennet olsun...
Teröre kurban giden her vatandaşımız için Allah’tan rahmet diliyorum.

Yazarın Tüm Yazıları